Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırıların özelde Kürt halkına genelde tüm halklara yönelik olduğunu belirten Devrimci Parti Genel Başkanı Öneren, ortak mücadele vurgusu yaparken, SYKP MYK üyesi Halit Elçi ise “Sorunun köklü çözümü Demokratik Cumhuriyet’e ulaşmaktır” dedi.
Türkiye’nin KDP ortaklığıyla, Federe Kürdistan Bölgesi’nde yer alan Zap, Avaşîn ve Metîna alanlarına yönelik 17 Nisan’da başlattığı saldırılar sürerken, siyasi partilerden de savaşa yönelik tepkiler gelmeye devam ediyor. Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren ve Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Halit Elçi, gerçekleştirilen işgal saldırılarına dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu.
Sınır ötesi saldırıların, özelde Kürt halkına genelde ise tüm halklara yapılan bir saldırı olduğuna vurgu yapan Öneren, buna karşın ortak mücadele vurgusu yaptı ve ekledi: “Muhalifler operasyonlara sessiz kalmamalıdır. Sessiz kalmak, yaşanan siyasi ve ekonomik krizi büyütür, faşizmin daha da güç kazanmasına yol açar. Nasıl ki faşizme karşı mücadelede, ortak bir birleşik mücadele hattını savunuyorsak, bunun bir ayağı da savaşa karşı, mücadeleyi de bu ortak mücadele hattı üzerinden yürütmektir. Savaşın doğrudan veya dolaylı biçimde tarafı olanlardan barış beklemek, onlara barış çağrıları yapmak, hayali bir beklentidir.”
Barışın yaşamsal bir talep olduğuna ifade eden Elçi, şu ifadeleri kullandı: “Barışı iyice kavramalıyız ve bunu da topluma anlatabilmeliyiz. İşçiler, kendi hakları için mücadele ederken barışın da bunun bir parçası olduğunu anladığı zaman, bu ülkeye barış gelecektir. Barışı, halklara anlatabilmek gibi bir görevimiz var. Sorunun köklü çözümü de Demokratik Cumhuriyet’e ulaşmakla mümkündür. Savaşların kaynağı kapitalizmdir. Kapitalizmle mücadele, sonuca ulaştığında da gerçekten barış gelecektir.”
Savaş: Açlık, yoksulluk ve kriz
Saldırıların Türkiye’de var olan ekonomik ve sosyal krizi katmerleştirerek arttırdığına dikkat çeken Öneren, Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik geçmişte gerçekleştirilen savaşların sonuçlarını hatırlattı. Öneren, “Savaşın ve saldırıların, Türkiye halklarına getirisi açlık, yoksulluk ve krizler oldu. Bu düzeni destekleyenler de iktidarla iş birliği yaptı. Son saldırılarda Cudi Dağı’nda üç köye giriş ve çıkışlar yasaklandı. 50 aileden 35’i göç etti, diğerleri de göçmeye hazırlanıyor. Bu zorunlu bir göçtür. Zorunlu göç, psikolojik ve fiziksel şiddet, işsizlik ve intiharlar savaşın yansımasıdır. Yalnız Türkiye’de değil, dünyanın neresinde savaş varsa, ekonomik kriz ve siyasal kriz derinleşiyor. Bunun bedelini de halklar, kadınlar, işçiler, emekçiler ödüyor. Savaşın kazananı olmaz denilse de savaşta kazananlar emperyalist/ kapitalistler ve faşist iktidarlardır. Kaybedenler ise, her iki tarafın ezilen, yoksul halklarıdır” diye belirtti.
Sınır ötesi saldırıların, özelde Kürt halkına genelde ise tüm halklara yapılan bir saldırı olduğuna vurgu yapan Öneren, buna karşın ortak mücadele vurgusu yaptı ve ekledi: “Muhalifler operasyonlara sessiz kalmamalıdır. Sessiz kalmak, yaşanan siyasi ve ekonomik krizi büyütür, faşizmin daha da güç kazanmasına yol açar. Nasıl ki faşizme karşı mücadelede, ortak bir birleşik mücadele hattını savunuyorsak, bunun bir ayağı da savaşa karşı, mücadeleyi de bu ortak mücadele hattı üzerinden yürütmektir. Savaşın doğrudan veya dolaylı biçimde tarafı olanlardan barış beklemek, onlara barış çağrıları yapmak, hayali bir beklentidir.”
‘Rojava zaferi iktidarda kanayan bir yara’
AKP-MHP iktidarının, saldırılardaki asıl amacının ömrünü uzatmak olduğunu belirten Öneren, “Savaş bize dayatılıyor. Kadınların öncülüğünde, enternasyonalist dayanışmayla kazanılan Rojava zaferi, tüm dünya halkları tarafından alkışlanırken; mevcut iktidarda kanayan bir yara olmaya devam ediyor ve buradaki kazanımlara son vermek istiyor. Ayrıca her fırsatta sınır ötesi operasyonlarına destek vermesinin amacı, bu operasyonlarda gösterdiği başarısızlıktır” dedi.
Savaş krizi taçlandırdı’
Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırıların Kürtlerin kazanımlarını hedef aldığını belirten Elçi ise Kürt sorununun yüz yıllardır sürdüğünü ve süreç içerisinde yapılan ateşkesler ardından yeniden savaş dönemine girildiğini hatırlatarak, “Savaşın maliyetinin, yüz milyarlarca dolar olduğu hesaplanıyor. Savaşın, bütün toplumsal yaşama yarattığı tahribat çok daha büyüktür. Türkiye ekonomisi zaten dışa bağımlı, bu anlamıyla da yapısal bir açmaz içinde. Savaşın ekonomik krizi taçlandırdığını söyleyebiliriz. Yüz milyarlarca doların aslında, insanların ölümü için harcandığına şahit oluyoruz. Bu para toprağa gömülüyor ve insanları da gömüyor” dedi.
‘Toplumun yüzde 95’i savaştan etkileniyor’
Ekonominin krizin temel nedenlerinden birinin savaş politikaların olduğunun altını çizen Elçi, “Bu ülkede bugün kriz varsa temel sebep, savaşa harcanan yatırımlardır. Toplumun yüzde 95’i, bu savaştan etkileniyor. Savaş politikaları, Beka dediğimiz sınırlarla bağlantılı olgulardır. Savaş demek, ücretin düşük olması, demokratik hakların yok olmasıdır. Savaş, şiddet dilinin kutsanması ve halk arasındaki şiddetin artmasıdır. Savaşlar örgütlenme ve ifade özgürlüğünü de engellemekte, kadınlar ve emekçiler üzerinde de bir tehdit kaynağı oluşturmaktadır. Bütün bunlar savaşın etkileridir. Dolayısıyla barış bütün hakların talebi ve talebinde bütün halklar aracılığıyla kavranması demektir. Çok ağır koşullardayız, bugün faşizmin kurumsallaşma sürecinin de son aşamalara geldiğini görmekteyiz” diye konuştu.
‘Çözüm Demokratik Cumhuriyet’te’
Barışın yaşamsal bir talep olduğuna ifade eden Elçi, devamında şöyle konuştu: “Barışı iyice kavramalıyız ve bunu da topluma anlatabilmeliyiz. İşçiler, kendi hakları için mücadele ederken barışın da bunun bir parçası olduğunu anladığı zaman, bu ülkeye barış gelecektir. Barışı, halklara anlatabilmek gibi bir görevimiz var. Sorunun köklü çözümü de Demokratik Cumhuriyet’e ulaşmakla mümkündür. Savaşların kaynağı kapitalizmdir. Kapitalizmle mücadele, sonuca ulaştığında da gerçekten barış gelecektir.”