Eşitlik Çalışmaları Derneği, “Van’da mültecilere yönelik hak ihlalleri” başlıklı rapor yayımladı: Mültecilerin üçüncü ülkeye geçmelerinde güvenli yollar açılmalı, sadece Türkiye değil AB ve diğer ülkeler de sığınma taleplerini ve mülteci statüsünü kabul etmelidir.
Eşitlik Çalışmaları Derneği, “Van’da mültecilere yönelik hak ihlalleri” başlıklı rapor yayımladı. M. Arif Koşar tarafından hazırlanan raporda dikkat çekici veriler paylaşıldı. 12 başlık altında hazırlanan rapor, mültecilik ve göçmenlik kavramlarıyla ilgili yasal statüler, Geri Kabul Anlaşması, Geri Gönderme Merkezleri, iltica başvurusu prosedürü gibi hukuki konular yer alıyor. Rapor şu şekilde:
Türkiye’de mülteci ve göçmenler
Türkiye, 2015 yılından bu yana dünyanın en büyük geçici ve uluslararası koruma sağlanan nüfusuna ev sahipliği yapmaktadır.
2011 yılında başlayan Suriye savaşı dönüm noktası olmuştur. Çatışma süreciyle birlikte 6,8 milyon Suriyeli ülke dışına göç etmek zorunda kalmıştır. Suriyelilerin 3,69 milyonu, yani yarısından fazlası Türkiye’dedir.
Türkiye’de 1 milyon 179 bin oturma izni olan yabancı vatandaş ayrıca literatürde “düzensiz göçmen” olarak tanımlanan ve sayıları 2 milyona yaklaşan kayıtsız göçmen de bulunmaktadır. Bu durumdaki göçmenlerin tam sayısı bilinmemektedir.
Afgan göçü
Zorla yerinden edilmiş yaklaşık 5,7 milyon Afganistan vatandaşının 2,9 milyonu ülke içi yerinden edilmiş kişiler, 2,8 milyonu ise mülteciler/sığınmacılardan oluşmaktadır. 2020 yılı itibarıyla dünyada ülke dışına zorla çıkarılmış ya da çıkmak zorunda bırakılmış en büyük üçüncü mülteci nüfusu Afganlardır.1 milyon 438 bin Afgan mülteci ve 9 bin 668 sığınmacı Pakistan’da, 780 bin Afgan mülteci ise İran’da yaşamaktadır.8 Almanya’da 147 bin 994 Afgan mülteci ve 33 bin 103 Afgan sığınmacı, Avusturya’da 40 bin 96 mülteci ve 6 bin 473 sığınmacı bulunmaktadır. Bu rakamlarla karşılaştırıldığında Türkiye’deki Afgan mülteciler 4 bin 219 gibi oldukça düşük sayıdadır. 125 bin 104 Afgan sığınmacı ise Türkiye’de sığınmacı statüsündedir.
Uluslararası bağlam
Afganistan’daki duruma, İran’ın mültecilere yönelik politik tutumuna ve ekonomik koşullara göre değişmekle birlikte Türkiye’de belirli bir Afgan mülteci ve göçmen nüfusu uzun yıllardır bulunmaktadır.
Türkiye ekonomisinde Afganlar, İranlılar, Iraklılar, Pakistanlılar gibi “düzensiz” göçmenler tekstil, inşaat, gıda gibi sektörlerde nispeten yoğun bir biçimde çalıştırılmaktadır. Türkiye’nin göç politikası buna izin vermekte ve öngörmektedir.
Bu “düzensiz” göçmenlerin çoğunlukla Türkiye’de kalma izni bulunmamaktadır, ancak hükümet ve devlet kurumları göz yumma politikası izlemektedir. Göçmenler pek çok sektör için ucuz işgücü kaynağıdır. Türkiye’de doğurganlığın düştüğü, hükümetin üç çocuk politikasının karşılık bulmadığı, eğitim seviyesindeki yükselme ile yerli işgücünün tercih etmediği ya da yeterince düşük ücretle çalışmayı kabul etmediği koşullarda “düzensiz” milyonlarca göçmen, işverenler için önemli bir kazanç kapısı haline gelmiştir.
Türkiye hükümeti, “mülteci sorunu”nu AB’yi kimi konularda ikna etmek için bir baskı aracı olarak kullanmaktadır. Siyasi anlaşmazlıkların yükseldiği dönemlerde Türkiye’nin sınır kapılarını açması ve Geri Kabul Anlaşmasını iptal etmesi gündeme getirilmektedir. Öte yandan Türkiye ile AB arasında imzalanan ve 2016 yılında yürürlüğe giren Geri Kabul Anlaşması, fiilen AB’nin iltica hakkı başta olmak üzere temel insan haklarını askıya alması anlamına gelmektedir.
Van, göçmenler ve mülteciler
Gerek son Afgan göçü gerek de uzun yıllardır devam eden ve Afganistan, İran, Pakistan ve Bangladeş gibi Türkiye’nin doğusundaki ülkelerden gelen “düzensiz” göçmenlerin Türkiye’ye en çok giriş yaptığı noktalar Van sınırındadır.
Türkiye’nin doğusundan gelen göçmenler Van sınırı dışında Ağrı ve Hakkari gibi sınır illerinden de giriş yapmaktadır. Ancak dağlık yapıda olması ve bunun sınır geçişlerini kolaylaştırması nedeniyle Van sınırı daha çok tercih edilmektedir.
Göçmenler Van sınırından girdikten sonra çoğunlukla yürüyerek ya da araçlarla başka illere geçmekte, İstanbul, İzmir, Konya gibi şehirlerde enformel işlerde çalışmaktadırlar. Bununla birlikte göçmenlerin bir kısmı zaten oldukça uzun olan göç yolunu kaldıramadığı için Van’da kalmakta ve çalışmaktadır. Van sınırından Türkiye’ye giren mülteci ve göçmenler, ülkelerinden ayrılma nedenlerine göre üç kategoride ele alınabilir:
İlki, siyasi nedenlerle risk altına olan siyasi mültecilerdir, çoğunlukla Afganistan ve İran’dan gelmektedirler.
İkincisi, savaş ve çatışma ortamından kaçan ve çoğunluğu Afgan olan mültecilerdir.
Üçüncüsü, Afganistan, İran, Pakistan ve Bangladeş’teki aşırı yoksulluk ve işsizlik nedeniyle, daha iyi bir yaşam arayışı ya da ailelerine para göndermek için Türkiye’ye çalışmak için gelen göçmenlerdir.
Ölüm yolculuğuna dönüşen göç yolculuğu
Afganistan’dan, Pakistan, Bangladeş ve İran’ın doğu bölgelerinden yola çıkan mültecilerin büyük bir kısmı 15 gün ila 30 günlük bir yolu çoğunlukla yürüyerek geçmekte ve Van’a ulaşmaktadır.
Van sınırının İran tarafındaki göçmen kaçakçıları güzergahı tarif etmekte, ama sınırı mülteci ve göçmenler kendi başlarına geçmektedirler. Bazı durumlarda Türkiye tarafından anlaşmalı olunan göçmen kaçakçıları onları karşılamakta, bu durumda da Van Gölü ya da karayolu üzerinden ölüm riski barındıran göç yolculuğu devam etmektedir.
Göçmen ve mültecilerin büyük kısmı için Türkiye’de kolluk güçlerine yakalanmamak kritik önemdedir. Çünkü iltica sistemi geri gönderme üzerine kurulmuştur.
Bu da göçmenlerin ve kaçakçı grupların jandarma ve polis kontrolünün olmadığı sarp ve tehlikeli yolları tercih etmesine neden olmaktadır. Özellikle Van’ın Gevaş ilçesi ile Bitlis’in Tatvan ilçesi arasındaki Balaban Kontrol noktası oldukça sarp bir yerde ve onun etrafından geçmek pek mümkün değildir.
Yakalanmak istemeyen göçmen kaçakçıları bunu geçebilmek için Van gölünü kullanmaktadır. Bu nedenle son yıllarda Van Gölü’nde batan tekne ve hayatını kaybeden göçmen sayısı giderek artmaktadır.
Özellikle kış aylarında kontrol noktalarından uzak bir biçimde sınır geçişi yapmak için göçmenler dağlardan ve sarp kayalıklardan geçiyorlar.
Aşırı soğuk, tipi ve yer yer çığ düşmeleri nedeniyle yaşamlarını yitiriyorlar.
Donarak öldüğü tespit edilen cenazelerin çoğu doğa koşulları ve vahşi hayvanlar nedeniyle tanınmaz halde ve tıpkı denizden cenazeleri çıkarılan onlarca sığınmacı gibi kimsesizler mezarlığına defnediliyor.
Ayrıca kaçakçıların organize ettiği araçlarda, trafik kazası sonucu yine çok sayıda göçmen yaşamını yitirmiştir.
Çözüm önerileri
Uluslararası alanda atılması gereken adımların başında AB ile Türkiye arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın iptal edilmesi gelmektedir. AB’nin mültecileri sınırları dışında tutma ve Türkiye’yi bir “mülteci depo”su olarak görme yaklaşımı değişmelidir.
Öte yandan mültecilerin uluslararası siyasette müzakere aracı olarak kullanılmasına son verilmeli ve onların temel haklarını göz önünde bulunduran bir politika izlenmelidir.
Mültecilerin üçüncü ülkeye geçmelerinde güvenli yollar açılmalı, sadece Türkiye değil AB ve diğer ülkeler de sığınma taleplerini ve mülteci statüsünü kabul etmelidir.
Özellikle Van sınırından Türkiye’ye giriş yapan ve “düzensiz” olarak tanımlanan göçmenlerin girişi düzenlenmeli, kayıt altına alınmalı, Kovid-19 başta olmak üzere sağlık kontrolünden geçirilmeli, iltica talepleri uzmanlar tarafından alınmalıdır.
Van, Ağrı, Iğdır gibi sınır kentlerinde mültecilerin ülkeye girişlerini önlemeyi amaçlayan duvar inşaatları durdurulmalıdır. Hayati risk altındaki insanları duvarın arkasında ölüme mahkum etme yaklaşımından vazgeçilmeli, temel haklara saygılı bir iltica sistemi işletilmelidir.
1951 tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi’ne koyulan coğrafi çekince kaldırılmalı-dır. Türkiye’nin doğusundan gelen mültecilerin mülteci statüsü ve bu statüden kaynaklanan hakları tanınmalıdır.
Van’da göçmenleri hukuksal olarak bilgilendirecek, sorularını yanıtlayacak, ücretsiz hizmet veren, bir göçmen hukuku bürosu Göç İdaresi bünyesinde ve Van Barosu işbirliği ile kurulmalı ve işletilmelidir.
Sağlıklı bir iltica ve göç politikasının olmaması göçmen kaçak-çılığını teşvik etmektedir. Göçmen kaçakçılığına karşı önlemler alınmalı, yakalanan göçmen kaçakçılarına yönelik cezasızlığa varan hukuksal uygulamalar değiştirilmelidir.
Van Gölü’nün olası faciaları önlemek için insanların sığınma haklarını zedelemeyecek şekilde denetim faaliyetlerinin arttırılmalıdır.
Van’da insanlık dışı koşullarda yaşamak zorunda kalan mültecilerin barınma, sağlık ve gıda gibi temel ihtiyaçları karşılanmalıdır.
Mülteci kadın ve LGBTİ+’ların toplumsal cinsiyete dayalı şiddetten korunması için politikalar üretilmeli, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz bırakılanlar İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa uyarınca bütüncül bir yaklaşımla desteklenmelidir.
Van’daki arama/kontrol noktaları sığınmacıların sığınma başvurusunda bulunabilecekleri noktalar haline getirilmeli, sığınmacılar sınır dışı edilme korkusu yaşamadan uluslararası koruma imkanlarından yararlanma olanaklarına kavuşmalıdır.
Sınır bölgesinde görev yapan kamu görevlilerinin yozlaşmasının önlenmesi için göreve başlamadan ve görevleri sona erdiğinde kendileri ve birinci derecede aile yakınlarının malvarlığı düzenli aralıklarla araştırılmalı ve sınır hattı ile arama/kontrol noktalarında görev yapan kolluk görevlileri insan hakları ve mülteci hukuku alanlarında sistematik olarak eğitim almaları sağlanmalıdır.