Necdet Adalı, 7 Ekim’i 8 Ekim’e bağlayan gece 12 Eylül darbecileri tarafından idam edildi. Adalı, Ulucanlar Cezaevi’nde idam edilmeden önce ailesine yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Sizleri ve ezilen halklar adına mücadeleyi, erken bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm…”
Dönemin siyasi ortamından etkilenerek devrimci fikirlerle tanışan Necdet Adalı, çok genç yaşta Kurtuluş Hareketi saflarında devrimci mücadeleye katıldı. 19 yaşındayken, Ankara Örnek Mahallesi’ndeki bir evin basılması sonucu içlerinde daha sonra Filistin’de yaşamını yitiren Kemal Ergin’in de bulunduğu 4 kişi ile beraber tutuklandılar.
Adalı, o dönemde Yıldırım Beyazıt Lisesi’nde öğrenciydi. Tutuklanma gerekçeleri ise, 10 Temmuz 1977’de kimliği belirsiz kişiler tarafından İsmetpaşa Mahallesi’ndeki Güneyli Kıraathanesi’ne yönelik silahlı saldırıydı. Bu kıraathanede daha sonra MİT’çi olduğu ortaya çıkan ve Altındağ bölgesindeki saldırıları hazırlandığı bilinen Sıtkı Aydın’la beraber iki kişi öldü ve bir kişi yaralandı. Tutuklandıktan sonra Adalı ve yoldaşları Ulucanlar Cezaevi’ne konuldu.
Kahvehanenin taranmasından sorumlu tutulan Adalı, idam talebiyle yargılanmaya başlandı. Yargılama süreci boyunca düşüncelerinden taviz vermeyen Adalı’nın yargılanması devam ederken 12 Eylül darbesi gerçekleşti. Darbenin ardından dava askeri mahkemede görülmeye başlandı. Davanın hakimi Binbaşı Üstün Günsan, idama ilişkin karara şerh koysa da topluma gözdağı vermek isteyen darbeciler Adalı’yı idam etmeye kararlıydılar. Hakkında herhangi bir kanıt veya görgü tanığı olmamasına rağmen Adalı idama mahkum edildi.
Darbeciler tarafından ağır cezalar verileceği düşünülen devrimcilerin gerçekleştirdiği firar eylemine katılan Adalı, gardiyanlar tarafından fark edilmiş, bu eylemde yalnızca Kemal Ergin hapishaneden kaçabilmişti. Firarın ardından Ergin, Filistin’de İsrail’e karşı savaşırken yaşamını yitirdi.
Bir süreliğine, kendisinden sonra idam edilecek olan Erdal Eren’le de aynı koğuşu paylaşan Adalı, 8 Ekim 1980’de Ulucanlar Cezaevi’nde idam edildi.
Adalı’nın idam sırasındaki son sözleri ise, “Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği. Kahrolsun sömürgecilik. Kahrolsun faşizm. Yaşasın antiemperyalist, antioligarşik demokratik halk devrimi” olmuştu.
Son bakış, son mektup
Adalı’nın idam edilmeden birkaç gün önce ailesine yazdığı son mektup şöyleydi:
“Sevgili anneciğim ve babacığım, sizleri ve ezilen halklar adına mücadeleyi, erken bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm, ama bundan ve içinde bulunduğum durumdan dolayı hiçbir zaman pişmanlık duymadan ve şu kısa yaşamım içerisinde hiçbir şahsi çıkar gözetmeden ezilen halklar adına verilen mücadelede yerimi almaya çalıştım ve bundan dolayı gurur duyuyorum. Hakim sınıfların göstermek istediği gibi bizler hiçbir zaman savunmasız insanlara karşı katliam girişiminde bulunmadık.
Fakat onların bizi böyle göstermeleri ve faşistlerle bizi aynı kefeye koyarak cezalandırmaları, bizim nezrimizde ezilen halkların mücadelesine yapılan bir saldırıdır.
Anneciğim ve babacığım; sizlere kısaca bahsettiğim gibi hiçbir pişmanlık duymuyorum. Sizlerin de ezilen halklar uğruna verilen mücadelede katledilişimden dolayı üzülmemenizi ve bundan gurur duymanızı bekliyorum.”