ArtıGerçek’ten Esra Çiftçi, ‘Ermeni Devrimci Paramaz’ kitabının yazarı Kadir Akın ile Ermeni Soykırımı’nın 107. Yıl dönümünde Ermeni sosyalistleri konuştu.
Ermeni Soykırımı’nın 107. Yıl dönümü vesilesiyle bağlantı kurduğumuz Kadir Akın, İttihat Terakki Cemiyeti’nin (İTC) rolünü, ilk Ermeni sosyalist partilerinin ne zaman kurulduğunu, bu sosyalist partilerin programlarını, nasıl örgütlendiklerini, öncülük edenleri, soykırımdan nasıl etkilendiklerini +Gerçek’e anlattı.
“107 yıl önce bu topraklarda insanlık tarihinin ilk pogromlarından birisi gerçekleşti”
İlk Ermeni Sosyalist Partisi ne zaman kuruldu? Bu partilerin programları nasıldı?
107 Yıl önce bu topraklarda insanlık tarihinin ilk pogromlarından birisi gerçekleşti. Üstelik 1908 devriminde ‘’Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet’’ sloganları eşliğinde devrimi gerçekleştiren; yeniden açılan meclisle özgürlüğü, eşitliği ve kardeşliği Ermeni partileriyle birlikte tesis edeceğini söyleyen İttihat Terakki Cemiyeti (İTC) bu soykırımın planlayıcısı, örgütleyicisi ve uygulamaya sokanı idi. Dolayısıyla bu kıyımla başta Ermeniler olmak üzere1 milyona yakın Ermeni, Süryani, Keldani, ait oldukları topraklardan sökülüp sürgün yollarında katledilirken, kardeşlik, kültürel miras, tarihsel zenginlik de yok edildi. Yok edilen ve daha sonra da görmezden gelinen diğer bir mesele ise; bu topraklardaki sosyalist fikirlerin gelişimi, Marksist programa bağlı partilerin sürdürdüğü örgütlenme çabaları ve bir bütün olarak demokrasi mücadelesiydi. Bu yok sayma ve görmezden gelme durumunun hala devam ettiğini söylemeliyim.
“İlk sosyalist Ermeni partisi Devrimci Hınçak Partisi”
İlk sosyalist Ermeni Partisi olan “Devrimci Hınçak Partisi” 1887 yılında Cenevre’de Üniversite de okuyan Kafkas kökenli gençler tarafından Marksist temelde kuruldu. Hem Rusya’daki devrimci hareketin etkisi altındaydılar, hem de Batı’da aktüel olan Marksist yazının sıkı takipçisiydiler. Parti kurulduğu andan itibaren Rus devrimci hareketinin ilk öncülerinden olan Plehanov’la ilişki içindeydiler. Bu partiyi 1890 yılında Tiflis’te kurulan ‘’Ermeni Devrimci Federasyonu’’ (Taşnaktsutyun) takip etti. Aslında Federasyon kurulurken Hınçak kurucu merkez komite üyesi Hanazad’da görüşmelerin içinde bulunuyor. Hatta partiyi ortak kurma konusunda yapılan müzakerelerde ciddi yolda alıyorlar. Ne var ki partinin Cenevre merkezi, ortaya çıkan programı yeterince Marksist bulmuyor ve sonuçta bu iki parti kendi yollarında yürüyorlar. Bu partiler ikinci Enternasyonale üye ve diğer üye partilerle programları birbirine çok benziyor. Hınçakların kurucu merkez komitesi içinde bir de Maro Vardaryan isimli bir kadın bulunuyor. Daha önceleri Van’da kurulmuş “Armenekan” isimli bir parti de var ama hem sosyalizm fikrinden ziyade anayasacı olarak biliniyor hem de Osmanlı siyasetinde önemli bir figür olamıyor.
“Boyacıyan öncülüğünde İstanbul’da ilk kitlesel eylemlerini yaparlar”
Ermeni sosyalist partiler ne zaman örgütlendiler ve neler yaptılar?
Bu partilerin Osmanlı topraklarındaki Ermeniler içinde örgütlenme tarihleri 1890 yıllarına tekabül eder. 1894-97 arasında Hınçaklar hemen her yerde örgütlenmeye başlarlar. İstanbul’da okuyan üniversite öğrencileri arasında taban bulurlar ve daha sonra gerilla kahramanı olarak adı ‘’Büyük Murad’’ olarak bilinen Hampartzum Boyacıyan öncülüğünde İstanbul’da ilk kitlesel eylemlerini yaparlar. ( Boyacıyan 1908 sonrası Adana Milletvekili seçilir) Kuşkusuz etnik talepleri vardır ama; hak, hukuk, adalet, özgürlük ve çalışanların koşullarının düzeltilmesi, vergi adaletinin sağlanması gibi isteklerini de belirtirler.
“Alevi köylülerle birlikte ağır vergilere karşı mücadele örgütlerler”
Bu gösteriye İstanbul’daki varlıklı Ermenilerden ziyade, taşradan çalışmak için gelmiş, yoksul insanlar katılır. Bu gösteri kanla bastırılır. Örgütleyici durumda bulunan öğrenciler ya tutuklanır ya da aranır duruma düşerler. Tokat, Amasya, Çorum’dan Trabzon’a kadar uzanan bölgede, Kilikya’da ve elbette ‘’ Vilayet-i Sitte’’ denen içinde Van’ın da bulunduğu 6 vilayette her yere yayılan eylemler yaparlar. Alevi köylülerle birlikte ağır vergilere karşı mücadele örgütlerler. Nihayetinde Sasun ve daha sonra da Zeytun’da topraklarına Kürt beyleri tarafından el konulan yoksul Ermeni köylüleriyle birlikte ‘’Fedai’’ denen gerilla mücadelesi başlatırlar. Sasun dağlarında 1895 yılında başlayan ve birkaç yıla yayılan bu hareket, Abdülhamid tarafından 1890’da kurulan ve tamamı Sünni Kürtlerden oluşan ‘’Hamidiye Alayları’’ yardımıyla bastırılır. Kimi kaynaklara göre 1894-97 arasına yayılan bu direniş ve isyanlarda en az yüz bin Ermeni’nin öldüğü söylenmektedir. Hınçaklar bu süreçte ağır kayıplarında etkisiyle bir bölünme yaşarlar. Bir kesim ‘’sosyalizm talebi yerine etnik temelde örgütlenmeyi’’ savunur. Daha sonraki süreçlerde de baş gösteren bu tartışma hem Hınçakların Taşnaklarla, hem de her partinin kendi içindeki en temel tartışma konusudur. Hınçakların Cenevre merkezi, bu tartışmalar esnasında sosyalizmde ısrar etmiş ve Marksizm’den ödün vermemiştir.
“Ermeni Devrimci Federasyonu’nun Osmanlı Bankası’na gerçekleştirdiği baskın şehir gerillacılığının örneklerinden birisidir”
Bu durumun kendisi bile bir kıymet oluşturmuyor mu sizce?
Ermeni Devrimci Federasyonu’nun 1896 yılının ağustos ayında Osmanlı Bankası’na gerçekleştirdiği baskın, o yıllardaki şehir gerillacılığının örneklerinden birisidir. Karaköy’de bulunan banka (Şimdi Galeri Salt) binasına giren ve içlerinde çoğunun yaşları 22-23 olan üniversite öğrencileri, taleplerinin Osmanlı ve Batı kamuoyuna duyurulmasını isterler. Taşnaktsutyun’da Hınçaklar gibi Osmanlı idaresi içinde yerel özgürlük, bir tür federasyon talep etmektedirler. Baskıncıların kimi istekleri şöyledir; ‘’Ermenilerin yaşadığı yerlerde onlara uygulanan baskı son bulsun. Milis, Jandarma ve polis teşkilatına yerli halktan kişiler de seçilsin. İbadet, eğitim ve basın özgürlüğü sağlansın. Bölge gelirlerinin dörtte üçü yerel ihtiyaçlara harcansın. Vergi borçları silinsin. Gasp edilen gayrimenkuller acilen iade edilsin. Siyasi suçtan mahkûm edilenler derhal serbest bırakılsın.’’ Banka baskıncıları ve zaptiyeler arasında çıkan çatışmalardan sonra araya Avrupa devletlerinin temsilcilerinin girmesiyle baskıncılar Abdülhamid’in onayı ile Marsilya’ya giderler. Çatışmalarda yaralanan 5 baskıncı ise tedavileri sonrası Mısır’a gönderilirler.
“Osmanlı demokratik bir seçenekle halklar hapishanesi olan bu coğrafyanın kaderini değiştirebilirdi”
Sosyalist önder Paramaz kimdir?
Matdeos Sarkisyan yani Paramaz Kafkasya doğumludur. Öğretmenliği bırakarak Van’a fedai olarak gelir ve bir süre sonra da yakalanır. Van’da idamla yargılanırken yaptığı savunma enternasyonalizmin örneklerinden birisidir. Çok kere söylendi, yazıldı ama tekrarlamakta fayda var. Paramaz diyor ki; ‘’Bizim istediğimiz eşitlik, biz katı milliyetçi değiliz, bizim talebimiz Ermeni, Türk, Kürt, Alevi, Laz, Ezîdi, Süryani, Arap ve Kıptilerle birlikte eşit koşullarda kardeşçe yaşamak istiyoruz. Bir devrimci olarak bu hedefe ulaşacağımıza inanıyorum. Ama Osmanlı devletinin tutumu onu Türkçülüğe götürüyor. Yüzlerce yıl önce bu topraklara geldiğiniz noktaya, Türkçülüğe geri dönüyorsunuz…Bizler milliyetçi değiliz, ‘millet gayreti’ tarafından yönlendirilmiyoruz. Bizler milliyetçi şovenler değil halk dostlarıyız. Bizler milliyetçi hükümranlığın aynı düzeni devam ettireceğini biliriz. Talebimiz Osmanlı’da yaşayan bütün halkların eşit koşullarda, kendi iradesi ve oyuyla kendi yöneticilerini seçmesidir. Bu talebimiz sadece Ermeniler için değil, Osmanlıyı oluşturan bütün halklar içindir” Paramaz’ın mahkemede söyledikleri sözleri özellikle uzun anlattım. Çünkü bu sözler 118 yıl önce kaçan fırsatı da gösteriyor. Osmanlı demokratik bir seçenekle halklar hapishanesi olan bu coğrafyanın kaderini değiştirebilirdi. Ama bunun için Türkçülükten uzak ve gerçekten demokratik bir düşünüş sistematiğine sahip olmalıydı. Ne yazık ki İttihat Terakki Cephesi (İTC) halini alan Jön Türkler bu yaklaşımdan uzak oldular. Kuzey Afrika’da, Avrupa ve Balkanlarda yaşanan toprak kaybı onları Anadolu’nun savunulmasına ve burada yaşayan Müslüman olmayan halklardan kurtulma düşüncesine itti. Alman emperyalizmi ile kurulan bağ ve onların da telkinleriyle bu fikir tümüyle zihinlerinde pekişti. Kuşkusuz Paramaz, o dönem Hınçak partisinin görüşlerini savunmuştu.
Aynı Paramaz 1915 yılında yargılandığı İstanbul mahkemesinde ise şunları söyleyecekti; ‘’Bu ülkenin refahı için yapmadığımız ne kaldı? Ermenilerin ve Türklerin kardeşliğini sağlamak için ne fedakarlıklara katlandık. Bizim bütün bu çabalarımızı yok saydınız ve bizi imha etmeye çalışıyorsunuz. Şunu unutuyorsunuz ki, Ermenilerin imha edilmesi Türkiye’nin de yıkımı demektir’’ Osmanlı ve onun bakiyesi TC’nin çoraklaşmasına işaret eden bu sözleri unutmamak gerekli. Soykırımla birlikte, kültürel miras, tarihsel zenginlik, entelektüel birikim ve hafıza yok edilirken zincirin halkası da kopmuş oldu. Paramaz 19 arkadaşıyla birlikte 15 Haziran’da idam edildi. Onların idam sehpasındaki son sözleri arasında bulunan ‘’Yaşasın Sosyalizm’’ şiarı, ancak yıllar sonra duyulabildi. Paramaz ve arkadaşları bu toprakların ilk sosyalistleridir. Denizler, Mahirler, İbrahimler ve Hakiler bilmeden onların yolundan yürüdüler.
“İTC’nin en önemli ittifak gücü Ermeniler arasında yaygın örgütlenmeye sahip Taşnaktsunyun’du”
Ermeni soykırımı hangi sürecin sonunda gerçekleşti?
Osmanlı İmparatorluğu, uzun süredir Batı’daki gelişmelere ayak uyduramıyor ve üç kıtaya yayılmış topraklarını ve girdiği savaşları kaybediyordu. Ekonomisi de giderek bozulmuş, başta İngiltere olmak üzere büyük güçlerin himayesinde durumunu ustalıklı bir diplomasi ile muhafaza etmeye çalışıyordu. Kapitalizmin gelişimini ve sanayi devriminin yarattığı etkiyi anlayabilmekten uzaktı. Balkan savaşıyla yaşanan toprak kaybı ve dünün ‘’tebaası’’ Bulgarların Çatalca’ya kadar gelmesi, İmparatorluk tarihinde ilk kez başa geliyor ve Harbiye’de yetişmiş genç subaylar üzerinde psikolojik ve sosyolojik etkiler bırakıyordu. Balkan savaşında birkaç hafta içinde Avrupa topraklarının önemli bir kısmı kaybedilmişti.
Abdülhamid’e muhalefet eden Jön Türklerin İTC haline gelmesi ve güçlü bir muhalefet örgütleyerek baş kaldırmaları ve sonuçta 1908 devrimine öncülük ederek, Meşrutiyetin ilanı; meclisin açılması ve seçimler bir başka siyasal iklim yaratacak ve ‘’Osmanlıcı bir program’’ ın hayata geçmesi için de kapı aralayacaktı. 1908 sonrası İTC’nin en önemli ittifak gücü Ermeniler arasında yaygın örgütlenmeye sahip Taşnaktsutyun’du. Ne var ki İTC içinde ‘’vatanı kurtarmak’’ kaygısı giderek ağırlık kazanıyor ve ‘’Türkçülük’’ fikri de giderek güçleniyordu.
“Anadolu’nun Türk ve müslüman olması gerekiyordu”
İTC 1911 yılında Selanik’te topladığı gizli kongresinde Anadolu’nun Hristiyanlardan arındırılmasını müzakere etmişti. ‘’Elimizde bir tek Anadolu kalacak, onu iyi muhafaza edelim’’ düşüncesinin uygulanması 1914 yılında kıyılarda yaşayan Rumların sürgün edilmesiyle başladı. Bu 1915’in habercisiydi. Yeni gelişen ticaret burjuvazisinin küçük bir bölümü İTC etrafında toplanmıştı. Dolayısıyla sermayenin ‘’millileştirilmesi’’ için bir arayışta başlamıştı. Ticaretin burjuvazinin büyük bölümünün Müslüman olmayanların elinde olması İTC’yi rahatsız ediyordu. 1913 yılında Babıali baskınıyla tam boy bir siyasal gericiliğin içine girildi. Parlamento işlevsiz hale geldi, seçimlere hile karıştı, ‘’Sopalı seçimler’’ geleneği başlamıştı artık. Demokrasi adına ne kırıntı varsa ortadan kalktı. Balkan savaşı, Sarıkamış hezimeti ve arkasından Çanakkale savaşı, İTC’yi 1911’de Selanik’te müzakere ettiği konuya döndürdü. Anadolu’nun Türk ve Müslüman olması gerekiyordu ve hazırlıklara başladılar…
“İlk etki Ermeni soykırım süreci başlamadan kıyılarda yaşayan Rum ahali üzerinde görüldü”
Soykırımdan Ermeniler ve onların partileri nasıl etkilendiler?
Ermeniler arasında ‘’Ferman’’ ya da ‘’Meds Yegher’’ büyük felaket olarak anılan 24 Nisan, Türkler arasında yaygın kullanımıyla Tehcir diye anılır. Bunu bir Pogrom, bir soykırım olarak tanımlamak literatüre sonraları girmiştir ve doğru tanım budur. Aslında ilk etki henüz Ermeni soykırım süreci başlamadan kıyılarda yaşayan Rum ahali üzerinde görüldü. 1914 yılında Hınçak partisi ve onun önderliğine dönük operasyon yine soykırıma dönük bir işaret fişeği olarak görülmelidir. İTC liderlerine suikast iddiası ile tutuklanan ve içlerinde Paramaz’ın da olduğu 150’yi aşkın kişi, işkenceli sorgularla İstanbul merkez cezaevinde ve Bekir ağa bölüğünde tutulurlar. Bu davanın idam cezası ve uygulamasıyla biteceği beklenmemektedir. Ama siyasal gelişmeler sonucu Paramaz ‘’ Katliam Ermenilerin kapısında’’ uyarısını cezaevinden yapar. Ermeni partileri arasında koordinasyon yoktur. Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaktsutyun) 1913 yılında Erzurum Kongresi’ni toplar ama içlerinde hala İTC’den umudu olan bir kesim vardır.
“Kök saldıkları topraklardan sökülüp atıldılar”
Ermeni partileri tedbir almakta gecikmişlerdir. Bu partilerle organik ilişki içinde olmayan, onların hitap alanı dışında bulunan Ermeniler; işinde, gücünde hatta devlet katında günlük yaşamlarına devam etmektedirler. Sonuçta onlar ‘’Millet-i Sadıka’’ olarak tanımlanmıştır. Gerçekten tehcir kararıyla büyük bir felaket yaşarlar. Önceden hazırlanmış özel bir örgütlenme olan Teşkilatı Mahsusa eliyle göç yollarında insanlık dışı uygulamaya maruz kalırlar. Kök saldıkları topraklardan sökülüp atılırlar, mallarına mülklerine el konulur. Sermayenin el değiştirmesi süreci de başlamış olur. Nasıl bir insanlık suçu işlendiğini anlatan onlarca analiz ve anı kitabı var, bunları biliyoruz. O dönem Osmanlı’nın en aydın, en entelektüel kesimini içinde barındıran İTC, aynı zamanda en vahşi, en gaddar uygulamaları yapan bir örgüt haline geldi sonuçta.
Türkiye Sosyalist Hareketi Ermenilerin Sosyalizm mücadelesini neden görmezden geldi?
Lafı uzatmadan söyleyeyim. Sol, Kemalizm’in etkisiyle ve anti emperyalizmi bağlamından kopararak, tarihsel süreçleri birbirinin içine sokarak bir ezbere sahip oldu ve o ezberden şüphe duymadı. Kuşkusuz Hikmet Kıvılcımlı Ermeni kıyımından onlarca yıl önce kitaplarında bahsetti. İbrahim Kaypakkaya, Kemalizm’le hesaplaşma sürecinin içine girdi. Benim geldiğim Kurtuluş geleneği de benzer bir kopuş yaşadı ve Kürt meselesine farklı baktı ama Ermeni konusunda ve sosyalizmin bu topraklardaki ilk öncülleri konusunda genel olarak sosyalist hareketin sahip olduğu bilgi düzeyindeydi. Yani onları bilmiyor ve tanımıyorduk. Ama şimdi biliyor ve tanıyoruz. Ne var ki ısrarla sosyalistlerin bir kısmı, kimi akademisyenler hala bu süreci görmezden gelmeye ve yok saymaya devam ediyorlar. Kemalizm’in etkisinin yanı sıra elitizm de devreye giriyor sanırım. Ben çalışmalarımla hem kopan halkanın ne olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum hem de sosyalist hareketin gündemine ‘’Ermenilere ne oldu’’ sorusunu taşıyorum. Bu soruya düzgün cevap verilemez ise enternasyonalizm konusundaki eksiklik devam edecek ve sakatlanmış bir sosyalizm düşüncesi bir türlü iyileşemeyecek.
Diğer bir konuda 1908 sonrası Meşrutiyet’in ilanı ile açılan mecliste görev yapan dört sosyalist vekil var. Bunlar ayrı listelerden ya da bağımsız olarak meclise giriyorlar ama sosyalist kimlikleri onları bir ‘’fiili grup’’ gibi davranmaya itiyor. Emekten yana, kadın haklarından yana, örgütlenme özgürlüğü ve sendika kurma hakkından yana yasa önerileri veriyorlar, 8 saatlik iş gününü savunuyorlar. Geçtiğimiz günlerde Köy Enstitülerinin kuruluş yılı kutlandı. 1940’ta kurulabilen bu okulların bir benzerini Van Mebusu Vahan Papazyan -ki kendisi fedaidir- Meclis konuşmasında uzun uzun anlatıyor. Mecliste sosyalizm laflarını ancak 1. TİP’in 1965’te Meclise girmesiyle duymuştuk, şimdide HDP’li vekillerden duyuyoruz. Ama sosyalist hareket 1908 sonrası Parlamentoya giren bu sosyalist vekillerden de haberdar değil. Son kitabım ‘’Saklı Tarihin İzinde’’ de meclis tutanaklarından aldığım konuşmalara yer verdim.
“Soykırımın yok ettikleri içinde solun tarihi de var”
Soykırımın yıl dönümünde neler söylemek istersiniz?
Bu konuyla yüzleşmeden sağlıklı bir gelecek kurmak mümkün değil. Soykırımın yok ettikleri içinde solun tarihide var. Sosyalistlerin siyasi tarih bilinci noksanlığı onları deneysiz, tecrübesiz ve hafızasız bırakmış. Kendilerinden önce bu yolda yürüyenlerin hata ve eksikliğini bilmeden, ders çıkarmadan yol yürümek, zaman, enerji ve can kaybı anlamına geliyor.
Kadir Akın kimdir?
1957 yılında doğan Kadir Akın, Vefa Lisesi’nde eğitimini sürdürürken devrimci mücadeleye katıldı. Önce İstanbul Devrimci Ortaöğrenim Derneği (İDÖD) ile ilişki kurdu. Adı daha sonra “Kurtuluş” olacak olan örgütlenme ile 1975 yılının sonlarına doğru tanıştı. Akın hakkında 1979 yılında İstanbul Sıkıyönetim mahkemesi tarafından yakalama kararı çıkarıldı. 1982 yılının mayıs ayında tutuklandı ve Kurtuluş davasından yargılanarak hüküm giydi. 1988 yılına kadar cezaevinde kalan Akın, daha sonra çeşitli sosyalist dergi ve gazetelerin yayın kurullarında bulundu. 1990 sonrası birleşik parti süreçlerinin tümünde yer alan ve sorumluluk üstlenen Akın, yaptığı bir konuşmadan dolayı tekrar ceza alınca 3 yıla yakın yurt dışında kaldı. 2011 yılında Pencere yayınlarından çıkan “Sosyalizmin Krizi: Birlik ve Yeniden Kuruluş” kitabından sonra, 2015 yılında Dipnot yayınlarından “Ermeni Devrimci Paramaz-Abdülhamid’den İttihat Terakki’ye Ermeni Sosyalistleri ve Soykırım” isimli kitabı çıkan Akın, “Utanç ve Onur”, ve “Türkiye Solundan Portreler” kitaplarında da bölüm yazarıdır.
“Sevdaların Yangınından Geçtik” adındaki anı kitabında geniş bir söyleyişi bulunan Akın’ın “Paramaz” kitabından esinlenerek yaptığı “RED” belgeselinin yanı sıra, değişik haber portallarında yayımlanan yazı ve makaleleri bulunmaktadır. Kadir Akın, 2021 yılının Temmuz’un da “Saklı Tarihin İzinde” isimle kitabını yayınlamıştır.