Mehmet CAN yazdı – Ulusal kurtuluş evet önemlidir, genelde bu sürecin sonunda o ulusun egemenleri, burjuvaları kurtulur, ancak bunun yanına toplumsal kurtuluşu da koyduğumuzda, İrlandalı sosyalist James Connolly ve onun devrimci programını koyduğumuzda gerçek anlamda bir ulusun, bir halkın kurtuluşu ve özgürlüğünden bahsedebiliriz.
Ulusal sorunlar, daha doğrusu ezilen ulus sorunları çözümü kolay olmayan, çetrefilli, sabır ve zaman isteyen problemlerdir. Çok uluslu imparatorluklardan 1789 Fransız Devrimi’yle birlikte ulus devlete geçişle yavaş yavaş ulus devletlerini kurmaya başlayan ve farklı nedenlerle bu sürecin gerisinde kalarak kendi ulusallaşmasını geciktirenler arasında yaşanan bir sorundur.
İrlanda ulusal sorunu da bu durumdan muzdarip değildir. Kapitalist üretim ilişkilerinin ve bu üretim ilişkilerinin kontrolünü sağlayan burjuvazinin yönetimin biçiminin ortaya çıkardığı bir sorundur. Kapitalizm sadece emek ve sermaye arasında bir çelişki-karşıtlık yaratmaz, aynı zamanda ulusların kendi arasında da büyük eşitsizlikler, karşıtlıklar, uzlaşmaz çelişkiler ortaya çıkarır.
Örneğin Dünya haritasını gözönüne getirdiğimizde farklı ülkelerin, farklı ulusların birbirlerinden ne kadar eşitsiz bir şekilde geliştiğini görebilmekteyiz. Kimi ülkeler ciddi bir sanayileşme, şehirleşme, kentleşme, teknolojik gelişme yaşarken, kimi ulusal devletler ise ciddi altyapı sorunları, ciddi üretim sorunları, ciddi işsizlik, yoksulluk problemleriyle boğuşmaktadırlar. Hatta bazı uluslar 21. yüzyılda kendi anadilini bile yasal ve anayasal bir çerçeve içinde konuşamamakta, kendi kültürel gelenekleri, kendi ulusal değerleriyle toplumsal yaşama katılamamaktadırlar.
Dolayısıyla kapitalizm okuması yapmadan, kapitalizmle, kapitalist üretim ilişkileriyle birlikte ortaya çıkan ezilen ulus sorunu gerçek anlamda anlaşılmayacaktır. Ve yazının son satırlarında ifade ettiğim gibi 1996 yılı ile birlikte İngiltere’de İşçi Partisi’nden seçimlere girip ve bu seçimler sonucunda başbakan seçilen Tony Blair dönemi, İrlanda ulusal sorununun burjuva demokratik anlamda çözümü noktasında bir yola girmişti. Tony Blair IRA’ya silahsızlanma ön koşulunu koymadı. Kendisinden önceki başbakanlardan farklı olarak ve bu sayede Londra ve IRA arasındaki barış görüşmeleri – çözüm süreci başladı.
Bu süreç 1998 yılında taraflar arasında ”Hayırlı Cuma Antlaşması” diğer ismiyle ”Belfast Antlaşması”nın imzalanmasıyla meyvelerini vermeye başladı. Bu antlaşmaya göre IRA ateşkese uydu ancak silah bırakmadı, silahlarını gömdü. IRA’nın tam olarak silahsızlanması 2005 yılını bulacaktır. Gerçek anlamda karşılıklı adımlar atıldıktan sonra IRA tamamen silahsızlanacaktır. Tabi bu silahları IRA gömerken, Londra Hükümeti de boş durmayarak, IRA tutsaklarını-militanlarını serbest bırakacak, yine bunun yanında Kuzey İrlanda’dan askerlerini geri çekmeyi-İrlanda dışına çıkarmayı ve aynı zamanda Kuzey İrlanda’nın kendi kendini yönetmesinin önünü açmayı sağladı. Bu durumun en önde gelen adımı ise İrlanda Parlamentosu’nun yeniden açılması oldu. Dolayısıyla karşılıklı atılan adımlar neticesinde süreç ilerledi.
Yani masa kurulur kurulmaz IRA silahsızlanmadı, masa Londra ile kurulurken IRA silahlarını susturdu, ateşkes ilan etti. Dolayısıyla 2005 yılında süreç her iki tarafın lehine olumlu bir şekilde sonuçlandıktan sonra IRA silahlarını bıraktı ve kendisini de feshetti.
IRA’dan sonra -IRA’nın kendi içinden çıkan küçük gruplar, Reel IRA gibi 2005 yılında imzalanan antlaşma metnini kabul etmeyerek silahlı mücadeleye devam etseler de- bu grupların toplumsal bir tabanı olmaması ve toplumda bir karşılık yaratamamaları nedeniyle bu silahlı gruplar fazla bir etki yaratamadan sönümlenip gittiler.
Bitirirken; günümüz İrlanda’sında 2005 yılından itibaren ciddi bir çatışma süreci yaşanmadı. Problem burjuva demokratik anlamda sağ bir program ile “çözüldü.” Ulusal sorunların bilinen en önemli iki farklı çözümü vardır. Bu işi ya sağ bir program ile çözersiniz veya soldan doğru, sosyalizmden doğru bir programla çözersiniz. Yani kapitalizm içi bir çözüm veya kapitalizmin sınırlarını aşarak bir çözüm. 1998 yılındaki Belfast Antlaşması ile sorun sağdan – kapitalizm içi bir çözümle halloldu. Ateşkes sağlandı, can kayıpları olmuyor artık, şiddet ortamı yok, İrlanda halkı-ülkesi ulusal ve burjuva demokratik anlamda siyasi bir statü aldı.
Kapitalizmin sınırları içinde problem çözülüp, İrlanda kapitalist devletinin kurulması ve burjuva anlamda kendini yönetmesinden kaynaklı olarak her şeyin halledileceği düşüncesine sol-sosyalist bir programı savunanlar karşı çıkarlar. İrlanda halkının asıl kurtuluşunun toplumsal kurtuluş ile birlikte sağlanacağını söylerler. Bu durumda İrlanda Yurttaş Ordusu ve onun efsanevi önderi James Connolly’i hatırlatmakta fayda var.
“Yarın İngiliz ordusunu Dublin Kalesi’nden sürer ve yerine yeşil bayrağı çekseniz de yerine Sosyalist Cumhuriyet kurmazsanız tüm çabalarınız boşa gidecektir.”
Dolayısıyla ulus dediğimiz olguda kendi içinde sınıflardan oluşur. Mülkiyeti elinde bulunduran ve bundan yoksun olan sınıflardan. Üretim araçlarının kontrolünü elinde bulunduran ve bir ücret karşılığında emeğini satmak zorunda kalan sınıflardan… Ulus dediğimiz şey kısacası kendi içinde homojen olmayan farklı sınıflardan oluşur ve bu sınıfların toplumsal gerçekliği ve sınıfsal çıkarları birbirinden farklıdır. Ezilen uluslar, kendisini sömürgeleştiren, baskı altına alan, dilini, kültürünü, her türlü ulusal-milli demokratik haklarını gasp eden anlayışa karşı verdikleri mücadele meşrudur ve desteklenmelidir. Ancak ulusal ve demokratik bir statü alındıktan sonra, o ulusun üzerindeki ulusal baskı kalkar, ama ezilmişlik süreci bitmez.
Bu sefer problemin diğer ayağı açığa çıkar, kendisini görünür kılar. Sınıfsal eşitsizlikler ve ayrıcalıklar, toplumsal kurtuluş dediğimiz ayak. Dolayısıyla bir 19. yüzyıl düşüncesi olan milliyetçilik – ulusçuluk akımı o günün dünyasında ortaya çıkan üretim ilişkilerinin değişimi ile birlikte bir anlam ifade etmekteydi. 19. yüzyılda ortaya çıkan bu yeni durum, yeni toplumsal gerçeklik bu bağlamda bir dönüşümü zorunlu kılmaktaydı. Bu dönem burjuvaziye sınırlı da olsa tarihsel olarak bir ilericilik atfedilebilirdi. Çünkü eski toplumsal sınıflar ve bu eski toplumsal sınıfların üzerinde kendilerini var edip – yeniden ürettikleri, eski zeminle, eski üst yapısal kurumlarla hesaplaşmaktaydı.
Ancak günümüz dünyasında burjuvazi, 19. yüzyılın burjuvazisi değil, hele ki İrlanda gibi az gelişmiş bir kapitalist ülke olan ülkeler için sorun çözme kabiliyet ve yetenekleri daha da sınırlanmış ve aşınmıştır. Günümüz dünyasında, her ulusal burjuvazi ancak diğer ulusal burjuvaziler ile ilişkilendiği ölçüde ayakta durma, kendisini var etme şansına sahiptir. Bu ilişkilenmenin de nasıl bir şekilde gerçekleştiğini biliyoruz. Eşit olmayan, eşitlerin olmadığı bir ilişki. Dolayısıyla bu durumun ülke emekçilerine, ülke yoksullarına, işçilerine faturasının-sonuçlarının ne kadar ağır olduğunu yaşayarak görüyoruz.
Ulusal kurtuluş evet önemlidir, genelde bu sürecin sonunda o ulusun egemenleri, burjuvaları kurtulur, ancak bunun yanına toplumsal kurtuluşu da koyduğumuzda, İrlandalı sosyalist James Connolly ve onun devrimci programını koyduğumuzda gerçek anlamda bir ulusun, bir halkın kurtuluşu ve özgürlüğünden bahsedebiliriz.