Bülent Tekin yazdı – Böylesi bir sistem içinde gelecekle ilgili güzel hayaller kurmak, yarınlara moralle bakmak büyük çoğunluk için ulaşılamaz oldu. Çünkü sistem, yıllardır verdikleriyle insanları düşünemez duruma düşürdü
Michael Michalko, “Creative Thinkering: Putting Your Imagination to Work (Yaratıcı Düşünme: Hayal Gücünüzü Çalıştırmak)” adlı eserinde bir hikâye anlatır. “Yıllar önce, tanıdığım en zeki insanlardan biri olan Tom Baba’yı ziyaret etmeye, New York’taki St. Bonaventure Üniversitesi’ne gittim. Tom Baba’dan bana tavsiye bulunmasını istedim. Kendisi bana doğrudan cevap verme yerine ayağa fırladı ve yakınlardaki bir ağaca asıldı. Kollarını ağacın çevresine doladı, onu kavradı ve bağırdı:
‘Beni ağaçtan kurtarın! Beni bu ağaçtan kurtarın!’
Gördüğüm şeye inanamadım. Delirdiğini düşündüm. Bağırması üzerine bir sürü insanın çevresinde toplanmasına neden oldu. ‘Bunu neden yapıyorsun?’ diye sordum. ‘Sana bana tavsiyede bulunman için geldim ama senin deli olduğun ortada. Sen ağacı tutuyorsun; ağaç seni tutmuyor. Bırak gitsin,’
Tom Baba ağacı bıraktı ve şöyle söyledi:
‘Bunu anlayabiliyorsan bir cevabın var demektir. Seni tutan zincirler yok; sen onları tutuyorsun. Bırak gitsin’.”
Tom Baba’nın dediği gibi, “Ağaçlara tutunmaya bırakın. Bırakın gitsinler!” Zihnimizde tutunmaya çalıştığımız bütün ağaçları bırakmalı ve hayata tutunmalıyız. Michalko bu hikâyeyi şöyle bağlıyor:
“Hayat, güneşin açmasını beklemekle ilgili değildir. Hayat yağmurda nasıl dans edileceğini öğrenmekle ilgilidir.”
Bugün Türkiye’de olup bitenlere gözleri kapalı (kör), dili lal, kulakları sağır olan çok kişi var. Yapılan hukuksuzlukları, yolsuzlukları sorgulayacak bir makamın kalmadığını ya da kalmayacağına inanan pek çok kimse var. İçinde bulunulan ekonomik krizin ortadan kaldırılamayacağına inananlar da çok. Siyasal İslam’ın geldiği bu nokta İslam ülkelerinde adeta umudun yitirilmesine neden olmaktadır. Siyasal İslam bir toplumsal proje olarak ortaya çıktığında ve özellikle İslam ülkelerinde gündemi belirlediği dönemin hani koşulların ürünü olduğuna da dikkat etmek gerekir. Sosyalist sistemin (ya da bürokratik sosyalizmlerin) hayal kırıklığı yarattığı ve kapitalist sömürünün yabancılaşmayı en tepe noktasına çıkardığı bir dönemde yükselişe girmesi dikkatten kaçmamalıdır.
Bugün bırakın adaleti ve eşitliği sağlamayı, bir halkın sosyal güvenliğini bugünden yarına güven altına alma sağlanamıyor. Sanki bazılarında doğuştan gelen bir yönetme hakkına sahip oldukları düşüncesi var. Bu noktada biraz insan hakları dersleri verilebilir: “Devlet güçlendikçe insan haklarına daha çok önem verirse ve geliştirirse, sivil toplum ile arasındaki çelişkiler en alt düzeye iner. İnsanlık için yaşam düzeyinin yükselmesi, devletin insan haklarını geliştirmesine ve korumasına bağlı gözükmektedir. Artık politika ve devlet yönetimi için önde gelen ilke insan haklarıdır… Temelde devlet insan için kurulmuştur ve insanların mutluluğu için var olmuştur… İnsan için var olan devletin insana zarar vermesi kesinlikle düşünülemez. Eğer devlet varlığı ile insanlara zarar veriyorsa, devletin varoluş gerekçesi ortadan kalkmaktadır. İnsan için var olan devletin insana zarar vermesi kesinlikle düşünülemez.” (1)
Bu topraklarda yargı yönünden ortaya çıkarılması gereken çok sayıda konular var. Son bir iki açıklamayla ilgili bir aydınlanma bugüne dek yapılmadı: Biri envantere kayıtlı olmayan (!) silahlarla ilgili. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selim Temurci, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin en çok tartışılan konulardan ‘kayıp silahlar’la ilgili konuştu.
O dönem AKP İstanbul İl Başkanlığı görevinde olan Temurci, konuya dair Halk TV yayınında açıklamalarda bulundu.
“15 Temmuz ile ilgili peşimi bırakmayan bazı olaylar var” diyen Selim Temurci, Sedat Peker’in 15 Temmuz’da AKP Gençlik Kolları’na dağıtıldığını öne sürdüğü silahlara ilişkin “Maalesef üzülerek ifade ediyorum o dönem adeta arka kapıdan dolaşılarak bizim bilgimiz haricinde bazı operasyonlar yapılmış olduğunu öğrendik” dedi. (2)
Diğer açıklama 15 Temmuz ve SADAT ile ilgili. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Sözcü’den Ruhat Mengi’ye SADAT’ın kurucusu ve AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eski başdanışmanı Adnan Tanrıverdi ile aralarında geçen konuşmayı anlattı. Özdağ, “Beni bir AK Parti milletvekili zannederek bu kadar açık konuşmuş” dedi.
Mengi’nin yazısının ilgili bölümünde yer alan Özdağ’ın açıklamaları şu şekilde:
“SADAT’la ilgili bir şey anlatacağım: Ankara’dan İstanbul’a gitmek üzere VIP’te oturuyorum, otobüse çağrıldık, otobüs kalktı, yanımda koruma polisi arkadaşla dururken Adnan Tanrıverdi geldi, ‘Merhaba’ dedim, o da ‘Merhaba’ dedi, sonra ben ona ‘Siz Özel Harp’teyken orada ‘isyan bastırma’ ile ilgili bir bölüm vardı, o bölümün başındaydınız, 15 Temmuz gecesi askeri birliklerin önüne çekilen otobüs, kamyon vs’yi siz mi organize ettiniz?’ dedim. Gülümsedi, kabul ederek başını salladı, sonra sohbet devam etti ve ‘Aslında askeri birlikleri ele geçirmekle ilgili daha önceden sivil insanlarla bir çalışmamız da vardı, bunu haber almışlar ve askeri birliklerin siviller tarafından ele geçirilmesini engellemeye yönelik bazı eğitimler yapılmış’ dedi, ben de ‘Allah Allah çok ilginç’ dedim, sonra ‘Çalışmalar devam ediyor mu’ diye sordum, ‘Ediyor’ dedi, ‘Silahlı çalışmalar var mı acaba bunun içinde’ dedim, ‘Zırhlı birliklerin durdurulmasıyla ilgili çalışmalar var’ dedi, bazı şeyler anlattı bunları şu aşamada paylaşmak istemiyorum, uçakta ben 1-A’ya oturdum, o 1-F’ye oturdu, yerinden kalktı ve bana kartvizitini verdi ‘Cumhurbaşkanı Askeri Başdanışmanı’ yazıyor. O yerine oturduktan sonra ben de ayıp olmasın diye kalktım kendi kartımı ona verdim, karta baktı ve elini alnına götürerek ‘Aaa Ümit Özdağ’ diye bağırdı.
Mengi bu açıklama üzerine “Sizi AKP’li sanarak yanlışlıkla söylemiş anlattıklarını…” diye söyleyince Özdağ’ın yanıtı şöyle oluyor:
“Evet, beni bir AK Parti milletvekili zannederek bu kadar açık konuşmuş. Bu konuşmaları inkâr ederse koruma polisi şahittir.
Yani 15 Temmuz öncesinde eğitimler yaptıklarını ve 15 Temmuz’da da aktif görev aldıklarını mı söylüyor?
Birliklerin önüne belediye kamyonlarının çekilmesini kendisi düzenlemiş ve öncesinde de birliklerin ele geçirilmesiyle ilgili siviller tarafından çalışmalar yapıldığını söyledi.” (3)
Bu iki açıklama mutlaka ilgili Cumhuriyet Savcılığınca soruşturulmalıdır diye düşünüyorum. Bu sözler öyle yabana atılacak cinsten değiller. Soruşturulur mu acaba?
Bizde bir tweet’in bile atılmasının endişe verici olduğu bir ortam var. Düşüncelerinizi, itirazlarınızı yazamıyorsunuz. Soruşturma konusu olma olasılığı fazla. Daha önemli ve ciddi sorunlarda içine düşülebilecek durum çok daha vahim olabilir. Böylesi bir sistem içinde gelecekle ilgili güzel hayaller kurmak, yarınlara moralle bakmak büyük çoğunluk için ulaşılamaz oldu. Çünkü sistem, yıllardır verdikleriyle insanları düşünemez duruma düşürdü. Bir ağaca sarılmışız, bizi o sarmış, bırakmıyor sanmışız. Oysa hayat devam ediyor. Silkinmek için kafamıza yerleştirilmiş korku ve düşünememe sorununu aşmak gerekiyor. Sarıldığımızı sandığımız ağaç bizi düşünmekten, kritik yapmaktan, adım atmaktan alıkoyuyor. Sarıldığımız ağacı bırakırsak hayata tutunmuş oluruz. Geç değil ve hayat yaşanmaya değer.
- Anıl Çeçen, İnsan Hakları, Gündoğan Yayınları, Ekim 2000, İstanbul, s.114
- https://cumhuriyet.com.tr/siyaset/selim-temurci-sedat-pekerin-kayip-silahlar-iddiasini-dogruladi-1939573
- https:// cumhuriyet.com.tr/turkiye/sadatin-kurucusu-tanriverdi-zafer-partili-ozdagi-akpli-sanmis-her-seyi-anlatmis-1940049