Nevzat ONARAN yazdı: Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiği, milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın demografik ve iktisadi yapıdan tasfiyesidir.
1914-1923 döneminde Anadolu’nun demografik ve iktisadi yapısından Hıristiyanların yani Ermeni ve Rum milletlerin temizlenmesi sonrasındaki hedef Trakya’ydı. 1934 başında İkinci Umumi Müfettişlik’in Trakya’da kurulması ve İbrahim Tali Öngören’in müfettiş olarak atanması, hazırladığı eylem planının Haziran-Temmuz aylarında icrasıyla Yahudiler kovalandı. Can derdine düşürülen Yahudilerin kaçışıyla, öncesinde Ermeniler ve Rumlardan arındırılmış Trakya da temizlendi. Böylece Anadolu ve Trakya İslamlaştırılmış ve Türkleştirilmişti. Üçüncü hedef Hıristiyan milletlerin ve Yahudilerin son sığınağı İstanbul’du. Zaten İstanbul’da Ermen, Rum ve Yahudi milletlerinin varlığı gündeme getirilmeye başlanmıştı. İkinci paylaşım savaşı koşullarında kaynak sıkıntısını karşılamak gerekçesiyle, varlığa daha doğrusu ‘adamı’na göre vergi belirlendi ve tahsil edildi. Elbette amaç sadece kaynak yaratmak değildi, bundan daha önemlisi İstanbul’da ırki temizlik planını icra etmekti; öyle de oldu. Varlık Vergisi mükellefleri vatandaşlık esasına göre değil, resmî ideolojinin Türk milliyetçiliği kıstasına göre belirlendiği için vergi yükü Ermeni, Rum ve Yahudilere bindirildi. 1934’te Trakya’daki saldırı ve yağmanın hedefindeki Yahudiler, ilk kez Varlık Vergisi’yle Ermeni ve Rum milletleriyle birlikte aynı icraya tabiydi.
Kanunun yürürlüğe girdiği Kasım 1942’de dönemin İstanbul Defterdarı Faik Ökte, kendini temizleme gayretiyle yazdığı kitaptan öğreniyoruz ki, tahsil edilen verginin 70’ini sağlayan İstanbul’da alınacak verginin ve mükelleflerin dağılımında neredeyse yüzde 85’lik payın muhatabı Ermeni, Rum ve Yahudi yani İslam olmayanlardı. Ödenecek vergi ortalaması İslam’da 1 liraysa, gayri İslam’da 2 liraydı. Hatta vergisini ödeyemeyen 2057 kişi Aşkale ve Sivrihisar’a kampa sürüldü ve 21’i öldü.
Varlık Vergisi, Türk devletin resmen vatandaşları arasında yaptığı ırkçı ayrımcılıktı. Vergi, Türk-İslam ‘asıl’ ve Türk-İslam olmayan ‘öteki’ vatandaştır ayrımına göre belirlendi. Güya Anayasa’ya göre vatandaşlar eşitti. Başbakan Şükrü Saracoğlu, kanunun çıkmasından iki ay öncesinde hükümet programı konuşmasında, “Türk’üz ve Türkçüyüz” ve “Türkçülük kan meselesidir” demekle ne yapacağını ifade etmekteydi.
Varlık Vergisinde asıl hedef varlık sahibi olan gayrı İslam ahalinin mülkünü elinden çıkarmasıydı. Sonunda mülk elden çıkarılıyordu ya satılıp vergi ödeniyor ya da ödenemediği için mülke el konuyordu. Her iki halde de sonuç değişmiyor, gayrı İslam milletler mülksüzleştiriliyordu. Sonrasındaki adım mülkün Türk-İslam’a transferiydi.
Varlık Vergisi’nin devamı 6-7 Eylül 1955 saldırısı ve imhasıydı. 1964’te İstanbul Rumlarının kovalanmasının politiğinin de asıl amacı İstanbul’un temizlenmesiydi. Nitekim kovalamanın sonucunda, 1927’de 795 binin yüzde 31,1’i ve 1955’te 1,5 milyonun yaklaşık yüzde 12’si ve 2021’deyse 16 milyonun ancak tahminen 100 bini yani yüzde 1 bile değil yüzde 0,62’si Ermeni, Rum, Yahudi vesaireydi. Böylesi ‘hoş görü’ ortamında nüfusun yüzde 99,9’u İslam’a varıldı. Bu, İstanbul özelinde Varlık Vergisiyle başlayan ve devamındaki icraatla hedefe ulaşıldığının sonucuydu.