Cengiz ONUR çevirdi – Tomasz Konicz: Ukrayna, Suriye´ye benzer bir korku senaryosuyla ve dünya nükleer bir savaşla tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor.
Almanya’da yayınlanan “analyse & kritik Zeitung für linke Debatte & Praxis” (sol tartışma ve pratik için analiz ve eleştirel bakış gazetesi) adlı gazetenin internet sayfasında 15.03.2022 tarihinde sunulan bu makale, Cengiz Onur tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Tomasz Konicz yazar ve gazetecidir. Yakın zamanda »Klimakiller Kapital. Wie ein Wirtschaftssystem unsere Lebensgrundlagen zerstört« (Klima Katili Sermaye. Bir ekonomik sistem geçim kaynaklarımızı nasıl mahvediyor) adında bir kitap yayımladı.
Yazarın düzenli olarak bir çok dergide ve kendi internet sayfasında (https://www.konicz.info) yazıları yayınlanmaktadır. Tematik olarak, öncelikle ekonomi politikası, kriz ve komplo düşüncesi konularıyla ilgilenir. Metinlerinde, ağırlıklı olarak Robert Kurz tarafından geliştirilen değer eleştirisine ve Immanuel Wallerstein’ın dünya sistemi teorisine atıfta bulunur.
Radikal bir barış hareketine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var
Savaşın gidişatı şu ana kadar Rusya ordusu için bir fiyasko olsa da, Kremlin Ukrayna’yı işgal etmek için stratejik olarak uygun bir zaman seçti. En azından birçok hammadde, fosil yakıt ve temel gıda maddelerinin hızla yükselen fiyatları bunu gösteriyor. Böylelikle batı, ekonomik savaş kapsamında Rusya Federasyonu’na uyguladığı yaptırımlarla kendi ayağına da sıkıyor. Zaten pandeminin başlangıcından bu yana var olan mal dağıtım ve akışındaki darboğazlar ve batılı merkez bankalarının genişlemeci para politikaları sonucu hızlanan enflasyon – bu yaptırımlar sonucunda daha da artacaktır. Yaptırımların daha da sıkılaştırılması yönündeki eğilim, özellikle Federal Almanya Cumhuriyeti’nde, ekonomik verilere bağlı olarak hızla düşebilir. Doğalgaz fiyatları tavan yaparken, Şansölye Olaf Scholz (SPD), Rus enerji kaynaklarının boykot edilmesini çoktan reddetti. Böylece Kremlin, acımasız emperyalist savaşına rağmen belirleyici bir ekonomik yaşam damarını koruyor.
Kendisini büyük güç politikasının paramparça enkazı önünde gören Putin’in elindeki bu tek koz, böylece işe yarayacakmış gibi görünüyor. Bu; 21. yüzyılın başında, Putin’in hükümdarlığı boyunca Kremlin’in geliştirdiği stratejik jeopolitik anlayışa dayanmaktadır. Buna göre Rusya’nın bir enerji imparatorluğu seviyesine yükselmesi gerekiyor. Fosil yakıtların tüm kullanım zincirini ekonomik olarak kontrol eden bir dünya gücü olmak: Sibirya’nın uçsuz bucaksız topraklarından bu kaynakları çıkartmaktan Batı Avrupa ve Çin pazarlarına nakliyeye, yerel dağıtım ve nihai satışa kadar. Baltık Denizi boru hattı, bu strateji kapsamında, doğalgazın transit ülkeler hariç, doğrudan dünya sisteminin bir merkezine taşındığı bir projeydi.
Putin’in ikinci stratejik planı, Rus ekonomisini modernize etmek. Bu büyük ölçüde başarısızlığa uğradığından, Ukrayna’nın işgali deyim yerindeyse son dakikada gerçekleşiyor: küresel üretimde hızla aşınmakta olan mevcut tedarik zincirleri ve darboğazlar, yaptırımlar için gerekli olan masrafları Batı için kat kat yükseltmektedir. Diğer yandan, merkezlerdeki enerji dönüşümü; ağır bedeller ödenmeden Rus enerji kaynaklarından ayrılmanın üstesinden gelebilecek gelişkinlikte değildir. Fosil yakıtları emperyal bir güç aracı olarak kullanmak isteyen Rusya’nın tüm emperyal konsepti, orta vadede kullanım dışı olabilecek gibi görünüyor.
Federal Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un (Yeşiller) ilk devlet ziyareti kapsamında Ocak 2022’de duyurulan Kiev’de bir “hidrojen ofisi” kurulacağına dair haber, muhtemelen Kremlin’de alarm zillerini çaldırdı. Kremlin ne kadar uzun süre bekleseydi, Ukrayna için mücadelede “fosil” güç manivelası o kadar zayıf olacaktı. Bu emperyalist hesaba dayanarak, Ukrayna’nın işgalini başlatmak için kesinlikle “çılgın” olmayan bir karar verildi.
Etki Alanları için mücadele
Ukrayna’nın NATO’ya entegrasyonunun önlenmesi de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in saçma sapan ve irrasyonel bir fikri değil, aksine Rus devlet oligarşisi içinde yatan temel bir fikir birliğidir. Bu fikir birliği, Batı’nın çabalarına defalarca ve açıkça kırmızı çizgiden oluşan bir sınır çizmişti. Ukrayna’nın başlangıçta, iktidarda olan hükümetin 2014’te Batı yanlısı bir hükümet tarafından devrilmesine kadar, Moskova’nın egemen olduğu Avrasya Ekonomik Topluluğunun bir parçası olması gerekiyordu. Aslında Putin, Çin ile AB arasında, büyük bir ekonomik alan kurmak istiyordu. Bunu, hem ABD hem de AB, kendilerinin doğu bölgelerine açık bir tehdit olarak algıladı. Dönemin Federal Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble (CDU) tarafından neoliberal bir açlık diyetine tabi tutulan Yunanistan gibi ülkeler için buradan alternatif fırsatlar çıkabilirdi.
ABD’nin batı yarımkürede veya Federal Almanya Cumhuriyeti’nin Avrupa’nın doğusunda ve güneydoğusunda iddialı olduğu klasik “etki alanlarında”, batılılar Moskova’ya artık taviz vermek istemiyordu. Savaşa giden süreçte ve aylarca süren müzakereler boyunca ne Washington ne de Berlin Ukrayna’nın gelecekteki NATO üyeliğini dışlamak istemedi. Kiev’e kendisini kabul etmeye istekli olduklarını açıkça belirten Batı; aynı zamanda anlaşmazlıktan kaynaklanan çatışmaya doğrudan müdahaleyi de reddetti. NATO’nun Sovyet sonrası alanda genişleme iradesi, (Moskova ve Kiev’e, bundan kaynaklanan bir çatışma durumunda Kiev’e herhangi bir yardım garantisi verilmeksizin) ortaya kondu.
Bu açıdan Batı’nın savaştaki suç ortaklığı açıkça teşhis edilebilir. Bunun bir yanlış hesaplama olup olmadığı, çünkü Rusya’nın bu kadar büyük çaplı bir saldırısını pek kimse beklemiyordu, ya da çatışmanın Rusya’nın Ukrayna’da finansi olarak uğrayacağı kayıpla yenik düşmesini yaratmak için bilinçli olarak kışkırtılıp kışkırtılmadığı, batının yıldırım hızıyla devreye giren büyük askeri yardımı bu ihtimali mümkün kılmaktadır, bir spekülasyon meselesidir. Gerçek şu ki, Ukrayna bir “sınır ülkesi” olarak Doğu ile Batı arasında emperyalist bir savaşın kanlı savaş alanı haline geldi. Avrasya ve Okyanusya arasında, gerekirse askeri güçle etki alanlarının çizileceği benzer bir çatışma, Pasifik bölgesinde, özellikle Tayvan’da da baş gösteriyor.
Bunun ötesinde, Rusya yanlısı muhalif politikacı Viktor Medvedchuk’un 2021’de “vatan hainliği” nedeniyle tutuklanmasının ve Rusça yayın yapan üç televizyon kanalının yasaklanmasının ardından Moskova, Ukrayna’da nüfuz sahibi olmak için başka fırsatlardan da mahrum kaldığını gördü. Ukrayna’da Başkan Volodmir Selenski dönemi altında, tipik olarak Batının neredeyse hiç görmediği otoriter güçler ve milliyetçi özlemlere sahip olanlar revizyonist bir tarih politikasıyla el ele gittiler. Bunlar sayesince birçok Batı Ukraynalı Nazi işbirlikçisi rehabilitasyondan geçti ve gerçek halk kahramanları olarak stilize edildi. Ukrayna’nın doğusunu Rus yanlısı ve batısını milliyetçi olarak ayıran siyasi ikilik, 1990’lardan beri Doğu Ukrayna’lı (Viktor Yanukoviç) ve Batı yanlısı oligarşik klanlar (Viktor Yuşçenko) arasındaki iktidar değişikliklerinde kendisini gösterdi ve böylece sonuçta Batı Ukrayna milliyetçiliği lehine tek taraflı olarak çözüldü. Kırım’ı imparatorluk emeliyle ilhak etmeyle Ukrayna içindeki bu cephe kaymasına kendisi katkıda bulunan Moskova’yı bu durum hiddetlendirmektedir.
Başarısız devlete doğru
Rusya’da olduğu kadar Ukrayna’da da zaten yabanileşen oligarşik iktidar yapısı (burada Putinci devlet oligarşisi devlet aygıtını ve devlete ait şirketlerin doğrudan kontrolünü ele geçirdi) mevcut kriz emperyalizmi ile 19. yüzyılın ikinci yarısındaki kanlı “Büyük Oyun” arasındaki temel farkı açıkça ortaya koyuyor. Bu, Rusya’da oligarşik ve mafya benzeri ağların ve kliklerin elinde olan ve aynı zamanda, örneğin Çeçenya’dan gelen paralı asker birliklerine dayanan, gittikçe daha fazla devletsizleşmeye eğilim gösteren, krize bağımlı yabanileşen bir devlet aygıtından oluşmaktadır.
Ukrayna örneğinde ise, kendilerine ait bir yaşam geliştirenler faşist milislerdir. Selenski’nin doğu Ukrayna’da faaliyet gösteren bu Nazi gruplarını terhis etme girişimleri, tehditler ve direnişler nedeniyle başarısız olduktan sonra, Selenski bunları orduya entegre etti veya polise yardımcı bir güç olarak (“Ulusal Milis Birimleri” adı altında) İçişleri Bakanlığı’na yerleştirdi. Romanlar gibi azınlıklara yönelik baskınlardan ve Rus yanlısı muhalif eylemcilerin öldürülmesinden sorumlu olan faşist milislerin Ukrayna devlet aygıtındaki artan etkisi, Selenski’nin Aralık 2021’de Nazi komutanı Dmitro Kozjubailo’ya Ukrayna Kahraman Nişanı vermesinde kendini gösterdi.
Ukrayna’daki savaşa, halihazırda tüm savaşan tarafların teşvik ettiği paralı askerler, savaş gazileri, maceracılar, İslamcılar ve Naziler aktif olarak akın akın eşlik ediyor. Rusya, kendisi için sadece AfD’li politikacılara1 sürekli övgüde bulunan Çeçen hükümdarı Ramzan Kadirov’un berbat ünvana sahip birliklerinin savaşmasına izin vermekle kalmıyor. Moskova şimdi bir zamanlar “Suriye” olan devlet sonrası oluşumdan da savaşçılar arıyor.
Yakında diplomatik bir çözüm olmazsa, bu güçler ihtilaf sırasında ağırlık kazanacaktır. Bu şekilde Ukrayna ikinci bir Suriye’ye, dışarıdan sürekli bir savaşın beslendiği “başarısız bir devlete” dönüştürecektir. Şu ana kadar, tam da bu “devletsizleştirme savaşları” (Robert Kurz’un deyimiyle) dünya sisteminin çevre bölgelerini tahrip etmektedir. Bu savaşlar, nesnel olarak devam eden kriz sürecini yürütmede, bir anlamda kapitalist dünya sisteminin sosyal ve ekolojik krizinin “yangın hızlandırıcısı” görevini üstlenmişlerdir.
Tüm emperyal güçler krizi enselerinde hissetmektedirler: Putin Rusya’nın emperyal çöküşünü engellemek istiyor; ABD dünya parasına rağmen, önceki açık oluşumunu tehlikeye atan artan enflasyonla karşı karşıya kalmış durumda; Almanya ihracata yönelik ekonomik modelinin, hammadde arzının tehdit altına girdiğini görüyor vb. ve bu yüzden devlet canavarları, gerçekten de birbirlerine nükleer olarak vurmaya yol açabilecek bu muazzam emperyalist “Poker” i Ukrayna üzerinden oynamaya hazırlar.
Antikapitalist barış politikası
Son yıllarda Somali, Libya, Suriye ve Afganistan’ı harap eden vuruşlar, böylece dünya sisteminin merkezlerine daha da yaklaşıyor; Ukrayna yarı çevrede olan bir ülkedir. Ancak amansızca ilerleyen kriz dinamiğinin yaklaşan vuruşlarıyla birlikte, özellikle solun, bu çatışmanın ön cepheleri arasında ezilebilme çaresizliğinin ihtimalide artıyor. Hareket özerkliği büyük olasılıkla sadece radikal eleştirilerle birlikte elde edilebilir.
Emperyalist savaş yürüten taraflardan birine düşünmeden katılma zorunluluğuna, atak bir anti-kapitalist barış politikasıyla karşı koymak gerekir; ateşkes talebini içeren bu politikaya sistem krizinin tema edilmesi de eklenmelidir. Bunu böyle yapmanın nedeni sol radikalizmden değil, aksine en son gelişmiş evresine ulaşan kapitalizmi istikrarsız hale getiren ve kendisini yok etmeye iten durumdan kaynaklanmaktadır.
Kendini sadece hem faşist ve solcu Putin trollerinden hem de Yeşilciler Partisinin çevresinden gelen NATO-Propagandacılarından tutarlı olarak sınırlayabilerek ortaya çıkabilecek radikal bir barış hareketi, şu anda sistem dönüşümünün açıkça ortaya çıkan gerekliliğini vurgulamak zorundadır. Kapitalizmin sona erdiği aşikar ama bu sonun nasıl biteceği açıktır. Kendisinden bilinçli olarak özgürleşip kurtulmak mümkün olmazsa, bu sistem, iç ve dış çelişkileri nedeniyle çökecektir, bu da aslında solun nihai yenilgisine damga vuracaktır. En son gelişmiş evresine ulaşan kapitalizm, toplumsal bozulma ve iklim felaketi sürecinde sefillik içinde uzun bir inilti ile yok olmak zorunda değil – kendisi aynı zamanda birikmiş olan aşırı bir yıkım potansiyeli nedeniyle muhtemelen çok büyük bir patlama ile de gidebilir.
(1) AfD, Alman Parlamentosunda, içinde azılı faşistlerin örgütlenmesine de izin veren, kendine muhafazakar olma süsü veren gerici ve faşizme açık bir partidir.