Her fırsat bulduğunda Halkların Demokratik Partisi’nin, Türk Tabipler Birliği’nin kapatılmasını isteyen Devlet Bahçeli’nin başkanlığını yaptığı MHP’nin karanlık bir geçmişi ve bu geçmişle rabıtalı bugünü var.
Her fırsat bulduğunda Halkların Demokratik Partisi’nin, Türk Tabipler Birliği’nin kapatılmasını isteyen Devlet Bahçeli’nin başkanlığını yaptığı MHP’nin karanlık bir geçmişi ve bu geçmişle rabıtalı bugünü var.
MHP’nin tarihi tasarlanmış faşist cinayetler, mezhep temelli kitle katliamları, uyuşturucu ticareti, derin devlet taşeronluğu ile hafızalara kazınmış durumda.
MHP’nin saflarında dünden bugüne katliam, cinayet, narko suçlar, kirli ve karanlık işlere bulaşmış yüzlerce insan yer alıyor.
Böyle olduğu halde MHP’nin başı HDP’nin, TTB’nin kapatılması gerektiğini vaaz etme hakkını kendinde görüyor.
Asgari demokratik prensiplerin yaşam bulduğu, bağımsız yargıçların var olduğu bir ülkede MHP gibi bir partinin kovuşturmaya tabi olmaması olanaklı değildir.
Böyle bir ülkede MHP türü bir partinin kapatılmaması da mümkün değildir.
Siyasi Haber olarak, dünden bugüne MHP’ye dair kısa bir derleme yaptık…
16 Mart 1978 İstanbul Üniversitesi
16 Mart 1978’de, İstanbul Üniversitesi’nde faşist saldırılar nedeniyle okuldan topluca çıkan öğrenciler okul dışında “Beyazıt Komünistlere Mezar Olacak” diye slogan atan ülkücülere karşı yürüyüşe geçerler. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önüne geldiklerinde 7 öğrencinin ölümü, 41 öğrencinin de yaralanmasıyla sonuçlanan bombalı ve silahlı saldırı gerçekleşir.
Faillerden biri olan Zülküf İsot olayı yaptığını itiraf etmiş ve teslim olacağını söylemiştir. Zülküf İsot, daha sonra başka bir ülkücü Latif Aktı tarafından öldürülür. Latif Aktı 8 yıl hapis cezası alır. Ülkücü itirafçı Ali Yurtaslan ise öğrencilerin üstüne atılan bombayı Ülkü Ocakları 2. Başkanı Abdullah Çatlı‘nın temin ettiğini itiraf eder.
Olaydan sonra Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, o dönem Ülkü Ocakları’nda görevli Mehmet Gül, dönemin MHP İstanbul İl Başkanı Kazım Ayaydın ve Ahmet Hamdi Aksoy gözaltına alındı. Sanıklardan Sıddık Polat[1] ise Elazığ’da yakalandı. 1978 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı. 17 kişi hakkında takipsizlik kararı verilirken, diğer sanıklar hakkında ‘idam’ istemiyle İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde dava açıldı. 15 ay süren yargılama sonunda, Polat 11 yıl hapis cezasına mahkûm edilirken, diğer sanıklar delil yetersizliğinden beraat etti. Askeri Yargıtay’ın 5 Ekim 1982 tarihli kararından sonra Polat da beraat etti.
İstanbul 6. Ceza Mahkemesi’nin 20 Ekim 2008’de dava için aldığı zaman aşımı kararı, Mart 2010’da Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandı.
İstanbul Üniversitesi’nde yapılan bombalı ve silahlı saldırıda bombayı temin eden kişi olarak adı geçen Abdullah Çatlı, 1977’de Ülkü Ocakları Ankara İl Başkanlığına, 25 Mayıs 1978’te de Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcılığına seçildi. 11 Temmuz 1978’de Ankara’da Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Bedrettin Cömert’in öldürülmesi olayının faili olarak hakkında gıyabi tevkif kararı verildi. 23 Ağustos 1978’de Sakarya ilinde yakalandı ve gözaltına alındı.
16 Mart’tan sekiz ay sonra Ankara Bahçelievler’de 7 TİP’li genç öldürüldü. Abdullah Çatlı’nın, 9 Ekim 1978’de de Ankara ili Bahçelievler semtindeki 7 TİP’linin öldürülmesi olayının planlayıcısı ve baş sorumlusu olduğu iddialarına ilişkin tutuklama kararı, olayın üzerinden 4 yıl, 4 ay geçmesinden sonra gerçekleştirilebildi.
12 Eylül askeri darbesinden sonra yurt dışına kaçan Abdullah Çatlı, yurt dışında MİT tarafından kullanıldı. Fransa ve İsviçre’de uyuşturucu, sahte pasaport suçlarından tutuklu kaldı. Silah kaçakçılarıyla yakın ilişki içindeydi. 1990’da İsviçre’de tutuklu bulunduğu cezaevinden firar etti, Türkiye’ye sahte pasaportla girdi. 3 Kasım 1996’da, derin devlet ilişkilerinin açığa çıktığı Susurluk kazası diye tarihe geçen kazada korucu Aşireti Lideri Sedat Bucak ve İstanbul Eski Emniyet Müdürü Yardımcısı ile Gazi katliamı Sorumlusu Hüseyin Kocadağ ile birlikte öldü.
16 Mart İstanbul Üniversitesi katliamında ülkücülerin reisi olarak yer alan Mehmet Gül, Ülkü Ocakları Derneği İstanbul Şube Yöneticisi. Öğrenciliği boyunca öğrencileri tehdit etti, saldırılar düzenledi. Olay günü de kampüs içinde öğrencileri tehdit etti. Katliamdan sonra aranan Gül, nedense bulunamadı, bulununca da birkaç gün sonra serbest bırakıldı. Katliamda yaşamını yitirenler için “İpten, kazıktan kaçmış, ölümü hak etmiş komünistler” dedi. 21. dönem Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili oldu. İş adamı kimliğiyle sık sık gittiği Ukrayna’da öldü. 7 genci öldürdüğü günün 30. yıldönümünde, 16 Mart 2008’de toprağa verildi.
Balgat Katliamı 10 Ağustos 1978
10 Ağustos 1978 gecesi, Türkiye Ülkücü Şeriatçı Komando Ordusu (TÜŞKO) adı altında faaliyet gösteren bir grup ülkücü Balgat’taki 4 kahvehaneyi ateşli silahlarla taramış, olayda 5 kişi yaşamını yitirmiş, 14 kişi yaralanmıştı. Saldırının ardından MHP militanı olarak bilinen İsa Armağan, Mustafa Pehlivanoğlu, Naim Yanık ve Mehmet Varmı, Ethem Kıskıs yargılandılar.
7 Ekim 1980’de idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu, idamından 8 saat önce verdiği ifadede, Balgat olayında kullanılan 12’li Baretta marka tabancayı Abdullah Çatlı’dan aldığını itiraf etmişti. Balgat katliamı, MHP’li Ali Yurtaslan‘ın itiraflarında da yer aldı. Yurtaslan sayfalar süren itirafında şimdi MHP Genel Başkan Yardımcılığı da yapan Şevkat Çetin‘i, Balgat katliamını planlayan kişi olarak suçlamıştı. Ali Yurtaslan, katliamı “Müslüman halkı komünistlere karşı kışkırtmak” diye tanımlamıştı.
Katliam sanıkları MHP Merkez Yürütme Kurulu’nda
8 Ekim 1978’de 7 TİP üyesi genç kaldıkları evde öldürüldü. Bahçelievler Katliamı diye bilinen katliamın failleri, Haluk Kırcı, Ercüment Gedikli, Kürşat Poyraz, İbrahim Çiftçi, Ünal Osmanağaoğlu ve Mahmut Korkmaz‘dı. Duran Demirkan ve Ömer Özcan gözcülük yapmıştı. O dönem Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcısı olan Abdullah Çatlı katliamın planlayıcısı ve sorumlusu olduğu gerekçesiyle tutuklandı.
Türkiye’deki kontrgerilla örgütlenmesinde sayısız cinayeti ya bizzat gerçekleştiren ya da örgütlenmesinde rol oynayan Haluk Kırcı, 1988’de idama mahkûm oldu. 1991 tarihinde Bursa Cezaevi’nden şartlı olarak tahliye edildi, “bir yanlışlık” olduğu anlaşılınca tekrar aranmaya başlandı. 1996’da İstanbul’da yeniden yakalandı ve aynı gün firar etti. 1999’da yakalandı, “Susurluk çetesine üye olmak” suçundan 4 yıl hapse mahkûm oldu. Kırcı bu süreçte de 2 kez “yanlışlıkla” tahliye edildikten sonra en son 2005 yılında Kartal Cezaevine girdi, 28 Mayıs 2010 tarihinde salıverildi.
Haluk Kırcı, MHP’nin 13. Olağan Büyük Kurultay’ında MHP Merkez Yürütme Kurulu’na seçilen isimler arasında yer aldı. Aynı Kurultay’da yine Bahçelievler Katliamı ve savcı Doğan Öz cinayetlerinden yargılanan İbrahim Çiftçi, 1976’da SBF-DER Başkanı Hakan Yurdakuler’in katili Davut Haskırış ve DİSK Kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler’in faili olan Ünal Osmanağaoğlu da MHP Merkez Yürütme Kurulu’nda yer aldı.
Maraş Katliamı 19 Aralık 1978
19-26 Aralık tarihlerinde Maraş’ta milliyetçi bir filmin oynadığı sinemaya bomba atılmasını gerekçe gösteren kalabalık bir ülkücü grup, “Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın” ve “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla Cumhuriyet Halk Partisi il merkezine, PTT ve Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) binalarına saldırdı ardından Alevilere yönelik, katliam gerçekleştirildi. Resmi rakamlara göre 100’den fazla kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı, yüzlerce ev ve işyeri tahrip edildi. Yaşanan olaylar sonunda o döneme kadar kent genelinde ciddi nüfusa sahip olan Alevilerin çoğunluğu kenti terk etti. Resmi olmayan beyanlara göre ise hayatını kaybedenlerin sayısı 500’ün üzerindeydi.
Bombayı dönemin Ülkücü Gençlik Derneği Kahramanmaraş Şube Başkanı Mehmet Leblebici ve ikinci başkan Mustafa Kanlıdere‘nin talimatı ile Ökkeş Kenger’in attığı iddia edildi. Ökkeş Kenger daha sonra soyadını Şendiller olarak değiştirdi ve Refah Partisi’nden 19. Dönem Kahramanmaraş milletvekili seçildi. Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyeliğine getirildi. AKP’nin ‘Alevileri dönüştürmek’ adına yapılan “Alevi Açılımı” çalıştaylarına davet edildi.
1991 yılına dek süren Maraş Katliamı Davası’nda, 804 kişi yargılandı ve çeşitli cezalar verildi. Dosya, Yargıtay’ın bozma kararının ardından, 1991’de yeni çıkarılan Terörle Mücadele Yasası’na dayanarak kapatıldı. Maraş’taki katliamda rol alanlar hiçbir zaman cezalandırılmadı…
Katliamın ardında MİT ve MHP’nin yer aldığı birçok raporda yer aldı ancak tek bir adım dahi atılmadı.
Katliamın müdahil avukatları Ceyhun Can 10 Eylül 1979’da, Halil Sıtkı Güllüoğlu 3 Şubat 1980’de ve Ahmet Albay 3 Mayıs 1980’de öldürüldü.
Çorum Katliamı 1980 Mayıs-Temmuz
28 Mayıs 1980’de başlayan ve 4 Temmuz günü doruk noktasına ulaşan Çorum Katliamı’nda 57 Alevi hayatını kaybetti, 300’den fazla kişi yaralandı ve yine 300’den fazla iş yeri tahrip edildi.
27 Mayıs 1978’de MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak Ankara’da öldürüldü. Ertesi gün ülkücüler her yerde sokağa döküldü. Çorum’da Saat Kulesi önünde toplanan ülkücüler kentin en işlek caddesinde silah ve sopalarla yürüyerek, Alevi ve solcu olarak bilinen insanları linç etmeye çalıştılar, dükkanlarına saldırdılar.
28 Mayıs’ta Çorum Gazetesi ve Bahar Kitabevi’ne saldırı gerçekleştirildi. Devrimci örgütler ve Alevi halk Alevi mahallelerinde yeni bir Maraş Katliamı’na izin vermemek için bir araya geldi. Mahallelerde barikatlar kurarak güvenlik sağlamaya çalıştılar.
Katliam sırasında buğday tarlalarında hamile kadınların, gençlerin, yaşlıların elleri kolları bağlı şekilde işkence edilmiş cesetleri bulundu. Elektrik ve su kesilirken, ekmek sıkıntısı baş gösterdi. Çorum SSK Hastanesi işkencehaneye dönüştürülerek, gelen hastalar tedavi edilmek yerine işkencelere maruz bırakıldı.
Haziran ayında barikatların kaldırılmasının ardından yüzlerce kişi gözaltına alındı. Kentte iç göç yoğun olarak yaşanmaya başlandı. Resmi rakamlara göre 1980 Mayıs-Ağustos ayları arasında 600’den fazla aile Çorum içinde yer değiştirdi.
1 Temmuz’da, Alevilerin evleri ateşe verilerek yakıldı. Yüzlerce kişi tutuklandı. 2 Temmuz Çarşamba Çorum’da Pazar yerine giden köylüler işkence edilerek öldürüldü.
3 Temmuz’da İçişleri bakanlığı Çorum’a giden köy yollarının kapatılması emrini vererek büyük bir operasyon başlattı.
4 Temmuz sabahı, vali bir gün önce koyduğu sokağa çıkma yasağını kaldırdı. Cuma namazının ardından Cuma hutbesi okunurken, ‘Solcular, Aleviler Milönü’ndeki Alaaddin Camisi’ne bomba attılar’ anonsu üzerine cuma namazından çıkanlar, “Kızılbaşlara Ölüm” sloganları atarak şehrin Alevi-Sünni karışık bölgelerinde Alevilere karşı saldırıya geçtiler.
Erzincan Askeri Mahkemesi’nde görülen ve 8 yıl süren 53 sanıklı Çorum Katliamı davasında 38 kişi beraat etti. Mahkeme, 2 sanığa önce idam cezası verdi. Sanıkların duruşmalarda pişman olduklarını söylemeleri üzerine cezaları 24′er yıl ağır hapis cezasına çevrildi. Tutuklu bulunan 13 sanık ise cezaevinde yattıkları süre göz önünde bulundurularak, serbest bırakıldı.
Katliam sonrasında ekonomik imkanları olanların bir çoğu Çorum’u toptan terk etti.
Geride ölen 65 kişi, yaralanan, işkenceye, saldırıya uğrayan yüzlerce kişi, talan edilen yüzlerce ev ve iş yeri…
İçinde insanların yakıldığı fırında halen ekmek pişiyor…
“Kabuk: Çorum 1980″in tamamını izlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=LCEocERxWwk”
Bedri Karafakioğlu’nu öldüren, Mihri Belli’yi yaralayan Cengiz Ayhan
Bedri Karafakioğlu 20 Ekim 1978 tarihinde öldürüldü. Prof. Bedri Karafakioğlu’nu öldüren, Mihri Belli’yi yaralayan ülkücü Cengiz Ayhan hakkında, İçişleri Bakanlığı’nın Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderdiği raporda;
Tarsus Cumhuriyet Savcısı Süreyya Eminsoy, Şahin Aydın, Metin Yıldırımtürk, Devrim Çelenk, Cuma Oruç, Suat Kaçar, Haluk Tandoğan ile Mesih Yörük’ün öldürülmesi. Sevcan Bilgisoy, Ömer Özdikici ve Rasim Kolcu’nun yaralanması,
İçel’de CHP ve DEV-LİS binaları ile Ateş Kıraathanesi’nin bombalanması, Mahmut Dağdeviren’e ait kahvehanenin bombalanması, Son Haber Gazetesi’nin bombalanması,
12 Nisan 1991 tarihinde yürürlüğe giren 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndan yararlanarak 6 Mayıs 1991’de Nazilli E Tipi Cezaevinden tahliye edilen Ayhan’ın o yılın ortalarında Almanya’ya gittiği, Ayşe Kaymakçı ve Ramazan Erol’u öldürmek suçundan 14 Nisan 1994 tarihinde Delmond Eyalet Mahkemesi tarafından müebbet hapis cezasına çarptırıldığı bilgileri yer aldı.
Oral Çelik, cinayet, suikast, gasp, uyuşturucu suçlarından yargılandı
Abdi İpekçi cinayeti ve Papa II. Jean Paul’a yönelik suikast girişimine karışmış olan Oral Çelik ülkücü kamplarda eğitim aldı.
1985’te İsviçre’de Abdullah Çatlı ile birlikte yakalandı. 14 Kasım 1986’da Fransa’da uyuşturucu suçundan üzerinde Bedri Ateş adında sahte pasaportla yakalandı ve üç yıl hapis yattı. Gerçek kimliği ortaya çıkınca İtalya’ya, 1996 yılında İtalya’dan Türkiye’ye iade edildi. “Silahlı çete üyesi olmak, ruhsatsız silah taşımak ve cezaevinden adam kaçırmak” suçlarından zamanaşımı nedeniyle beraat etti.
2002 erken seçimlerinde Malatya’dan bağımsız milletvekili adayı oldu.
17 yıl sonra mahkeme huzuruna getirilen Çelik, Abdi İpekçi’nin öldürülmesine ilişkin olarak 20 yıldan az olmamak üzere ağır hapis cezası istemiyle tutuksuz yargılandı. Millî İstihbarat Teşkilatı’nın 28 Ekim 1997’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği “Gizli” ibareli raporunda Çelik’in “Abdi İpekçi suikastini planlayanlar arasında bulunduğu, Mehmet Ali Ağca’ya yardım taahhüt ettiği ve suikast sonrasında bu sözünü yerine getirdiği” belirtildi. İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 28 Mayıs 1999 tarihli kararıyla, “hakkında kesin ve yeterli delil bulunamadığından dolayı” beraat etti. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 15 Kasım 1999 tarihli onamasıyla hakkındaki beraat kararı kesinleşti.
Çelik, 7 Haziran 1979’da Malatya’da TÖB-DER üyesi öğretmen Nevzat Yıldırım’ın öldürmek ve öğretmen Mustafa Cankulu’yu yaralamaktan 30 yıla kadar hapis istemiyle yargılandı. Dava dosyasında görgü tanıklarının ifadelerinin bulunduğu yedi klasör ortadan kaybolunca mahkeme, “yeterli delil bulunamadığı” gerekçesiyle Çelik’in beraatine karar verdi.
Çelik ayrıca 19 Eylül 1979’da üç arkadaşıyla birlikte bir taksiyi gaspederek avukat yazıhanesi bastığı ve bir kişiyi yaraladığı iddiasıyla yargılandı ve bu davadan da delil yetersizliğinden dolayı beraat etti.
Devlet Bahçeli’nin dava arkadaşı Alaattin Çakıcı
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin kendisini cezaevinde ziyaret etmesi ile yeniden gündeme gelen ve afla cezaevinden tahliye edilen mafya ve organize suç örgütü lideri ülkücü Alaattin Çakıcı,
Gazeteci Hıncal Uluç’u yaralamaya azmettirmek, on beş kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan Karagümrük Spor Kulübü Lokali’ne yönelik 26 Mart 2000 tarihinde düzenlenen silahlı saldırıyla ilgili davada, “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan, Borsacı Adil Öngen’in arabasının kurşunlanmasıyla ilgili olarak, eski eşi Nuriye Uğur Kılıç’ın öldürülmesi olayında azmettirici olduğu iddiasıyla, AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret ettiği gerekçesiyle çeşitli hapis cezaları aldı.
Devletin örtülü operasyonlarda kullandığı bir isim olduğu ileri sürülen Çakıcı, yurt dışında olduğu sırada Millî İstihbarat Teşkilatı adına çalıştığını öne sürmüştü.
Bahçeli’nin “dava arkadaşımdır” dediği Çakıcı, Twitter hesabı üzerinden Kılıçdaroğlu’nu “akıllı ol, seni bakla kazığı ile tanıştırırım” ifadeleriyle tehdit etti.
Kürşat Yılmaz, kesinleşen 66 yıllık cezasına rağmen tahliye edildi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin övgüyle bahsettiği bir başka isim de yeraltı dünyasından Kürşat Yılmaz. Kürşat Yılmaz, Kuşadası Belediye Başkanı Lütfi Suyolcu’nun öldürülmesi ve “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, nitelikli yağma, tehdit, kasten yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma” gibi suçlardan 66 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Kesinleşen 66 yıllık hapis cezasına rağmen bir gece aniden tahliye edilen Kürşat Yılmaz, mafya lideri olmasının yanı sıra ülkücü kimliği ile de bilinen, Ülkücü Gençler Derneği (ÜGD) yöneticisiydi. Tahliye olduktan sonra Bahçeli’yi makamında ziyaret etti.
Kadın katilleri ve MHP’nin kullandığı “bozkurt” işareti
HDP İzmir İl binasına silahlı saldırı düzenleyip Deniz Poyraz’ı öldüren katil Onur Gencer, savcılıktaki ifadesinde, “Eylemi kendim planladım. Silahı kendim temin ettim. Amacım içimi soğutmaktı” dedi.
18 yaşındaki bir kadına cinsel saldırıda bulunan ve kadının intiharından sorumlu tutulan uzman çavuş Musa Orhan, ülkücülerin kullandığı “bozkurt” işaretli fotoğrafları sosyal medyada yer alan bir başka tecavüzcü.
Görevinden ihraç edilen Musa Orhan, tutuksuz yargılandığı davada 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı ama tutuklanmadı. Orhan, adli kontrol kararı ile 15 günde bir karakola giderek imza verecek ve bu durumda tutuklanmayacak.
Uyuşturucu kullandığı görüntülerle de gündemde olan Ümitcan Uygun, iki kadının ölümünden sorumlu olarak cezaevinde.
Tecavüz girişiminde bulunduğu üniversite öğrencisi kadının direnmesi üzerine, kadını öldürüp yakarak gömen Suphi Altınörs de “bozkurt” işaretli fotoğraf veren bir başka tecavüzcü katillerden. Suphi Altınörs bulunduğu cezaevinde bir başka mahkum tarafından öldürüldü.
[1] 2008 yılında belediye olan Erzurum’a bağlı Palandöken’in ilk belediye başkanı.