Bülent TEKİN yazdı: Oysa Sezen’e bağırıp çağıranlar daha önce ‘Bakara makara’yı hazmetmiş, içine sindirmişti. Yeni hassasiyetleri karşısında ağlamamak olanaksız(!) Bu olay, profesyonel yönlendiricilerin endişeli muhafazakârların korkularını depreştirmek için hiçbir fırsatı kaçırmadığını gösterdi.
Bir şeyleri olduğundan fazla göstermek doğaçlama durumlarda hitabette bazen bir sükse bile kazandırabilir. Kahramanlık üzerine bir hitabet yapıldığında “aslan kesildi, ölümün üzerine küçümseyerek yürüdü” gibi laf ettiğimizde mesela. Hoşa da gidebilir. Kitlelere hitap ediyorsak eğer, onları başka bir dünyaya dahi göndeririz. Öyle anlar da vardır ki abartı bir zarar ve bazen de ters köşe yaptırır.
Sezen Aksu’nun eskiden yazdığı bir şarkı sözünü yeni duyan kimileri heyecan yaptı ve linç kampanyası başlattı. Haddini bildirmek için sosyal medya kampanyaları, evinin önünde bağırıp çağırmalara kadar gidebilen gösteriler oldu(!) Aklıma bir Temel fıkrası geldi. Temel camiye gitmiş, vaazı dinlemiş. Hoca Efendi Yahudilerin, İsa Peygamber’e ağır işkenceler yaptığını anlatıyormuş.
Aksiliğin bu kadarı da olur mu dersiniz? Vaazı dinleyen Temel, camiden çıktıktan sonra bir Yahudi ile karşılaşmış, bıçağını çekerek ona yaklaşmış:
“Ha pen seni keseceğum, gel pakim puraya!” demiş.
Neye uğradığına şaşıran Yahudi vatandaş:
“Ben sana ne yaptım ki sen beni keseceksin?” demiş.
Temel hiddetle konuşmuş: “Siz, Hazreti İsa Peygamber’e ağır işkenceler yapmuşsuniz.”
Yahudi:
“Ama, bu olay 2000 sene önce olmuş, hem ben o zaman hayatta bile değildim,” diye kurtulmak istemiş ama Temel:
“Peni ilgilendirmez, pen puni yeni tuydum!” diye cevap vermiş… Sezen Aksu için de durum aynı. Yıllar önce yazdığı bir şarkı bugün gündeme getiriliyor.
Amacın başka olduğunu düşünüyorum, amaç bir hata varsa hatanın düzeltilmesi filan değil. Amaç, Cumhur İttifakı’nda dağılmaya başlayan safları sıkı tutmaya çalışmak diye düşünüyorum. Çünkü yaşadığımız ekonomik kriz karşısında canı yanan insanların MHP ve AKP’den uzaklaşmaya başladığının görülmesi ve bundan dolayı da safların sıkı tutma çabası olduğunu düşünüyorum. Oysa Sezen’e bağırıp çağıranlar daha önce ‘Bakara makara’yı hazmetmiş, içine sindirmişti. Yeni hassasiyetleri karşısında ağlamamak olanaksız(!)
Bu olay, profesyonel yönlendiricilerin endişeli muhafazakârların korkularını depreştirmek için hiçbir fırsatı kaçırmadığını gösterdi. Oysa sabıkaları herkesten kabarıktı. Eski devlet Bakanı Egemen Bağış’ın sarf ettiği “Bakara-makara, her cuma bir ayet sallıyorum” sözünün hesabını bile sormamışlardı. Hatta salon toplantılarında sahneye çağırılıp alkışlatıldı ve büyükelçi yapıldı.
Bu konuda benzer listeyi uzatmak mümkün. Eski İçişleri Bakanı Efkan Ala, hem de bir iftar yemeğinde mikrofonu eline alıp “Hz Muhammed bile gururlandı biz gururlanmadık” demişti. Yasin Aktay salâvat’ı “Serok Recep Tayyip Erdoğan, Salli Ala Muhammed” şeklinde dil sürçmesi olsa dahi okumuştu. Benim çok fazla dini bilgim yok ama hatırıma gelen bunlar ve başkaları. Bu sözler karşısında da kimse öylesine bir tepki vermemişti.
AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan’ın şöyle bir sözü oldu: “Dünya liderliği kabiliyetinde ve Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler.” AKP Aydın İl Başkanı İsmail Hakkı Eser: “Genel başkanımız ve Başbakanımız Sayın Tayyip Erdoğan’a biz o kadar bağlıyız ve aşığız ki, bizim için adeta ikinci peygamberdir.” şeklinde bir söz söyledi. AKP Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin: “Sayın Başbakanımıza dokunmak bile inanın bence ibadettir.” demişti. Tüm bu sözler kendini dindar Müslüman olarak görenler için hatalı sözlerdi, ama karşı çıkmadılar. Bu konuda sicilleri olumlu değil. Şimdi kalkıp Serçe’yi tehdide varan paylaşımlar ve açıklamalarla gündeme getiriyorlar. Serçeleri kuzgunlara av yaptırmayın!
Bir de abartı konusunda Türkiye Barolar Birliği’nden bir örnek vermek istiyorum. Öyle herkes barolar, avukatlar solcu falan filan diyor ya! Anayasa Mahkemesi’ne seçilecek baro kontenjanından üye için baro başkaları üç aday belirledi. Bu adaylardan biri TBMM’de Anayasa Mahkemesi’ne üye olarak seçilecekti. Bu adayların ikisi erkek, biri kadın olarak belirlendi. Basından okuduğum kadarıyla erkek adayların biri eski bir AKP’li, bir de eski bir MHP’liymiş. Meclis’te çoğunluk AKP-MHP bloğunda olduğu için, eski AKP’li erkek avukat Anayasa Mahkemesi üyesi seçildi. Kadın aday seçilemedi. Tüm barolar solcu olsaydı üç sol görüşlü ya da demokrat aday seçilirdi ve üye de onlardan biri olurdu. Bu konuda da çok abartı yapılmış. Sanırım abartıyı iyi ve güzel sınırlarında tutmayı sağlamak önemlidir.