Mehmet CAN yazdı – Sinn Fein’in lideri Gerry Adams’ın 1983 yılında milletvekili seçilmesi ve İrlanda ulusal sorununu sömürge devletinin kürsüsünden seslendirmeye başlaması, süreç içerisinde tarafların görüşmelerini kaçınılmaz kılmıştır.
IRA militanı Bobby Sands’ın açlık grevi üzerinden gösterdiği direniş ve bu direniş sonucunda yaşamını yitirmesi yazının III. bölümünde de ifade ettiğim gibi IRA’nın toplumsal tabanını daha bir genişletmesine neden olacaktır. IRA’nın İrlanda muhalefetinin kitleselleşme açısından altın çağını yaşaması, IRA’nın silahlı mücadele dışında yeni kurumlar yaratmasını da beraberinde getirmiştir. Sinn Fein bu kurumlaşmanın, genişlemenin, kitleselleşmenin en önemli öznesidir diyebiliriz.
İrlanda muhalefetinin direnişi, Sinn Fein’i doğurmuştur diyebiliriz. İlerde de görüleceği gibi Sinn Fein, İrlanda ulusal sorununun çözümünde önemli roller üstlenecektir. Burada şunu da belirtmeden geçmemek gerekir; IRA, her ne kadar ulusal bir program ile başlasa da mücadeleye, 1960’lardan sonra yeniden kurulup silaha sarıldığında 1919-1923 dönemi gibi soft ulusal bir programla çıkmadı tarih sahnesine, içinde ulusalcı ve sosyalist dünya görüşüne sahip yani bu iki görüşten de savaşçıların olduğu bir IRA’ydı. Tabi bunun nedeni 1960’lar ile birlikte dünyada sol gerilla hareketlerinin ortaya çıkması, SSCB’nin varlığı, kısacası solun popülerliliğinin fazla olduğu bir dünyanın içinde doğmuş olması bir bütün olarak olmasa bile tüm bu nedenler sonucunda IRA’nın da programına sol-sosyalist fikirleri sokmasına neden olmuştur.
Güçlü bir ulusalcı akım ile sosyalist fikirlerin olduğu bir IRA’dır. Bu durum 1990’lı yıllarla birlikte değişecektir. Özellikle Berlin Duvarı’nın yıkılması, Doğu Bloku’nun çökmesi, SSCB’nin dağılması, yani devlet kapitalisti, ulusalcı-sol bürokratik yapıların tarih sahnesini terk etmesi kısacası dünyada rüzgarın sağdan esmesi pek çok ezilen ulusal harekette olduğu gibi, IRA’nın da çubuğu tamamen sağa kırmasına, dünyadaki genel eğilime ayak uydurmasına neden olacaktır.
1990’larla birlikte tamamen soft, homojen, ulusalcı bir program ile hareket edecektir IRA… Dolayısıyla IRA’nın siyasi-legal kanadı Sinn Fein de bu tarihsel nesnellik doğrultusunda pozisyon alacak ve siyasetini bu duruma göre şekillendirecektir. Özellikle bu durum gerek 1972’de ilk defa Londra ile başlayan barış sürecine, gerek ondan sonraki süreçlere damgasını vuracaktır. Barış görüşmeleri İrlanda halkının ulusal ve burjuva demokratik talepleri noktasında devam edecektir.
Barış sürecine giden yol
”Bugün, 10 yıl sonra veya 20 yıl sonra mutlaka müzakereye başlayacaklar. Aradaki tek fark 20 yıl sonra daha fazla insanın ölmüş olacağıdır.” (Padraig O’Malley)
Güney Afrika ve IRA barış süreçlerinde aktif rol oynamış olan ‘Padrag O’Malley’ geçmişte bu tespitlerini yapmıştı ve günümüzde ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla IRA ve diğer IRA gibi ezilen ulus önderlikleri kitleselleşip-halklaşmışsa o yapıyı silahlı mücadeleyle yenmek imkansız bir hal alır. Bugün özellikle Kuzey İrlanda başta olmak üzere IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) arkasında hatırı sayılır bir kitlesellik ve özellikle Bobby Sands’ın yaşamını yitirmesinden sonra giderek genişleyen ve büyüyen bir halk desteği var ve bu halk desteği IRA gibi yapıların meşruiyetinin de en önemli kaynağı aynı zamanda.
Dolayısıyla Londra-Birleşik Krallık bu realiteyi ilk olarak 1960 yılında ikinci kez IRA’nın kuruluşundan sonra, 1972’de görmeye başladı. Özellikle IRA geleneğinin İngiliz parlamentosuna artık tek-tük milletvekili gönderme kapasitesine erişmesi örneğin; Sinn Fein’in lideri Gerry Adams’ın 1983 yılında milletvekili seçilmesi ve İrlanda ulusal sorununu sömürge devletinin kürsüsünden seslendirmeye başlaması, süreç içerisinde tarafların görüşmelerini kaçınılmaz kılmıştır. 1972’den sonra ilk olarak ‘Demir Leydi’ lakaplı Margaret Thatcher ile görüşmeler, karşılıklı gidip gelmeler daha doğrusu bu dönem karşılıklı gidip-gelmelerden öte sözlü ve yazılı talep ve istekler gidip gelmeye başlar. Yani Londra ve IRA arasındaki diyaloglar çok alt bir düzeyden başlar bu dönem. Çünkü dönemin İngiltere Başbakanı IRA’nın silahsızlanmasını önkoşul olarak koydu. Biraz bizdeki AKP ve PKK arasında başlayan çözüm sürecine benziyor bu dönemdeki Londra ve IRA arasındaki diyaloglar. Hatırlarsanız dönemin devlet yetkilileri çözüm sürecinin gerçek anlamda başlayabilmesi için PKK’nin silah bırakmasını önkoşul olarak ortaya koyarken, PKK de Kalekol inşaatlarını devletin durdurmasını, görüşmelerin yasal bir çerçeve içinde yürütülmesini dile getirmekteydi.
Türkiye’deki barış süreciyle ilgili ayrı bir yazı kaleme alacağım daha sonra, o zaman daha derinlikli bir şekilde bunlara değineceğim. Dolayısıyla biz konumuza dönelim. Yalnız şunu da ifade etmeden geçmemek lazım; İngiltere’de süreç burada kalmadı, Thacher’den sonra gelen başbakanlar tıkanan bu sürecin önünü açtı, bizde ise çözüm süreci tıkandı masa devrildi.
Demir Leydi Thacher, IRA ile görüşmelerin başlayabilmesi için silahsızlanmayı önkoşul olarak ortaya koydu, IRA ise süreç içerisinde İrlanda halkının hakları yasal ve anayasal güvenceye kavuştukça, İrlanda halkının gasp edilmiş hakları iade edilinceye kadar bu şartı kabul etmeyeceklerini ifade etti, kendi cephesinden böyle bir yanıt verdi ve görüşmeler başlamadan bitti…
Devam edecek…