Volodymyr Ischtschenko yazdı: Birçok Rus Ukrayna’yı Rus ulusunun bir parçası olarak görüyor. Rusya’yı Ukrayna olmadan hayal edemiyorlar. Rus İmparatorluğu’nda hâkim görüş, Rusların, Ukraynalıların ve Belarusluların aynı halkın üç parçası olduğuydu. Vladimir Putin, Temmuz 2021’de Ukraynalıların ve Rusların yalnızca yapay olarak ayrılmış bir halk olduğunu yazdığı bir makale yayınlarken bu anlatıyı tekrar ele aldı. Bu anlatı, Rus emperyal düşüncesinde uzun bir geleneğe sahiptir.
Makaleyi kaleme alan Volodymyr Ischtschenko, Freie Universität Berlin’deki Doğu Avrupa Çalışmaları Enstitüsü’nde sosyolog ve araştırmacı olarak yıllardır Ukrayna siyaseti, 2014 Euromaidan devrimi ve protestolar, toplumsal hareketler ve milliyetçi güçler arasındaki karmaşık kesişme noktaları hakkında “Guardian” ve “New Left Review” gibi birçok medyaya analizler yazıyor.
Bu makale Jacobin dergisinin 17.02.2022 tarihinde Almanca yayınlanan internet sayfasından Cengiz Onur tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Yazar, JACOBIN’e verdiği röportajda, Ukrayna ve devam eden jeopolitik çıkmazla ilgili bilinmesi gereken konulara açıklık getiriyor.
Ukrayna’da bir Rus işgali riski neden örneğin ABD ve İngiltere’de bu kadar farklı değerlendiriliyor?
Rusya’nın zora dayalı siyaseti ve silahlanmayı arttırması bu çatışmanın sadece bir yönü; buna paralel olarak diplomatik görüşmeler de yürütülmektedir. Yürümekte olan işgalle ilgili medya kampanyası, kendi içinde bir mantığı olmakla birlikte; farklı çıkarlar tarafından yönlendirilen ve Rusya’nın eylemlerinin doğal bir yansıması olarak algılanmaması gereken başka bir konu. Bu kampanya çatışmayı pekiştiriyor, tırmandırıyor ve muhtemelen öncelikli olarak Rusya veya Ukrayna’yı değil, NATO müttefiklerine daha fazla yakınlaşması amaçlanan Almanya’yı hedef alıyor.
Başlangıçta Ukrayna, batı medyasındaki bu kampanyayı fark etmedi bile. Sonra Rusya’ya karşı daha fazla silah ve önleyici yaptırımlar talep ederek bu durumdan faydalanmaya çalıştı. Ancak yaklaşık iki veya üç haftadan beri Ukrayna hükümeti; bir işgalin gerçekten pek yakın olmadığını – 2014’ten beri Rusya tarafından tehdit edildiğini, artık buna alıştığını ve kendi istihbarat kaynaklarına göre tehdidin bugün – geçen yılın baharına nazaran – daha büyük olmadığını açıklamakla yetindi. Bu süre zarfında Rusya, açıkça ve net niyetlerle Ukrayna sınırına daha fazla asker sevk etmişti.
Batı’daki medya sunumu Ukrayna ekonomisi açısından son derece olumsuz maddi sonuçlara yol açmıştı: Para biriminin değeri düşürüldü, giderek daha fazla yatırımcı – özellikle emlak piyasasında – ülkeyi terk etti ve hükümet , gerçek bir istila olmadan bile ekonominin ciddi zorluklarla karşılaşabileceği konusunda çok endişeliydi. Ama ben bunu sadece stratejik bir aldatmaca olarak kavramak istemem.
Ukrayna neden hem Rusya hem de Batı için bu kadar önemli?
Ekonomik olarak, Ukrayna aslında büyük bir başarısızlıktır. Ukrayna, dünyada kişi başına 1990 yılındaki GSYİH’yı (Gayri safi yurt içi hasıla) yakalamamış olan az sayıdaki ülkelerden biri. 1990’larda ülke ekonomik alanda büyük bir konjonktür gerilemesi yaşadı, ardından Doğu Avrupaki komşuları gibi büyümeyi başaramadı. Bugün yaşam kalitesi, Sovyetler Birliği’nin sona erdiği döneme nazaran daha yüksek değildir; Polonya, hatta Rusya ve Beyaz Rusya’dan bile geridir.
Rusya ve ABD açısından, Ukrayna önemlidir çünkü doğal gaz ülke üzerinden taşınıyor. Üç katılımcı içeren bir konsorsiyum için bir dizi girişim vardı: gaz tedarikçisi olarak Rusya, alıcı olarak AB ve arabulucu olarak Ukrayna. İşbirliği, özellikle 1990’larda ve 2000’lerde Ukrayna tarafından engellendi ve buna karşılık Rusya, basitçe; Ukrayna çevresinde birkaç boru hattı inşa etti. Nord Stream 2, Ukrayna için özellikle tehlikelidir, çünkü Ukrayna’nın boru hatlarını geçersiz hale getirebilir.
Askerî açıdan, Rusya’ya göre Ukrayna önemlidir, çünkü orada NATO saldırı silahlarının konuşlandırılması durumunda burada roketler olacak ve bunlar beş dakika içinde Moskova’ya ulaşabilecektir. Rusya’nın savunma stratejisi, yüzyıllardır, stratejik derinlik yaratmak için mümkün olduğu kadar batıya doğru genişlemek olmuştur. Bu Napoleon ve Hitler’in işgallerini başarısızlığa uğratmıştır. Ancak savaşlar, günümüzde yarım asır veya iki asır önce olduğu gibi yürütülmemektedir.
Ukrayna, Rusya için bir kriz kaynağı olduğu için ABD için önemlidir. Ukrayna ile olan gerginlikler Rusya’yı zayıflatabilir ve kapasitelerini bağlayabilir, bu da örneğin Çin ile bir gerilim durumunda ABD için avantaj sağlayabilir. Şu anda Batı’da alaycı, acımasız sesler diyor ki: “Neden Rusların Ukrayna’yı işgal etmesine ve Ukrayna’yı Rusya için ikinci bir Afganistan yapmasına izin vermiyoruz?” Böyle bir savaş, Rusya’ya çok fazla kaynağa mal olabilir ve beraberinde muhtemelen Nord Stream’i de dahil eden yaptırımları getirir. Rusya’nın Ukrayna’da daha büyük bir tırmanışa ne kadar dayanacağı belli değildir. Doğu Ukrayna’daki savaşın bu kadar uzun süredir devam etmesinin bir nedeni de bu olabilir: çatışmayı sona erdirmek için gerçek bir çıkar yok. 2015 ve 2019’da bunu yapmak için birkaç fırsat vardı – ancak ABD hükümeti bunun için girebileceği zahmete kendisini pek zorlamadı.
Ukrayna ve Rusya arasındaki ilişkiler nasıl? Ve her iki ülkenin de uzun ve karmaşık tarihi, Ukrayna içindeki siyasi ve kültürel çelişkileri nasıl etkiliyor?
Bu konuda fikir birliğine varmak çok zordur. 20. yüzyıl Ukraynalı Marksistler de dahil olmak üzere bazı solcular, Ukrayna’nın bir Rus kolonisi olduğunu ve en azından Rus İmparatorluğu’nda ekonomik olarak sömürüldüğünü iddia ediyorlardı. Sovyetler Birliği’nde durum farklıydı – Ukrayna ekonomik olarak çok güçlü bir şekilde inşa edildi ve sonunda Sovyetler Birliği’nin en gelişmiş parçalarından biri haline geldi. İşte tam da bu yüzden Sovyet sonrası kriz Ukrayna’yı bu kadar sert vurdu. Bu nedenlerle çoğu insan; Ukrayna ve Rusya arasındaki ilişkinin daha çok İskoçya ve İngiltere arasındaki ilişkiye benzediğini ve diğer yandan Batı Avrupa imparatorlukları ile bunların Afrika ve Asya’daki kolonileri arasındaki, veya Rusya ile Orta Asya veya Sibirya arasındaki ilişkilerle neredeyse hiç kıyaslanamayacağını söylüyorlar
Birçok Rus Ukrayna’yı Rus ulusunun bir parçası olarak görüyor. Rusya’yı Ukrayna olmadan hayal edemiyorlar. Rus İmparatorluğu’nda hâkim görüş, Rusların, Ukraynalıların ve Belarusluların aynı halkın üç parçası olduğuydu. Vladimir Putin, Temmuz 2021’de Ukraynalıların ve Rusların yalnızca yapay olarak ayrılmış bir halk olduğunu yazdığı bir makale yayınlarken bu anlatıyı tekrar ele aldı. Bu anlatı, Rus emperyal düşüncesinde uzun bir geleneğe sahiptir.
Bu bağlamda, Ukrayna ile Rusya arasındaki ilişkilerde iki Ulus İnşa projesinin (Nation Building – Ç.) birbirleriyle rekabet ettiği söylenebilir. Biri Ukrayna’nın Rusya’ya ait olmadığını, bağımsız bir ulus olduğunu söylüyor. Bu görüş şu anda Ukrayna’da hakimdir. Ancak bu Ulus İnşası projesi – 1990, 2004 ve 2014’te büyük ölçüde buna yönelik üç devrim olmasına rağmen – tam olarak başarılı olmadı. Diğer anlatı; Ukrayna’nın aslında yalnızca Rus İmparatorluğu’ndaki modernleşme sürecinin zayıflığı nedeniyle gerçekleşmeyen daha büyük bir Doğu Slav varlığının parçası olduğunu iddia ediyor.
Ancak bu tartışma, Ukrayna toplumunun sadece küçük bir bölümünü, özellikle aydınları meşgul ediyor. Sıradan Ukraynalılar için bu çok belirleyici bir soru değil. Bağımsızlıktan bu yana otuz yıl boyunca yürütülen anketlere göre, Ukrayna nüfusu için iş, ücretler ve fiyatlar gibi konular hep öncelik oluşturmuştur. Kimlik, dil, Jeopolitika, AB, Rusya ve NATO’nun önemi ise daha arka sıralamalara düşmüştür.
Bazı yorumcular, Maidan’dan bu yana yapılan seçimlerde çok az başarı elde eden aşırı sağın, ülke politikasında pek etkin olmadığı görüşünde.
Radikal milliyetçiler Ukrayna siyasetinde önemli bir rol oynamaktadır. Bir yandan hükümete doğrudan baskı uygularken, diğer yandan söylemlerini yayıyorlar. Maidan sonrası hükümetin politikalarına bakarsanız, bunlar radikal milliyetçi partilerin damgasını taşıyorlar – özellikle de diğer şeylerin yanı sıra komünsizleştirme, yani Ukrayna Komünist Partisi’nin yasaklanması ve Ukraynalılaştırma, yani Rus dilinin kamusal alandan uzaklaştırılması söz konusu olduğunda. Maidan’dan önce aşırı sağcıların uğruna savaştığı şeylerin çoğu, daha sonra, sözde sağcı olmayan partiler tarafından uygulandı.
Milliyetçi radikalleşme, Maidan’dan sonra gerçek anlamda devrimci değişikliklerin eksikliğini telafi etmenin iyi bir yoludur. İdeolojik çalkantılar ile – örneğin sokakların yeniden adlandırılması, tüm Sovyet sembollerinin kaldırılması, birçok Ukrayna şehrinde bulunan Lenin heykellerinin sökülmesi – nüfusun lehine gerçekte hiçbir şeyi fiilen değiştirmeden sahte bir değişim görüntüsü yaratılabiliyor.
Önemli partilerin çoğu aslında belli grup çıkarlarına yön veren ağların seçim kampanyası aparatlarıdır. İdeolojiler burada büyük ölçüde önemsizdir. Pek çok politikacı, kariyerleri boyunca birkaç kez karşıt kamplar arasında gidip gelmiştir.
Radikal milliyetçi partilerin ise bir ideolojisi var, militan eylemcilere sahipler ve muhtemelen şu anda gerçek anlamda parti olarak tanımlanabilecek yegâne partilerdir. Kendileri sivil toplumun en iyi örgütlenmiş, en hareketli bölümünü oluştururlar ve en büyük sokak varlığına sahiptirler. Ve 2014’ten sonra şiddet kullanmak için de araçlara sahip oldular: Artık silahlı birlikler ve eğitim merkezleri, yaz kampları, kafeler, dergi ve medya ağları kurmuş vaziyetteler.
Belki de başka hiçbir Avrupa ülkesinde bu kadar sağcı bir altyapı yoktur. Bu durum, günümüzde Avrupa’daki paramiliter güçlere dayanan marjinal aşırı sağ siyaseti değil, daha çok 1930’ların geniş seçmen kesimlerini kazanmaya odaklanan aşırı sağ siyaseti andırıyor.
2014’ün Euromaidan devriminin hangi yönleri Batı’da yanlış anlaşıldı veya fark bile edilmedi?
Batı’da profesyonel STK’ların anlatısı hakimdir. Bunlar 2014 yılındaki ayaklanmanın önemli bir parçasıydı. Ama bunlar; tüm yelpazeyi ve kesinlikle de bu büyük ülkenin çeşitliliğini temsil etmiyorlar. Kendi anlatılarına göre, burada söz konusu olan Viktor Yanukoviç’in otoriter hükümetine karşı demokratik, barışçıl bir devrimdi. Bu da (anti parantez belirtmek gerekirse), tarihte muhtemelen iktidarların iki kere ihtilalle devrilmesine denk düşen az sayıdaki durumlardan biridir.
Batı medyası ve hükümetler bu anlatıyı profesyonel STK’lardan devraldılar – kısmen de duymak istediklerini söylediği için. Buna ilaveten batılı politikacılar da Maidan devrimini açıkça desteklediler. Yunanistan’da AB bayrakları yakılırken, Ukrayna halkı da aynı bayrakları dalgalandırıyordu – o zamanlar AB için bu durum ilham vericiydi.
Radikal milliyetçilerin yarattığı korku, Ukrayna’nın güneydoğu kesimlerinde Maidan karşıtı protestolara yol açtı. Rusya, bölgedeki ayrılıkçı isyancıların yenilgisini önlemek için kritik bir anda onlara maddi destek sağlamaya ve askeri müdahaleye karar verdi. Sonuç olarak, Doğu Ukrayna’da ağır sanayileşmiş ve kentleşmiş bir bölge olan Donbass’ın bir kısmı; şu anda aşağı yukarı Rus kukla devletleri olarak görülebilecek Halk Cumhuriyetleri tarafından kontrol edilmektedir.
Bu krizle ilgili umutlarınız nelerdir?
Barışçıl bir çözüm umuyorum. Hepimiz Rusya’nın aptalca bir işgal başlatmayacağını ve Donbass ve ötesindeki çatışmayı tırmandırmayacağını umut etmek zorundayız. (Not: Röportaj 17 Şubat’ta yapılmıştı, Ç.)
Rusya yanlısı ayrılıkçı bölgelerin Ukrayna’ya yeniden entegre edilmesini öngören Minsk anlaşmasının uygulanmasında her türlü ilerleme, kesinlikle durumun gerginliğini azaltmaya yardımcı olacaktır. Ukraynalıların çoğu Minsk anlaşmasından memnun olmasa da – genel olarak kabul edilemez buldukları için değil, 2015’ten beri etkisiz olduğu kanıtlandığı için – buna karşı fiili protestolar oldukça küçüktü ve Ukrayna nüfusunun çoğunluğu tarafından pek desteklenmedi.
Ancak şimdiye kadar Ukrayna Minsk anlaşmasını kabul etmedi ve Fransa, Almanya ve Rusya ile anlaşmaları uygulamamak için bahaneler arıyor. Bunun bir nedeni, anlaşmayı Ukrayna’nın teslim olması olarak gören milliyetçi sivil toplumdan gelen açık şiddet tehdididir.
Milliyetçi sivil toplum için bu, Ukrayna’nın siyasi çeşitliliğini kabul etmek anlamına gelir – bu durum kendileriyle aynı fikirde olmayan Ukraynalıların sadece Rus propagandası tarafından zombileştirilmediklerini veya hain olmadıklarını kabul etmek demektir; bu durum insanların Ukrayna hakkında farklı bir vizyona sahip olduklarını ve milliyetçi anlatılara karşı çıkmak için rasyonel sebeplere sahip olduklarını ifade eder.
Ukrayna hükümeti Minsk anlaşmasını uygulama konusunda ciddiyse ve milliyetçi tehditleri öne sürerek mazeret üretmeyi bırakırsa, anlaşmaların hızlı bir şekilde uygulanması konusunda konsolide bir ABD-AB pozisyonu doğrultusunda yardım için Batı’ya baş vurabilir. Bu kesinlikle hükümetin işlerini kolaylaştırabilir ve sivil toplumun – özellikle doğrudan Batı’nın mali yardımına bağımlı olan milliyetçi kesimlerinin – motivasyonunu düşürecektir.