Mehmet CAN yazdı: Margaret Thatcher’in IRA ile görüşmelerinin başlayabilmesi için silahsızlanmayı ön koşul olarak ortaya koyması ve IRA’nın da bu durumu kabul etmemesi, (neden kabul etmediğini yazının diğer bölümlerde ifade ettim) taraflar arasındaki görüşmelerin başlamadan bitmesine neden olmuştur.
Burada Britanya’nın esas amacı: İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA)’nu masaya zayıf, eli kolu bağlı bir şekilde oturtmaktı. Dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’in yapmak istediği buydu. Yani eşitlerin oturduğu bir masadan öte, birinin diğerine ültimatom verdiği, dikte ettiği ve kuralları tek bir tarafa koyduğu bir masadır istenilen…
IRA, isteseydi şunu yapabilirdi: kendisinin ve önderliğinin tanınması karşılığında o masaya oturur ve İrlanda halkının, haklarının uç bir noktada değil de kısmi olarak tanınmasına rıza gösterebilirdi. Ancak IRA bunu yapmadı. Öncelikli olarak İrlanda topraklarının, daha doğrusu Kuzey İrlanda’nın ve orada yaşayanların yasal bir statüye kavuşmasını talep etti. Silahı yukarıda ifade ettiğim nedenlerden dolayı bırakmayacağını dile getirdi.
Dolayısıyla çözüm süreçlerinde ve barış süreçlerinde öncelikler vardır. Bu önceliklerin neler olduğu, neleri kapsadığı çok önemlidir. Mesele bir partinin ve onun liderinin tanınması mı yoksa o halkın haklarının tanınıp yasal bir statüye kavuşması mı? Dolayısıyla bunun olabilmesi içinde çözüm süreçlerinin çok geniş bir hinterlanda sahip olması ve sadece bir aktörün değil aktörlerin olması gerekir. Bu durum yoksa, Türkiye’de olduğu gibi bocalarsınız ve yalpalarsınız. En son Sezai Temelli’nin açıklamaları bunun en büyük göstergesidir. Çözümün adresi neresi, çözümün tarafları kim, muhatap kim? gibi ciddiyetten yoksun, ne olduğu belirsiz, her yerden başka başka cevapların verildiği bir durum yaşarsınız.
Dolayısıyla dönemin İngiltere başbakanı Thacher’in IRA’ya silahsızlanmayı dayatması, süreci keser ve tarafların eski pozisyonlarını devam ettirmesini neden olur.
Burada şu parantezi de açmakta fayda var. “Demir Leydi” lakaplı Margaret Thatcher’in önemli bir özelliği de Britanya’nın Neo-Liberal bir dönüşüm yaşamasında öncü ve önemli bir rol oynamasıdır. Kapitalist sömürünün İngiltere’de ve Dünyada daha bir derinleşmesinin kapısını aralayan liderlerden biridir. Bu başka bir yazının konusu ancak hatırlatmakta fayda var diye düşündüm.
Thacher’in yerine 1990’larla ile birlikte John Major gelir, başbakan seçilir. John Major başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz Thacher döneminde devrilen masayı yeniden kurmak ister. IRA bu çağrıya olumlu bir yanıt verir, silahları bırakmaz ama iyi niyetinin bir göstergesi olarak John Major’un yaptığı bu çağrıya ateşkes ile karşılık verir. 1994 yılında IRA ateşkes ilan eder ancak süreç istenilen – arzu edilen bir tarzda ilerlemez. Özellikle Londra’nın Sinn Fein’le görüşmemesi IRA’nın ateşkesi yeniden bozmasına neden olur ve süreç yeniden sekteye uğrar. Masada tekrardan düzelmeden devrilir.
1997 yılına kadar savaşı IRA İngiltere ve İrlanda da sürdürür. 1997 yılı İrlanda ulusal sorunu için bir dönüm noktasıdır. 1997 yılında Tony Blair, İşçi Partisi’nden adaylığını koyar ve başbakan seçilir. Tony Blair; kendinden önceki gerek John Major, gerek ise Thacher’in sergilediği pratikten farklı bir pratik sergileyerek IRA ile görüşmelerinin yeniden ancak farklı bir biçimde önünün açılmasına neden olacaktır.
Tony Blair, IRA ile görüşmelerinin başlayabilmesi için herhangi bir şart öne sürmedi. IRA’nın silahsızlanmasını, silah bırakmasını diretmedi. Süreç içerisinde Londra adım attıkça, sahada samimiyetini gösterdikçe IRA’da silahsızlanacaktı. Şu olgunu altını özellikle çizmek gerekir. IRA, Tony Blair döneminde çözüm süreci başladığı zaman Blair’in bu hamlesine karşılık silah bırakmasa bile silahlarını gömerek, neredeyse hiçbir eylem yapmayarak, Londra’ya bir nevi kendi cephesinden zeytin dalı uzattı. Burada şunu tekrardan hatırlatmakta fayda var. Özellikle Türkiye’de pek çok insan bu konu hakkında düşüncelerini dile getirirken, yanlış ifadeler kullanarak bilip veya bilmeyerek hatalı tespitler yapmaktadır. İşte IRA ile Tony Blair döneminde başlayan barış süreci ile ilgili; IRA’nın masaya otururken silah bıraktığını dile getirmektedirler. Oysa yukarıda da ifade ettiğim gibi IRA silah bırakmadı, silahlarını gömdü. IRA silahları süreç içerisinde bıraktı. Masaya oturur oturmaz bırakmadı. Bu noktada Türkiye kamuoyu yanlış bilgilendirilmektedir.
Görüşmeler dönemin İngiltere başbakanı Tony Blair’in IRA’nın yasal kolu olan Sinn Fein’in lideri Gerry Adams’la karşılıklı gidip gelmeler üzerinden başlar. Tabi bu süreçte Türkiye’deki barış sürecinin aksine uluslararası kamuoyunun da önemli bir katılımı ve etkisi oldu. Unutmamak gerekir ki ABD’de Yahudi diasporasından sonra en etkili diaspora İrlandalıların oluşturduğu diasporadır. Pek çok ABD başkanı İrlanda asıllıdır. John Kennedy başta olmak üzere yine Kennedy sonrası pek çok ABD başkanı İrlanda kökenlidir. Yine ABD dışında, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika gibi ülkelerde hatırı sayılır İrlandalı nüfus mevcuttur.
İrlandalıların bu ülkeleri tercih etmesinin nedeni, bu ülkelerde de İngilizce konuşulmasıdır. İkinci bir neden ise ekonomik olarak belli bir standartı yakalayabilmiş olmalarıdır. Bu göçlerin nedeninin İngiliz sömürgeciliğinin İrlanda üzerindeki ekonomik, siyasal ve kültürel olarak uyguladığı baskı nedeniyledir. Bu baskı sonucu İrlanda halkı en temel besin ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma gelmiş ve İrlanda adasında uzun süreli kıtlıklar yaşanmıştır. Bu kıtlık ve kriz nedeniyle hatırı sayılı bir İrlandalı nüfus adayı terk etmek zorunda kalıp, yukarıda saydığım ülkelerin yolunu tutmuştur. Dolayısıyla bu göçler sonucunda zamanla İrlandalılar, göç ettikleri ülkelerde güçlü diasporalar oluşturmuşlardır.
Tony Blair ile IRA’nın legal kolu olan Sinn Fein’in lideri Geryy Adams arasında başlayan barış sürecine başta ABD olmak üzere pek çok uluslararası aktör de seyirci kalmamıştır. Bu durum unutmamak gerekir ki, dışarıdaki İrlanda lobisinin bir başarısıdır. ABD’nin ve diğer ülkelerin bir tercihi değildir. İrlanda lobisinin bunlara yaptığı baskı, başta ABD olmak üzere bu ülkelerin İrlanda ulusal sorununu gündemlerine almalarına neden olmuştur.
Örneğin; dönemin ABD başkanı Bill Clinton, Sinn Fein’in lideri Gerry Adams’ı Beyaz Saray’da ağırladı. 5-10 yıl öncesine kadar terör örgütü ilan edilen bir yapının legal kolu, pek çok ülke liderinin aylar öncesinden randevu alıp kapısında beklediği Beyaz Saray’a rahatlıkla girmişti. Dolayısıyla İrlanda ulusal sorunu yavaş yavaş burjuva anlamda bir çözüm yoluna doğru gidiyordu.
Devam edecek…