Bülent TEKİN yazdı – Kurnaz adam vatan’ı (tekelci dünya görüşü gereği) mülkiyeti ilan etmiştir. Ve bu vatanın üzerinde öyle bir sistem oluşturuyor ki din, iman, Allah, vatan, bayrak, Çanakkale diyerek yeraltı ve yerüstü değerlerin (maddi ve manevi değerlerin) tek sahibi oluyor.
Tanrılar Sisyphos’u sonsuz bir yaşam biçimiyle cezalandırmışlardı. Onu bir kayayı hiç durmamacasına bir dağın tepesine kadar yuvarlamaya mahkûm etmişlerdi. Sisyphos kayayı tepeye kadar getirecek ama kaya tepeye gelince de kendi ağırlığıyla yeniden aşağıya düşecekti. Bu hep böyle devam edecekti (tekrarlanacaktı). Tanrılar yararsız ve umutsuz bir çabadan daha korkunç bir ceza olmadığını düşünmüşlerdi, haksız da sayılmazlardı -değil mi ya? Günümüzde de -birçok ülkede olduğu gibi- ülkemizde de “kurnaz adam düzeni” yoksul yurttaşlarına böyle bir cezalandırmayı uygun görmüştür. Çarıksızlar, ayaktakımı böyle bir Sisyphos trajedisini yaşıyorlar. Tekel’ci düşünce en yurtsever, en değerli, en madalyalı şampiyon olarak yurttaşlarına böyle bir köle yaşantısını yaşatırken tekelci devletin kurallarına uymaktadır aslında.
Kurnaz adam (bu aralar kurnaz adama taktım ya!) vatan’ı (tekelci dünya görüşü gereği) mülkiyeti ilan etmiştir. Ve bu vatanın üzerinde öyle bir sistem oluşturuyor ki din, iman, Allah, vatan, bayrak, Çanakkale diyerek yeraltı ve yerüstü değerlerin (maddi ve manevi değerlerin) tek sahibi oluyor. İşin yok aybaşını bekle, aldığın maaş birinci gün cebinden uçuyor. Modern baldırı çıplak farkında olmadan modern efendisinden daha çok vatan-millet-Sakarya diyor. İşte sömürünün esas kralı burada inşa edilmektedir. Oysa yoksulluğun olmadığı, sınıflar arasındaki farkın büyümediği (insan haklarına dayalı) bir demokratik cumhuriyette bilinçlenmiş bir yurttaş tipinin kurnaz adam için nasıl bir tehlike olduğunu bir bilse(ydi)k!
Garibanizm yapmak istemiyorum ama -Allah aşkına!- aybaşını getiremeyen memur, işçi, köylü, esnaf, orta sınıfın gelecek için nasıl bir hayali olabilir? Onları Sisyphos trajedisine mahkûm eden oligarşik devlet bir tanrı edasıyla sadece seyrediyor. Toplumsal barış ve demokrasi lafını bolca eden AKP iktidarı Kürt açılımını (!) da Sisyphos’un yazgısına çevirdi. Kürtler kayayı taşıdıkça yuvarlanıp eski yerine geliyor. AKP hükümetinin bu konuda diğer cumhuriyet hükümetlerinden farkı yok. Üstelik İslam’ı da kullanarak -İslam asla bu değildir!-ayrımız gayrımız yok, aynı dinin evlatlarıyız safsatasıyla asimilasyonun en modernini yapıyor. Sünni İslam ve bazen de laik geleneklerin katı tavrı içinde farklı etnik kültürleri İslam potasında eritmek istiyor. Amerikancı İslam’ın (İslam asla bu değildir!) hükümet biçimi olan AKP yönetimi -biz hiç farkında olmadan!- Baasvari bir cumhuriyeti inşa etmek üzeredir. (Baas da %100’lere varan oy almaktadır.) Evet, biz hiçbir şeyin ayırdında değilken ve aybaşını nasıl getiririz diye yaşam savaşı verirken Baasvari bir hükümetin (veya partinin) iktidardan hiç düşmeyeceği bir cumhuriyet kurulmaktadır.
Benim bu anlattıklarımla ahlak denen şeyin de çoktan aşındığını söylemek istiyorum. Etrafı, herkesi basit ideolojik propagandalarla aşındırarak gerçekleri örtbas etme başarısını göstermek ancak böylesi bir ahlakla olasıdır. Hafız Esad tipi bir liderlik ve iktidar kurmayı demokrasi mavalıyla -kitleleri farkına vardırmadan- başarmak için toplumun ahlakı ve politiğiyle oynamayı gerektirir. Hafız Esad (ve bugün oğlunu) kimse iktidardan indirebildi mi? Onlar hem Sovyetçi (Rusyacı) ve hem Amerikancı (ydı) lar. Nusayri’sini, Dürzî’sini, Kürt’ünü, Arap’ını, Sünni’sini, Hıristiyan’ını yanlarına aldılar. Baas demokrasisinde de çok sayıda (23) siyasi parti var. Ama iktidarda hep Baas Partisi var, diğerleri figüran rolü oynuyor. AKP’nin de hedefi bu olmalı: 25-50-100-1000 yıl iktidarda kalmak. Tıpkı Baasçılar gibi. (Görünüşü kurtaracak çok sayıda Baasçı tipi muhalefet partisi de var nasılsa.) Bana göre işler iyi de gidiyor. Bizimkisi de Sünni, Alevi, Kürt, Türk, Ermeni, Roman, laik, şeriatçı, her kim varsa hepsine bir açılım (?!) sunuyor. (Bilumum açılımlar yapılıırr abi!) Ve hiç kimse-farkına varmadan -Baas tipi bir cumhuriyete geçerken (bir yandan da Sisyphos’un yazgısını yaşarken) küreselleşmiş tekelci (finans) siyasetçilerinin ve partilerinin mahkûmu birer modern köle olduğunu fark edemiyor.
(*) 24 Mart 2010’da GIRGIR dergisinde yayımlandı.