İHD İstanbul Şubesi önünde yapılan 500. F Oturması’nda “Artık, yeni hapishaneler açarak değil en temel insan hak ve özgürlüklerinin hapishanelerde hayata geçmesiyle kamuoyunun karşısına çıkın sağlığa erişim hakkını engellemeyin, ağır hasta mahpusları serbest bırakın!” denildi.
Cezaevinde tecrit koşullarının kaldırılması ve hasta mahpusların tahliye edilmesi için 2012’de başlayan F Oturması eylemleri 500. hafta açıklaması ile devam etti. İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu’nun saat 13.30’dan Beşiktaş Barbaros Meydanı’nda yapmayı planladığı eylem yasaklandı. Açıklama İHD İstanbul Şubesi’nin önünde yapıldı.
F Oturması eylemlerinin tarihinin aktarıldığı açıklamanın tamamı şu şekilde:
“F tipi ile başlayıp, alfabenin diğer harfleriyle artırılan hücre tipi hapishanelerinde gerçekleşen hak ihlallerini, 2012’den bu güne kamuoyuna duyurmaya çalışıyoruz. Gücümüz yettiğince, içeridekilerin bazen sesi, soluğu bazen de haykırışları olmaya çalışıyoruz. Tecrit koşullarının, politik mahpusların yanı sıra tüm mahpuslara giderek daha ağır biçimde uygulanması bir yana; bu hücre tipi hapishanelerde en tehlikeli yaklaşım sağlığa erişim hakkının ihlal edilmesi yani yaşam hakkının neredeyse ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu yüzden hasta mahpuslar F oturmalarının değişmeyen gündemi olmaktadır. 499 hafta boyunca, bir çok hasta mahpusun, hapishane koşullarında tedavilerinin yetersiz olması hatta artık hiç bir tedaviye yanıt veremeyecek derecede ağırlaşan sağlıkları nedeniyle serbest bırakılmasını bir değil onlarca kez tekrarlamamıza rağmen, başta sağlık bakanlığı olmak üzere hiç bir yetkili ve ilgili kurumun dikkate almadığını görmekteyiz.”
“Güvenlik gerekçesiyle tahliyeler engelleniyor”
Birçok kez kamuoyu ile paylaşmanın yanı sıra aile, avukat, insan hakları savunucularının tüm girişimlerine rağmen, geçtiğimiz senelerde: Mehmet Canpolat, Ramazan Beyazpirinççi, Celal Şeker, Koçer Özdal, Sabri Kaya, Mehmet Ali Çelebi’nin tedavileri yapılmadı, vefatlarına günler hatta saatler kala tahliye kararları verildiği için veda hakları bile engellendi. Oysa hem hastane hem de Adli Tıp Kurumu (ATK) raporları onların hapishane koşullarında kalamayacağını yazmasına rağmen savcıların ”güvenlik” endişeleriyle tahliye edilmediler. Bu ölümler insani bir kayıp olduğu kadar, aynı zamanda demokrasi ayıbıdır çünkü bu ölümler birer cinayetten farksız, bile isteye ve göz göre göre gerçekleşmiştir.
Yetkililerin tamamen siyasi bakış açılarına bağlı olarak adalet ve hukuk bertaraf edildiği gibi, insani yaklaşımlarının da ortadan kalkması nedeniyle, Mehmet Emin Özkan, Serdal Yıldırım, Ergin Aktaş, Kemal Gömi, Ali Osman Köse, Fatma Tokmak, Devrim Ayık, Fatma Özbay, Süreyya Bulut, Ayşe Özdoğan, Atilla Coşkun, Kemal Özelmalı gibi yüzlerce mahpus çok ağır hastalıklarına rağmen yaşama tutunma mücadelelerini kaybetmeyle karşı karşıyadır. Bu mahpusların çoğu yıllardır kamuoyu ile paylaştığımız ve en son güncelenen (600’e yakını ağır olmak üzere 1.600 kişi) hasta listemizde mevcuttur.
“Hak ihlalleri inkar ediliyor”
Her gün en az bir kadının sokakta katledilmesini görmezden gelmek gibi; özellikle 2015 ve devamında yetkililerin başta hasta mahpuslar konusu olmak üzere hapishanelerdeki hak ihlallerini görmek bir tarafa inkar ettiklerini söyleyebiliriz.
Mahpuslar, hapishanelerin güneş, ısı, nem gibi fiziki yapılarından tutalım, 20-30 yıldır içeride olmanın yarattığı hem fiziksel hem de psikolojik etkilerin yıpratıcı etkisi yetmez gibi bir de Covid-19 ile mücadele etme konusunda da tek başlarına bırakılmışlardır. Öyle ki, yüzlerce hapishanede tutulan binlerce mahpus, temel temizlik maddelerinden bile mahrum bırakılmış, aylarca hastane sevkleri durdurulmuştur. Yaklaşık 20 aydır devam eden Pandemi süresince ne sağlık bakanlığı ne de adalet bakanlığı hangi hapishanede kaç mahpusun hastalandığı, yaşamını yitirdiğine dair bilgi vermemiştir. Bu hayati koşulların devam ettiği sırada ”S” tipi hapishanelerin açılması ile insan hak ve özgürlüklerinin kırıntısına dahi rastlanmayacağının ibaresini(işaretini) vermişlerdir.
“Tüm mahpusların sesi olmaya devam edeceğiz”
Dün olduğu gibi bugün de, tipi ne olursa olsun (ister F,L,T ister S tipi) sonuçta bir cezalandırma biçimi olan ‘kapatılma’ ya; işkencenin biçimlerinden biri olması nedeniyle ‘tecride’ karşı mücadele eden politik mahpuslar kadar hasta, kadın,çocuk, engelli, yaşlı tüm mahpusların sesi olmaya devam edeceğiz.
500. F Oturmamızda yetkililere bir kez daha sesleniyoruz: Artık, yeni hapishaneler açarak değil en temel insan hak ve özgürlüklerinin hapishanelerde hayata geçmesiyle kamuoyunun karşısına çıkın sağlığa erişim hakkını engellemeyin, ağır hasta mahpusları serbest bırakın!
İnsan hakları savunucusu olarak diyoruz ki; elbette, hapishanelerdeki ölümlerin birinci dereceden sorumlusu yetkililerdir, siyasi iktidarlardır. Ama Hapishanelerde yaşananlara duyarsız kalan, hasta mahpusların sesi olmaktan uzak duran herkesin bunda etkisi olduğunu görmek gerekir. Bizler dışarıda mahpusların sağlığa erişim haklarının engellenmesine karşı sesimizi yükselttiğimiz oranda mahpusların tedavi olmalarını sağlayabileceğimiz gibi yaşam haklarını savunarak ölümlerin önüne de geçebiliriz.
(Sendika.Org)