Osman DELİMEHMET yazdı – Spordan sanata birçok alanda Rusya vatandaşları ve Rus kuruluşlar büyük bir dışlanmaya maruz bırakıldı. Rus klasiklerin dahi yasaklanabileceği boyuttaki bir düşmanlığın barış talebine hizmet edemeyeceği çok açıktır.
21. Yüzyıl küresel hegemonya mücadelesinin, rekabetin ve bunun yarattığı paylaşım savaşlarının yoğunlaştığı bir dünya düzeni yarattı. Neoliberalizmin içinde bulunduğu kriz ve küreselleşmenin yarattığı çelişkiler her geçen gün derinleşirken devletler ise giderek otoriterleşerek krize ve savaşlara karşı yükselen isyanları bastırmaya çalışmaktalar. Krize karşı uygulanan politikalar ve savaş çığırtkanlıkları ırkçılığı, şovenizmi ve göçmen düşmanlığını besleyerek faşist hareketlerin yükselmesine sebep olmakta ve yaşadığımız savaşlara ve işgallere karşı devletlerin aldığı tutumlar da sözde barış yanlısı olsa da emperyalist bloklaşmanın izlerini taşımaktadır.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini de iki emperyalist bloğun hegemonya mücadelesi ve asıl olarak NATO-Rusya gerilimi olarak değerlendirdiğimizde “savaşı durdurun” çağrısı yapan devletlerin de savaşın bir parçası olduğunu ve ırkçılığı besleyecek tutumlar aldıklarını görebiliriz. Savaş öncesinde gerilimi yükselterek Ukrayna’ya silah satan başta ABD ve Türkiye olmak üzere NATO ülkeleri işgalle beraber masumane gözükmeye çalışarak bir yandan hâlâ silah satarken bir yandan da barış çağrısında bulunmaya devam etti.
Bu ikiyüzlü tutumu, devletlerin kendi ülkelerindeki Ruslara uyguladığı politikalarda da görmekteyiz. Avrupa Birliği ve NATO üyesi devletler işgalle beraber kendi ülkelerinde yaşayan Ruslara karşı ayrımcı politikalar uygulamaya başladı. Spordan sanata, sanattan kültüre kadar birçok alanda Rusya vatandaşları ve Rus kuruluşlar büyük bir dışlanmaya maruz bırakıldı. Geçtiğimiz yüzyılda yaşanan iki dünya savaşında dahi karşılaşmadığımız bu ırkçı saldırıları teşhir etmek, 21. Yüzyıldaki emperyalist bloklaşmanın aldığı boyutu göstermesi açısından önemlidir.
Rus olduğu için Dostoyevski bile yasak
Savaşın etkisiyle ortaya çıkan Putin düşmanlığı bir “Rus fobisine” dönüştürüldü ve sanat dünyasında Rusya “kültürel bir tecritle” karşılaştı. Kendi ülkesinde savaşa karşı çıktıkları için işlerinden atılan sanatçılar, aynı uygulamaları başka ülkelerde etnik kökeninden dolayı yaşamaktalar. Buna en çarpıcı örnek olarak Rus orkestra şefi Valery Gergiev’in Putin üzerinden siyasi bir beyana zorlanarak Münih Filarmoni Orkestrası’ndaki görevine son verilmesi gösterilebilir. Valery Gergiev ve tüm sanatçılarda olduğu gibi diğer Rusya vatandaşları da savaşın taraflarıymış gibi yoğun baskı altında savaş üzerinden beyana zorlanmaktadırlar.
Rusya, sanat ve kültür alanında yoğun bir boykotla karşı karşıya. Yaratılan Rus düşmanlığından Dostoyevski de payını aldı.Yazar, İtalya’da Bicocca Üniversitesi’nde müfredattan çıkarılarak yasaklandı. Karar ancak gelen yoğun tepkiler üzerine geri çektirilebildi. Rus klasiklerin dahi yasaklanabileceği boyuttaki bir düşmanlığın barış talebine hizmet edemeyeceği çok açıktır.
Hollywood film stüdyoları Rus sinema pazarından tamamen çekilmiş ve batılı sanatçılar Rusya’daki sergilerini askıya almış durumda. Warner Bros ve Disney tüm yayınlarını Rusya’dan çekti ve Glasgow Film Festivali’nin programından da iki Rus yapımcının filmi hükümetten destek aldıkları gerekçesiyle çıkarıldı. Filmi gösterimden çıkarılan Kirill Sokolov, üstelik savaş karşıtı eylemlere destek vermişti. Savaşa karşı olmak bile etnik kökeninden dolayı artık Avrupa sanat dünyasında yer almaya yetmemektedir. Rusya halkının bu şekilde dışlanması uluslararası barış talebinin ve dayanışmanın önüne set çekmektedir.
Sporda da men
Sporda ise savaşın başlamasıyla Avrupa ve Dünya spor kuruluşları savaşı değerlendirme toplantıları aldı ve ilk aldıkları kararlardan biri Rusya’yı temsil eden takımların müsabakasında Rusya bayrağı açılmaması ve Rusya milli marşı okunmaması olmuştu. Ardından zaten hazırlıkları önceden yapılmış gibi Rusya’da düzenlenecek turnuvalar başka yerlere taşındı ve tüm dallarda Rusya hızlıca men edildi.
Farklı uluslardan milyonlarca insanı yan yana getirmesiyle barış talebinin en güçlü şekilde yükseltilebileceği alanlardan olan Dünya Kupası’nda FIFA, bunu yapmak yerine aksine savaşın faturasını Rus halkına keserek Rusya’yı turnuvadan men etti. Avrupa futbol turnuvalarında da Rusya’yı temsil eden tüm takımlar men edildi. Basketbolda alınan kararlar futboldan farklı olmadı. Avrupa’nın en büyük basketbol organizasyonu Euroleague’de yer alan üç Rusya takımı ve Eurocup’da yer alan bir takım men edildi.
Takım sporlarında karşılaştığımız bu durum bireysel sporlarda da karşımıza çıkmakta ve Rus sporcular “tarafsız bayrakla” dahi turnuvalara alınmamaktadır. Dünya Atletizm Birliği, Rusya ve Belarus’tan personel bile almayacağını açıkladı.
Sanat, kültür ve spor etkinlikleri, uluslararası barışı ve dayanışmayı besleyecek nitelikte olmasına rağmen devletler ve ilgili kuruluşlar tarafından nefret söylemlerinin aracı haline getirilebilmektedirler.
İki büyük dünya savaşında ve son yıllarda Afganistan’da, Irak’ta ve Suriye’de yaşanan işgal girişimlerinde bile karşılaşmadığımız ayrımcı politikalar bugün Rus halkına uygulanmaktadır. 1936 yılında Hitler Almanya’sında Olimpiyat Oyunları düzenlenebilmişti ve bu Olimpiyatlarda Hitler, Afrikalı sporcuların atletizmdeki başarısıyla Aryan ırkı propagandasını güçlendirme amacına ulaşamasa da iktidarının uluslararası alanda meşruluk zeminlerini güçlendirmişti.
Bugün de Rus sporcuları ve sanatçıları faaliyetlerinden tecrit eden kuruluşların diğer işgal hareketlerini gündemine dahi almadığını görmekteyiz. ABD Irak’ı işgal ettiğinde hiçbir kuruluş savaş karşıtı bir açıklamada bulunmamış, ABD dünyadan tecrit edilmek istenmemişti. Filistin’i yıllardır işgal altında tutan İsrail ise Avrupa ülkesi olmamasına rağmen özel olarak Avrupa’nın spor etkinliklerine katılabilmektedir.
Devletlerin ve uluslararası kuruluşların savaşın sorumluluğunu Rus halkına yüklemesi ve Rusya’yı dünyadan tecrit etmesi ırkçılığı besleyerek barış talebinin önünde bir engel olarak durmakta ve Rusya halkını Putin despotluğu karşısında uluslararası dayanışmadan mahrum bırakmaktadır.
Batı demokrasileri Ukrayna işgaline karşı Rus fobisi yaratarak bir yandan savaşı kışkırtmakta bir yandan da dünyadaki hegemonya alanını genişletmenin yollarını aramaktadır. Emperyalist blokların hegemonya mücadelesi her geçtiğimiz gün kızışırken yarattıkları savaşlarla ırkçılık güçlendirilmekte ve barış talebi de blokların emperyalist çıkar çatışmalarına indirgenmektedir. Emperyalist savaşlara karşı ise barış ve demokrasi için emperyalist zinciri kırmak 21. Yüzyılın en güncel görevi olarak karşımızda durmaktadır.