Nurettin SÖNMEZ* yazdı – KESK 1995 yılında tüzel kişilik kazandı. Bu dönemde 400 bin üyeli bir konfederasyon olarak ülkenin hem nicelik, hem nitelik olarak en örgütlü yapısı haline geldi. Dünyada, sendikal hareketin güç kaybettiği bir dönemde, ülkemiz kamu emekçilerinin örgütlenerek ayağa kalkışı, aslında yeni liberal ekonomi politikalara karşı da bir başkaldırı niteliği taşımaktaydı.
12 Eylül darbesi toplumun bütün muhalif kesimlerini baskı altında tutularak örgütsüzleştirdi. Kamu emekçileri de bundan nasibini aldı. Bu dönemde TÖB-DER üyesi eğitim emekçileri çok büyük bedeller ödediler. 1980’li yılların ortalarına doğru kamu emekçilerinin sendikal örgütlenmelerinin ve sendika kurmalarının önünde anayasal bir engel olmadığı, uluslararası sözleşmelerin ve 1982 Anayasası’nın 90. maddesinin kamu emekçilerine sendikal örgütlenme hakkı tanıdığı yönünde yapılan değerlendirmeler kamu emekçilerinde sendikal örgütlenme çalışmalarının filizlenmesine yol açtı.
Kamu emekçileri 1985 yılından itibaren yayın faaliyetlerinde ve mesleki örgütlenmelerde sendikalaşmayı tartışmaya başladılar. Bu dönemde nasıl bir sendika sorusu da yanıtlanmaya çalışıldı.
İşçilerin 89 Bahar Eylemleri olarak bilinen eylemlilikleri, kamu emekçileri örgütlenmesini hızlandıran temel etkenlerden birisi oldu.
1985-1990 yılları arasında 12 Eylül döneminin egemen kıldığı yasaklar psikolojisi kırıldı ve geleneksel “memur” kültürü ve davranışını aşmayı hedefleyen çalışmalar yürütüldü. KESK 1995 yılında tüzel kişilik kazandı. Bu dönemde 400 bin üyeli bir konfederasyon olarak ülkenin hem nicelik, hem nitelik olarak en örgütlü yapısı haline geldi.
Dünyada, sendikal hareketin güç kaybettiği bir dönemde, ülkemiz kamu emekçilerinin örgütlenerek ayağa kalkışı, aslında yeni liberal ekonomi politikalara karşı da bir başkaldırı niteliği taşımaktaydı.
12 Eylül’ün yarattığı baskı politikalarına ve örgütsüzleştirme çabalarına karşın, binlerce kamu emekçisinin sınıf ve kitle sendikacılığını esas alarak örgütlenmesi küçümsenemez bir olgudur.
Kuruluş sürecindeki mücadele birikimi ve örgütlenme dinamizmine rağmen KESK bütünlüğü içerisinde bağlı bütün sendikaları değerlendirdiğimizde iki konuda kendisine dayatılan sınırların dışına çıkma noktasında yetersiz kaldığını görmekteyiz.
Bunlardan birincisi 4688 sayılı yasayı aşan bir mücadele hattını yeterince oluşturamamış olmasıdır. Başından beri grevli, toplu sözleşmeli bir sendikal hak talebini öncelemesine rağmen süreç içerisinde 4688 sayılı yasanın tariflediği bir örgütlenme biçimi, toplu görüşme süreçleri ve bu çerçevede eylem ve etkinlikler organize etme hattına çekilmiştir. İkincisi ise kendi iç örgütlülüğünde sendikal demokrasi ilkelerini hayata geçirme noktasındaki eksikliklerdir.
Bu eksikliklerine rağmen KESK bugün Türkiye koşullarında en dinamik örgütlülüklerden birisidir. Kamu emekçileri için yapılan 2021 toplu görüşmeleri KESK’in bütün kamu emekçilerinin gerçek temsilcisi olduğunu bir kez daha göstermiştir. Yaşanan ekonomik gelişmeler karşısında emekçilerin ekonomik, demokratik haklarını aramada sokağı kullanma iradesi önemlidir. Önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek olan bölge mitingleri emekçilerin yeniden kendine döndüğü bir sürecinde başlangıcı olacaktır diye düşünüyorum. Ağustos ayından sonra KESK’e bağlı sendikaların 10 binin üzerinde yeni üye yapmaları emekçilerin sahiplenmesi açısından önemli bir göstergedir. KESK sadece ekonomik taleplere sıkışmayan demokratik talepleri de ön plana çıkaran bir yerden mücadelesini yürütmelidir. Ülkenin içinde bulunduğu siyasal yönelim karşısında sessiz kalamaz. Emekçilerin taleplerini bütün muhalif kesimlerle birlikte gündemleştirecek zemini oluşturmaya dönük adımlar atmalıdır.
- * Eğitim Sen Antalya Şube Başkanı