Şenol MORGÜL, Selahattin Demirtaş’ın “Efsun” kitabı üzerine yazdı: Bazı “taş”ları nereye koyarsanız koyun, orayı kendine yakıştırmayı beceriyor. Hatta edebiyatı bir dayanışma sofrası haline getirerek konuk olduğu her kalpte “kuyunun dibinden” yankılanan bir sese dönüşüyor.
Edebiyatın düş gücüyle cezaevinden firar edip konuğumuz olan bir kitap; üç kuşak boyunca birikmiş tüm acıları içinde saklayan efsunlu bir aşk hikayesini anlatıyor. Dünyanın bütün ötekilerini içinde birleştiren bir aşk hikayesi… Masal dinler gibi okuyorsun kitabı. Masalın içinden acının merkezi haline getirilmiş toprak parçalarında yolculuğa çıkarıyor seni. Merak uyandıran ve heyecanı hiç bitmeyen kurgusuyla polisiye bir tat da var romanda.
“İçeride” yazılmış olmasına karşın bütün duvarları şeffaflaştıran betimlemeleri okuyunca edebiyatın gücünü daha iyi anlıyorsunuz;
“Lacvert denizin göğün moruyla cilveleştiği yerde şeftali pembesi bir çizgi duruyor”
“Körfezi kuşatan küçük tepelerdeki zeytin ağaçlarının oluşturduğu yekpare haki örtünün içine serpiştirilmiş ateş böcekleri gibi duran beyaz badanalı evlerin ölgün sarı ışıkları bile, anın büyüsüne saygıdan olsa gerek, titreşmeyi kesmişler”
Acıyı, sömüren bir dille değil mizah ve ironiyle harmanlayıp anlatıyor. Kadının dilinden erkek egemen ikiyüzlülükle baş edebilmenin sırlarını açıklıyor adeta; “Her kadın, kalbinde keşfedilen her gizli odanın hemen arkasında yeni bir gizli oda açar. Açar çünkü tehlike anında sığınabileceği yer burasıdır. Binlerce yıllık kadınlık deneyimi bize bunu öğretmiştir.”
Daha giyilmeden kefene dönüşen beyaz gelinliklerin açtığı yaralara şifa olmuş çocukları için her şeyi göze alabilen annelerin direncini ve ayakta kalma mücadelesini yüreğinizde hissediyorsunuz. Unutulmaya yüz tutmuş mahalle dayanışmasını yeniden canlandırıp hafızalarımızı silkeliyor. Komşularının hüznünü ve tarifsiz kederini paylaşan “deneyimli yoksulların” dayanışması içinizi ısıtıyor.
Kitapta sıkça kullanılan “gerek yok” cümlesinin yaşamımızda bu kadar “gerekli” olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Kitabın yazılma süreci de ayrı bir hikaye. Selo’nun asistanlığını kızları yapmış; romanda adı geçen ama hiç gidip görmediği şehirleri ve araştırıp, fotoğraf çekip, yorumlarını da ekleyip, raporlaştırarak babalarına göndermişler. Anneleri de bu kolektif çalışmayı organize etmiş. Onlar araştırmış, Selo yazmış. Birlikte yazmışlar
Kitapta rakı da var ama anlatmayacağım, “gerek yok.”