Ertuğrul Kürkçü Yeni Yaşam’a yazdı – Muhalefetin ‘Roboski Katliamı’nın onuncu yılı muhasebesine, yadırgatıcı bir biçimde ‘sorumluların ortaya çıkarılması ve yargılanması’ beklentisi eşlik ediyor. Sanki 2011-13 arası ve sonrasında TBMM’de ve kamuoyunda dişe diş bir siyasal mücadeleyle katliamın anatomisi teşrih edilmemiş, gerçek öyküsü ortaya serilmemiş gibi.
Karker Encü, Seyithan Encü, Nadir Alma, Mehmet Ali Tosun, Şervan Encü, Nevzat Encü, Osman Kaplan, Özcan Uysal, Selim Encü, Vedat Encü, Muhammet Encü, Mahsum Encü, Bilal Encü, Erkan Encü, Hüsnü Encü, Savaş Encü, Cihan Encü, Cemal Encü, Serhat Encü, Hamza Encü, Celal Encü, Şerafettin Encü, Selam Encü, Bedran Encü, Fadıl Encü, Hüseyin Encü, Aslan Encü, Şıvan Encü, Orhan Encü, Zeydan Encü, Salih Encü, Yüksel Ürek, Adem Ant, Salih Ürek, Şırnak’ın Roboski köyünden genç ve çocuk yaşta Kürt erkeklerdi. 10 yıl önce 28-29 Aralık 2011 gece yarısı Türk Silahlı Kuvvetleri savaş uçaklarından atılan bombalarla Türkiye-Irak sınırının Irak tarafında, köylerinin birkaç kilometre ötesinde katırlarıyla birlikte öldürüldüler.
Roboski köylüleri, geleneksel olarak muhayyel sınırlarla bölünmüş yurtlarının öte yakasından ucuz petrolü katır üstünde bu yakaya taşıyorlardı. “Devletler Hukuku” ne derse desin, iktisadın demirden yasaları hükmünü sürdürüyor, para ve mal “Kürdistan iç pazarı”nın damarlarında “sınır” aşarak dolaşıyordu. Bu, o kadar doğaldı ki, devlet beyhude uğraşmaktansa denetimine almayı yeğlemiş, köyün ileri gelenlerini korucu yazmış ve zımni bir anlaşmaya varmıştı -ta ki sınırın iki yakası arasındaki rutin siyaset-ticaret dengesi PKK ile savaşta bir başarı öyküsü açlığıyla gözü dönmüş siyasal ve askeri kodamanların dizginlenemeyen hırsları altında çökene kadar.
“Roboski Katliamı”, Kürtlerin son on yılda Türkiye siyasetinin merkezine yürüyerek oluşturdukları yeni toplumsal ve politik güç dizilişinin, siyasette, akademide, medyada, uluslararası ilişkilerde açtığı yeni entelektüel ve politik mecralarda pek çok yönden irdelendi. Bir “Roboski külliyatı” oluştu dense yeridir. Savunucu resmi anlatı, eleştirel ve yargılayıcı Roboski çözümlemesinin altında kaldı. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun AKP’li çoğunluğunun düzmece “Uludere Masalı” HDP, CHP ve -Bahçeli ne kadar unutmak ve unutturmak istese de- MHP’li üyelerin muhalefet şerhleriyle çöpe çevrildi. “Roboski Katliamı” siyaseten yargılandı ve hüküm verildi.*
Bununla birlikte, muhalefetin “Roboski Katliamı”nın onuncu yılı muhasebesine, yadırgatıcı bir biçimde “sorumluların ortaya çıkarılması ve yargılanması” beklentisi eşlik ediyor. Sanki 2011-13 arası ve sonrasında TBMM’de ve kamuoyunda dişe diş bir siyasal mücadeleyle katliamın anatomisi teşrih edilmemiş, gerçek öyküsü ortaya serilmemiş gibi. Bu tablo, 2011-13’te “Roboski Katliamı” çevresinde süre giden siyasal mücadelenin sonuçlarının yeterince sindirilmediğini, işlenerek ortak tecrübe dağarcığına aktarılmadığını ya da geçen sürede soruna siyasal yaklaşımın aşınmaya uğradığını düşündürüyor. Bu bağlamda şu noktaların altını bir kez daha çizmekte yarar var:
1. Bir sınır ötesi hava harekâtı eseri olduğu için “Roboski Katliamı”nın, hiçbir yargılamayı dahi gerektirmeyecek iki apriori sorumlusu var: Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel.
2. Necdet Özel 29 Aralık 2011’de yayınladığı Genelkurmay açıklamasıyla “TSK’nin sınır ötesi harekâtı”nın askeri sorumluluğunu, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde üstlenmişti: “TBMM tarafından 17 Ekim 2007 tarihinde kendisine verilen ve birer yıllık sürelerle yenilenen yetki gereği sürdürülmektedir.”
3. Gerçi, TBMM yetkiyi Genelkurmaya değil, hükümete veriyordu ve Genelkurmay’ın elinde açıklamada sıralanan gerekçelerle bir hava harekâtını gerektirir “spesifik istihbarat” yoktu. Bununla birlikte Necdet Özel’in askeri sorumluluğu açıktı ve daha sonra Genelkurmay askeri savcılığınca da doğrulandı.
4. Başbakan Erdoğan, 20 Mayıs 2012’de “Güvenlik güçlerine verilen izin, güvenlik güçleri tarafından kendi mücadele ve tasarruf alanlarında kullanıldı” açıklamasıyla siyasi sorumluluğu Genelkurmay’a yıkmaya çalıştı. Ancak, o tarihte sınır ötesi harekatta “vur emri yetkisi” “angajman kuralları”na göre Erdoğan’daydı. Erdoğan bu yetkiyi ancak Haziran 2012’de, katliamdan altı ay sonra askere devretmişti.
5. Katliam, yerelden ve alt kademelerden gelen bütün uyarılara karşın, Erdoğan ve Özel’in, güvenilirliği ve vakaya özgülüğü doğrulanmamış söylentileri esas alarak verdikleri emirle gerçekleşti. Özel ve Erdoğan, aralarında “PKK komutanlarından Fehman Hüseyin’in de olduğu” rivayetlerine itibar etmiş, PKK’ye karşı bir başarı öyküsü yazma hırsıyla, sınırın öte yakasından petrol yüklenip evlerine dönmekte olan Roboski köylülerini hedef almış ve 34 insanı parçalamışlardı.
“Devlette devamlılık asıldır” denir. Bu düstur esasen siyasetin tamamı için de geçerli olmalıdır. Devlet siyaseti, bir boyun eğdirme ve isyan bastırma pratikleri ve söylemleri dizisidir. Özgürlükçü siyasetin görevi de sürekliliği içinde işini “hukuk”a aktarmak değil, hukuku harekete geçirmek üzere siyasal hesaplaşmaya yürümektir. “Roboski Katliamı”nın failleri tespit edilmiştir; “soruşturma”ya değil, siyasi tespitin sonuçlarını icraya gerek vardır: Diktatörlük sona erdirilmelidir!
*Bkz. “Kürkçü: Roboski Katliamının Sorumluları Erdoğan ve Özel”