Hasan KUL yazdı – Uluslararası hukuk geçici sığınmacıların kendi ev ve kentlerine, o da koşullar uygunsa dönmelerini öngörmektedir. Basından ve Cumhurbaşkanının açıklamalarından anlıyoruz ki Suriye’li mülteciler demografik yapıyı değiştirmek maksadıyla, İdlip, Efrin ya da Cerablus’a yerleştirilmek isteniyor.
Gündemdeki konularla ilgilenmeyeceğim/yazmayacağım diye bir kararım vardı, uyamadım. Önce malum İBB Başkanı’nın Karadeniz gezisi ile çok kısa bir uyarı notu düşeyim dedim, çoğu arkadaşım, son derece düzeyli alan açıcı katkılarıyla yorumlar yaptılar, kimi arkadaşım da “İktidar dururken muhalefeti eleştirmek niye?” tavrı içine girdiler. Onları da yadırgamadım. Bugün tartışmayı düşündüğüm konu da tarihe not düşmek amacını taşıyor.
Ülkemizde son günlerin can alıcı konusu ekonomik kriz, hayat pahalılığı, hukuksuzluk, yönetimin keyfi uygulamaları kadar gündem olan mülteciler, ya da geçici sığınmacılar konusu. Öyle ki iktidar ve muhalefet çevreleri kantarın topuzunu iyice kaçırarak “Zorla otobüslere bindirip göndermekten, Peygamberin ensar hallerine kadar” akla ziyan çözümler öneriyorlar. Muhalefet henüz yönetim kademesinde olmadığı için, onların uygulamalarını yaşamadan haklı ya da haksızlıkları konusunda konuşmak erken. Ancak siyasal iktidarın durumu farklı.
Siyasal iktidar deyince aklınıza artık olmayan ama parlamenter sistemin kavramlarıyla anılan kurumları düşünmeyin. Örneğin 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçiminden bu yana Hükümet, Bakan, Bakanlar Kurulu gibi henüz Anayasadan bile çıkarılmamış olan kurumlar yok. Tek bir kişi her konuda söz ve karar sahibi. Onun için konuyu tartışırken Cumhurbaşkanının ve siyasal ortağı partinin değerlendirme/önerileri üzerinde duracağız. Tartışma konumuzda geçen göç, göçmen, mülteci, sığınmacı, geçici/misafir sığınmacı, düzensiz göçmen gibi kavramları daha önce hem facebook sayfamda hem de Siyasi Haber portalında anlatmıştım.
Bugün tartışacağım konu, “Geçici/misafir sığınmacı” konumundaki -çoğu da Suriyeli- insanlar olacak. Bu insanlar buraya neden geldi, kim sebep oldu, ülkede iç savaş var mıydı? konularına girmeyeceğim. Ama sorunun ana kaynağına da bu sorularla cevap bulunabileceğini geçerken belirteyim. Geçici/misafir sığınmacı, ülkesinde yaşanan savaş ya da bir dış müdahale, işgal, ilhak girişimi nedeniyle ülkesinden kaçan, kaçma nedeni ortadan kalktıktan sonra ülkesine, göç ettiği eve, kente dönecek olan insan demektir. Benzer bir örneği vererek konuyu açayım: Saddam Hüseyin Irak’ta “Enfal” ve “Halepçe Katliamı” olarak bilinen olaylarda binlerce Kürdü öldürmüş, sağ kalanlar da sınırın öte tarafına geçerek Türkiye’ye sığınmışlardı. Mardin, Batman, Siirt ve Diyarbakır’da konuk edilen Kürtler ülkelerinde koşulların normalleşmesiyle evlerine dönmüşlerdi.
Suriye olayı biraz farklı. Ülkemize gelen yaklaşık 3 milyon 800 bine yakın geçici sığınmacı, Halep, Hama, Humus gibi Sünni Arapların yaşadıkları kentlerden gelmişlerdir. İdlip, Cerablus ve Efrin kentlerinde yaşayan ve genellikle Suriye savaşının dışında kalan bölgeler ise Türkiye’nin destek verdiği ÖSO ya da SMO denilen gruplar tarafından ele geçirilmiş ve oralarda yaşayan halklar yine Suriye içinde güvenli bölgelere yerleşmişlerdir. Siyasal İktidar’ın “İdlip’e 200 bin adet briket evler yapacağız ve 1 milyon sığınmacıyı oraya yerleştireceğiz” değerlendirmesindeki sığınmacıların kim olduğu belirsizdir. Türkiye’de yaşayanlar mı, yoksa İdlip’le Akçakale arasında çadırlarda yaşayan Araplar mı?
Uluslararası hukuk geçici sığınmacıların kendi ev ve kentlerine, o da koşullar uygunsa dönmelerini öngörmektedir. Basından ve Cumhurbaşkanının açıklamalarından öğreniyoruz ki bu kişiler, İdlip, Efrin ya da Cerablus’a yerleştirilmek isteniyor. Yani burada bir “Demografi Değişikliği” mühendisliği sezilmektedir. Sorunun can alıcı noktası ise, tüm bu planlar, öngörüler egemen bir ülkenin toprakları üzerinde yapılmaktadır. Suriye BM’de ve birçok ülkede tanınan, elçi bulunduran egemen bir devlettir. Kısacası Suriye Devleti’nin izni ve onayı olmadan orada insani amaçlarla da olsa ev köy yapmak mümkün değildir. “Biz yaptık oldu, zor oyunu bozar, bakın Rusya da Kırım’ı işgal ve ilhak etti” gibi hukuksal olmayan de facto çözümler geçerli değildir.
Peki ne yapmak gerek? Onca şeyi eleştirdin, ne öneriyorsun? Hariçten gazel okumak kolay, önerini söyle! Dediğinizi duyar gibiyim. Yazı oldukça uzun oldu. Dilerseniz ne tür bir çözüm önerdiğimi sonraki yazıya bırakayım. Ama siz lütfen madem bu uzun yazıyı sonuna dek okudunuz, önerilerinizi yazın, konu olgunlaşsın ben de naçizane düşüncelerimi yazarım.