Manş Denizi’nde teknenin batması sonucunda en az 27 sığınmacının ölmesini değerlendiren Avrupa basınından bazı köşe yazılarına göre, sadece insan tacirlerine karşı alınacak önlemler sığınmacılar açısından yeterli değil. Devletler, acil politikalar geliştirmeli.
24 Kasım 2021’de Manş Denizi’nden İngiltere’ye giden göçmen botunun Fransa’nın Calais kenti yakınlarında batması sonucu, aralarında çocuklarında bulunduğu çoğunluğu Iraklı ve İranlı mülteciler olan en az 27 kişi hayatını kaybetti. Britanya Başbakanı Boris Johnson 2014’ten sonra yaşanan en büyük tekne kazasını sarsıcı olarak nitelendirdi, insan tacirlerine karşı daha sert önlemler alınacağına söz verdi.
Euro topics’in Avrupa basınından konu ile ilgili yaptığı derlemeye göre, köşe yazarları insan tacirlerine karşı alınacak önlemlerin, mülteciler açısından yeterli olmayacağını savunuyorlar.
İçişleri bakanlığı yine çok çirkin bir oyunun merkezinde
26 Kasım tarihli TheGuardian’da, mevcut iktidarın, iltica politikalarında samimi olmadığı iddia ediliyor.
“Boris Johnson ve İçişleri Bakanı PritiPatel’in yabancı düşmanı ifadelerine son vereceklerine dair hiçbir emare yok maalesef. … Birleşik Krallık’a güvenli bir yasal giriş üzerine dürüst bir tartışma yürütmek gibi makul önlemler alınmadığı sürece, insan tacirlerinin mahkum edilmesinin de bir anlamı yok. … Patel’in Fransa’ya Britanya askeri gönderilmesi çağrısı ortamı germek amacıyla söylenmiş izlenimi veriyor. İçişleri bakanlığı yine çok çirkin bir oyunun merkezinde.”
Esas sorun insan tacirleri değil
Le Monde, 25 Kasım tarihli yazıda ise; 2003 tarihli Touquet Antlaşması’yla Fransa, Calais limanında Britanya’nın sınır kontrollerinden sorumlu hale geldi, bu da Birleşik Krallık’ın sığınmacıları toplu halde geri göndermesine olanak sağlıyor, bilgisi aktarılıyor ve bu durumun değişmesi gerektiği ifade ediliyor.
“Esas sorun insan tacirleri değil, iltica başvurusu yapanların AB -ve özellikle Fransa- ile Birleşik Krallık arasında paylaşılması. Bakanlığı sırasında İngilizleri müzakereye ikna etmek için Le Touquet anlaşmasını feshetmekle tehdit eden EmmanuelMacron, şimdi onları müzakere masasına oturtmak için kaldığı yerden devam etmeli. İltica başvurularının sınırda nasıl ve hangi kriterlere göre inceleneceği ortaklaşa tespit edilmeli. AB, Calais’de göçmenlerin AB topraklarından ayrılmasının engellenmesi saçmalığından kurtulmak istiyorsa, bu adımları desteklemelidir.”
Manş Denizi kıyılarında ortak çözüm; insan hayatını kurtarmak, durumu kontrol altına almak
26 Kasım tarihli FrankfurterAllgemeineZeitung’da (DE), Manş Denizi’nin yeni bir toplu mezar olmaması için Paris ve Londra’nın işbirliği yapması gerektiği dile getiriliyor.
“Mevcut durumun Fransa ile Birleşik Krallık arasındaki en iyi dönem olmadığı ortada. Balıkçılıktan büyük siyasete kadar her şey tartışma konusu. Brexit’le beraber ortaklık ruhu da buharlaştı. Almanya’da yeni kurulan Sosyal Demokrat-Yeşiller-Liberaller koalisyonunun sözleşmesinde Londra’yla ilişkilere sadece neredeyse yılgın birkaç satır değinilmiş. Ortaklığa vurgu yapılıyor, peki ama umulan birliktelik nerede? Britanyalılar ve Fransızlar çözümü Manş Denizi kıyılarında bulabilir: İnsan hayatı kurtarmak, durumu kontrol altına almak.”
Birleşik Krallık’taki iltica başvuruları diğer Avrupa ülkelerinin çok altında
2 Kasım tarihli The British Times ise İngiltere’de, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha az sayıda sığınmacı olduğuna dikkat çekiyor.
“Büyük Britanya -İrlanda gibi- savaş ve zulüm mağdurlarını korumak için üzerine düşeni yapması gerektiğini kabul ediyor. Ve kamuoyu algısının aksine, Birleşik Krallık’taki iltica başvuruları [Haziran 2021’e kadar yaklaşık 31 bin] diğer Avrupa ülkelerinin çok altında. Bu yıl Haziran ayına kadar Almanya’da 113 bin 625, Fransa’da ise 87 bin 180 iltica başvurusu yapıldı. Britanyalı siyasetçiler bunu açıkça dile getirmeye cesaret edemiyor. Hala sözde kitlesel göçün damgasını vurduğu yanlış algılar üzerine kurulu bir Brexit tartışmasının etkisi altındalar.”