Hasan KUL yazdı: Bu günlerde Millet İttifakı’nı oluşturan 6 partinin Genel Başkan Yardımcısı düzeyindeki yetkilileri “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” hakkında görüşmeler yapıyor ve genel ilkeleri belirlemeye çalışıyorlar. Olasıdır ki, bundan sonraki süreçte bu heyet yeni dönemde Parlamentoya sunacakları Anayasa üzerine de toplanacak ve bir Anayasa taslağı hazırlayacaklardır. Çünkü şu anda yürürlükte olduğu halde siyasal iktidarın pek uymadığı, kamuoyuna sunulup yüzde 92 oyla kabul edildiği Kasım-1982’den bu yana sayısız kez değiştirilen Anayasa ile öngörülen sistemi kurmak ve işletmek olası değildir.
Anayasa bir devletin kuruluş ve işleyişi düzenleyen bir normlar bütünüdür. Ülkenin temel yasasıdır, ya da şöyle denebilir, tüm kuralların kendisine uygun olmak zorunda olduğu en üstün normlar sistemidir. Anayasa, devletin kuruluşunu belirlediği gibi Kurumlarını/organlarını, kurumların biri biriyle ilişkilerini de düzenleyen bir üst metindir. Ayrıca insan hak ve özgürlükleri ile bunların nasıl kullanılacağı, sınırlamaların ne olduğu da Anayasa ile belirlenir. Anayasalar, temel hak ve özgürlükleri düzenleme biçimlerine göre adlandırılırlar. Ya da Anayasanın ruhu/felsefesi bu hak ve özgürlükler karşısındaki tutumuna göre adlandırılır.
Anayasa tarihçileri, anayasal gelişmeleri 1215 Magna Karta Libertatum ile başlatırlar. Çünkü bu belge İngiliz Kralının yetkilerini soylulara karşı sınırlayan ilk belgedir. Ülkemizde bu belgenin karşılığı/muadili 1808 Sened-i İttifaktır. Bu belgeyle Padişahın yetkileri Ayanlar lehine sınırlanmıştır. Bu yazıda dünyadaki örneklerden çok ülkemizdeki Anayasalara ve bu Anayasaların felsefesine, yaklaşımına değinmek istiyorum. Ülkemizde ilk Anayasa 1876’da ilân edilen Kanun-i Esasi kabul edilir. Özünde Padişahın yetkilerini Ayan ve Meclis-i Mebusan’a karşı sınırlayan bir belgedir. Ancak bu belgede temel hak ve özgürlükler yer almaz, yaptırımı olmayan ve Padişaha fesih yetkisi veren bir Anayasadır. Nitekim Padişah bu Anayasayı 1877-78 Osmanlı-Rus savaşını bahane edip yürürlükten kaldırır ve 1908 ll. Meşrutiyetin ilânına kadar yürürlüğe konulmaz.
1921 ‘de TBMM’nin hazırladığı 21 maddeden oluşan “Teşkilât-ı Esasiye Kanunu” ikinci Anayasa olarak kabul edilir ve bu Anayasa yasama ve yürütmeyi Yasama potasında birleştiren ve Meclis Üstünlüğüne dayanan bir Anayasadır. Yargı organı da Meclis’e bağlıdır. Örneğin İstiklâl Mahkemelerinde görev alan hakimler aynı zamanda TBMM üyesidirler. Ancak bu Anayasa TBMM’nin oluşumunda ülkede yaşayan tüm halklara eşit temsil olanağı verdiği için önemli bir ilk metindir. Örneğin bu Anayasaya göre ilk Meclis’te Lazistan, Kürdistan mebusları olduğu gibi çok sayıda Ermeni, Rum ve Yahudi vekil de vardır. En uzun süre yürürlükte kalan Anayasalardan biri de 1924 Yılında kabul edilip yürürlüğe giren Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’dur.
20 Nisan 1924 yılında yürürlüğe giren bu Anayasa kabul edildiğinde henüz laiklik ilkesi kabul edilmemiş ve “Devletin Dini İslam’dır” ilkesi Anayasada yer almaktadır. Henüz 1926’da kabul edilecek olan Medeni Kanun yürürlükte değildir. Ülkede tek parti ve önemli yetkilerle donatılmış bir tek adam yönetimi vardır. 27 Mayıs 1960 Askeri müdahalesi sonucu kabul edilecek olan 1961 Anayasasına kadar 1924 Anayasası sayısız değişiklik getirmiştir. Anayasadan “Devletin dini İslam’dır” hükmü çıkarılmış ve 1937’de laiklik ilkesi bu Anayasaya girmiştir. Yine 2. Paylaşım Savaşı sonrasında dünyada oluşan yeni dengelere bağlı olarak 1946’da çok partili siyasal yaşama bu Anayasa ile geçilmiştir. Bu Anayasa da özünde Yürütmeyi öteki organlar karşısında güçlendiren bir anlayışa dayanmaktadır.
1961 Anayasası ilk kez, temel hak ve özgürlükleri, siyasal ve sosyal hakları düzenlemiş ve bunlara uymayı devlete bir yükümlülük olarak belirlemiştir. Güçler ayrımını net biçimde düzenlemiş, yasama ve yargıyı bir yetki, yürütmeyi görev olarak belirlemiştir. Bu Anayasa ile Anayasa Mahkemesi, Devlet Planlama Teşkilâtı kurulmuş ve denge denetim sistemi güçlendirilmiştir. Yine bu Anayasa ile Temel Hak ve Özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği ancak hiç bir sınırlamanın “Hakkın Özünü Yok Edecek Biçimde” olamayacağı hükme bağlanmıştır. 1961 Anayasası çift Meclis Sistemi getirmiş ve TBMM’yi Millet Meclisi ve 40 yaşını tamamlamış, üniversite mezunlarından seçilen Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşan bir Meclis olarak kurmuştur.
1961 Anayasasının getirdiği bir diğer Kurum “Milli Güvenlik Kurumu” dur. Bir danışma ve kararları yürütmeye tavsiye niteliğinde düşünülen MGK zamanla bir vesayet kurumuna dönüşmüş ve “Ricası Emir” telâkki edilir hale gelmiştir.
Her şeye rağmen 1961 Anayasası “Yurttaşı Devlete Karşı Koruyan” ilk Anayasadır. Özgürlükçü bir Anayasadır. Bu Anayasada özgürlükler kural, kısıtlamalar istisnadır. Ancak bu Anayasa kısa süre sonra seçimlerde çoğunluğu sağlayarak iktidar olan Türk- İslâmcı partiler tarafından önce eleştirilmiş, sonra da 12 Mart Askeri darbesinden sonra 60 maddesinde değişiklik yapılmıştır. Anayasalarımızda temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan süreç içinde işlemez hale getiren “Devletin Ülkesi ve Milletiyle Bölünmez Bütünlüğü” diye başlayan sınırlamalar 12 Eylül öncesinde Anayasaya konulmuştur.
12 Eylül askeri diktatörlüğü, bir yandan “Anayasayı tağyir, tebdil…” suçlamasıyla devrimcileri idam ederken, bir yandan da Anayasayı yürürlükten kaldırmış ve beş kişilik cuntanın her türlü emir ve direktifini yasa olarak ilân etmiş ve Orhan Aldıkaçtı’nın hazırladığı Anayasa metnini aleyhte hiç bir propagandaya izin vermeden yüzde 92 oyla kabul ettirmiştir. Bu Anayasa Cuntanın liderini Cumhurbaşkanı seçmiş, Cunta döneminde işlenen suçlardan kimsenin yargılanamayacağını hükme bağlamış ve temel hak ve özgürlüklerin kullanımını kural olmaktan çıkarıp istisnaya dönüştürmüştür. 1982 Anayasası “Güvenlikçi” bir Anayasadır. Bu Anayasada “Devleti, yurttaşlara karşı koruyan” bir Anayasadır. Askeri Cunta bu Anayasa ile birlikte Seçim ve Siyasal Partiler Yasasını, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasını çıkarmış, YÖK gibi kurumları getirmiştir.
2000’li yıllara girerken, Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri başlamış ve Türkiye, hukuk sistemini AB müktesebatına uydurmak için Anayasada olumlu sayılabilecek kimi düzenlemeler yapmıştır. Kuruluşundan 1,5 yıl sonra aldığı yüzde 34 oyla TBMM’nin 363 üyesine sahip olan AKP 2010’da gerçekleşen referandumla başta ANY ve HSYK olmak üzere önemli konularda değişiklik yapmıştır. Daha sonra sistemin sözde Başkanlık özde “Başkancı” sisteme dönüşü için yapılan oylamalarda da, güçler ayrılığını ortadan kaldıran, TBMM’yi devre dışı bırakan, hiç bir denge-denetim sisteminin olmadığı bir sisteme geçilmiştir. Türkiye Halkları, 12 Eylül cuntası tarafından sırtına giydirilen deli gömleğini çıkaramadan, o Anayasayı bile aratan fiili bir durumla karşı karşıyadır. Bu durumda nasıl bir Anayasa sorusuna kılı kırk yararak yanıt bulmak zorundadır.