Bülent TEKİN yazdı: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna devleti konusunda Lenin ve Bolşevikleri suçlaması yeni değildir. Bu tavrını daha önce de göstermişti.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna devleti konusunda Lenin ve Bolşevikleri suçlaması yeni değildir. Bu tavrını daha önce de göstermişti. 2019 yılında Rusya Vladimir Putin, Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle Kremlin’de düzenlenen ‘Sivil Toplumu ve İnsan Haklarını Geliştirme Konseyi’ toplantısında yaptığı konuşmada Vladimir Lenin’e tepki göstermişti:
“Bir zamanlar Lenin adında bir adam yeni bir Rusya uydurmaya kalktı. İşin sonu toplu mezarlara kadar vardı. Lenin’in uydurduğu devlet yapısı Rus devlet geleneğinin altını oydu. Elimizdekine yaslanmak zorundayız, yani Rus halkına.”
Putin, 2016’da Lenin’in ölümünün 92. yılı nedeniyle düzenlenen toplantıda da Lenin’in Rusya tarihindeki rolünü sert ifadelerle eleştirmişti. Toplantı sırasında Profesör Mihail Kovalçuk, Rus şair Boris Pasternak’ın “Yüksek Hastalık” adlı şiirinde Lenin ile ilgili yazdığı mısralar okumuş ve Lenin’in bir düşünce akımını da yönettiğini ve eğitim alanında düşünce akımını yöneten kuruluşlar olması gerektiğini söylemişti.
Mihail Kovalçuk’ın bu sözleri üzerine Putin araya girmiş, şöyle tepki göstermişti: “Düşünce akımını yönetmek doğru bir şey ancak bu düşüncenin Vladimir İlyiç’in (Lenin) yaptığının aksine doğru sonuçlara yol açması gerekir. Çünkü en nihayetinde bu düşünce Sovyetler Birliği’nin çöküşüne sebep oldu, yol açtığı şey bu. O dönemde otonomi ve birçok farklı fikir vardı. Rusya denilen binanın altına bir atom bombası yerleştirdiler ve daha sonra onu patlattılar. Bizim küresel bir devrime ihtiyacımız da yoktu. Ama o dönemde bu düşünce de vardı.” (1)
Putin daha sonra Şubat 2022’de, “Ukrayna tamamen Bolşevik Rusya tarafından kuruldu. Lenin ve yoldaşları bunu çok kaba bir şekilde, kendi topraklarını parçalayarak gerçekleştirdi. Lenin, direktifleriyle Ukrayna’yı yarattı ve Donbass’ı da içine sıkıştırdı. Ve minnettar torunları da onun adına yapılmış anıtları yıktı. De-komünizasyon mu istiyorsunuz? Bu bize uyar. Ukrayna’ya gerçek de-komünizasyonun ne olduğunu göstermek istiyoruz. (…) Komünist Parti liderleri ulusal sorunu çözdüklerini sandılar. Ama tahrifat ve aldatma pahalıya mal oldu. (…) Başlangıçta döşenen milliyetçilik mayını –SSCB’den ayrılma hakkı- uzaklarda bekliyordu. Ve Komünist Parti liderliği, kendisini Lenin’in kendi kaderini tayin hakkının restorasyonu hakkındaki açık laflarıyla sınırladı. (…) Modern Ukrayna tamamen Rusya tarafından yaratılmıştır, Ukrayna tarihi bölgeleri reddetmektedir, kimse orada yaşayan vatandaşlara fikirlerini sormadı. (…) Ukrayna geçmişinde ve şu anda ancak ‘Vladimir İlyiç Lenin’den sonraki Ukrayna’ olarak adlandırılabilir. (…) Bolşevik politikasının bir sonucu olarak, bugün bile haklı olarak Vladimir İlyiç Lenin’in adını taşıyan Ukrayna olarak adlandırılabilecek olan Sovyet Ukrayna meydana geldi. (…)” şeklinde konuştu. (2)
Artık gelinen noktada sorun tabii ki Putin’in antikomünist olma durumunu aşıyor. Böylesi anlayış Putin’de yeni bir “Çarlık Rusya”sı inşa etme düşüncesi olduğunu gösterir. Putin’in geldiği nokta eleştirdiği Lenin’i haklı çıkarmıştır. Rusya denilen binanın altına bir atom bombasını da aslında yerleştiren Putin olmuştur. Bugün Ukrayna için söylediği sözler yarın bir başka eski Doğu Bloğu ülkesi için de söylenebilir. Buraya kadar söylediklerimiz Ukrayna savaşında sadece Putin’in sorumluluğu var şeklinde değerlendirilmesin.
1991 yılında SSCB’nin çözülüşünün ardından ABD öncülüğünde Batı dünyası eski Sovyet coğrafyasına doğru hızlı bir yayılmacılığa girişmişti. Elbette bu başlangıçta tankla tüfekle gerçekleşmedi. Küreselleşme sloganları etrafında küresel sermaye hızla bu coğrafyaya nüfuz etmişti. Örneğin, 31 Ocak 1990’da Moskova’da ilk McDonalds şubesi açıldığında neredeyse 30.000 kişi kuyruğa girmişti. Bu Batılı emperyalist-kapitalizm için askeri güçle elde edilemeyecek bir başarıydı. Ancak mesele ilerleyen yıllarda sadece sermaye ihracıyla sınırlı kalmadı. Soğuk Savaş aygıtı NATO bu yeni döneme uygun olarak şekillendirildi ve eski Sovyet coğrafyası ana hedef olarak belirlendi. 1999 yılında Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya; 2004 yılında ise Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya NATO’ya katıldı. Ayrıca bu ülkeler 2004 ve 2007 yıllarında AB’ye de üye oldular. Fakat işler 2008 yılında Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üye olmasının gündeme alınmasına gelince değişti.
Putin’in saldırgan dış politikası özellikle ekonomik krizle boğuşan, Batı Bloğunu bir arada tutmakta zorlanan ABD için uzun zamandır beklenen bir fırsatı yaratmış oldu. Göreve geldiği günden bu yana popülaritesi giderek aşınan Biden’ın Rusya karşısında şahin kesilmesinin izahı açık: İyice dağılmaya yüz tutan Amerikan hegemonyası, işsizlik ve yüksek enflasyonla boğuşan Amerikan ekonomisi için bir soluk borusu açılmış oldu.
Emperyalist kapitalist sistem bütünüyle ikiyüzlülük üzerine kuruludur. Ne Rusya ne de ABD emperyalizmi için mesele halkların demokratik, insani, barışçıl koşullarda yaşaması değil; ulusal çıkarlarıdır. (3)
İtalyan asıllı Fransız şair Guillaume Apollinaire’nin anlattığı bir masal hatırıma geldi: “İstiridyenin biri, bir kayanın üzerinde güzel ve sakin bir hayat sürermiş. Aşk hayali kurnaz, ama güzel günlerde, huzur içinde, alık alık güneşe bakarmış. Bir ringa balığı onu görmüş ve yıldırım aşkına tutulmuş. Ona itiraf edemediği bir aşkla mecnun olmuş. Güzel ve sakin bir yaz günü istiridye esneyip duruyormuş. Bir kayanın ardına saklanmış olan ringa balığı onu hayranlıkla seyrediyormuş. Fakat birdenbire, sevgilisine bir öpücük kondurma arzusu öyle sine güçlenmiş ki kendini tutamamış. İstiridyenin açık duran kabuklarının arasına atlamış ve şaşkınlık içindeki istiridye ansızın kabuklarını kapatarak ringa balığının kafasını koparmış, zavallının başsız vücudu, okyanusta başıboş yüzmeye başlamış.” Kapitalist emperyalizm ağzını açmış dünya malına göz dikmiş. Daha çok toprak, maden, petrol, üretim aracı, para, silah ve egemenlik. Açık ağızlara giren ve çıkanlar-eğer emperyalizm ağzı ise-ne halde olur, bilinemez. Emperyalizmle aşk yaşanmaz, yaşanırsa kanlı biter. İnsan haklarına saygı mücadelesinden çok menfaat savaşına girenlerin yolu her zaman kan dökülen topraklardan geçmiştir.
(1) https://gazeteduvar.com.tr
(3) Emre Güntekin, https://sosyalistgundem.com