Korkut AKIN yazdı: “Çok faşist bir yağmur yağıyor, bir şemsiye altında toplanmalıyız’ demişti, çok yakın bir zaman önce doğanın kucağına yatıya gönderdiğimiz Ferhan Şensoy… Bu kez, çizer Selçuk Demirel, bir ağacın altında buluşturuyor bizleri.”
Bir ağaç, sadece bir ağaç değildir çizildiğinde. Dünyaları, düşleri, düşünceleri, en genel anlamda geçmişten geleceğe tüm bir yaşamı içerir. Selçuk Demirel çok yalın çizen bir sanatçı. Takipçisini de zorlamıyor, sadece düşündürüyor. Ancak bir önemli husus var burada; kim neyi niye ve nasıl düşünürse düşünsün sanatçının imgelemiyle buluşuyor sonunda. Bu yönüyle sadece çizer olarak görülemez Selçuk Demirel; düş(ünce) gücüyle taşıyıcı bir sanatçıdır aynı zamanda.
Ağaç temalı çizimleriyle ilkin sosyal medyada karşılaştım. Tabii ki, devamının geleceği, bir sergiye hatta kitaba dönüşeceği apaçık belliydi. Hem zaten muhakkak kitaplaşmalı, el altında bulundurulmalı, her koşulda göz atılma olasılığı bulunmalıydı; yoksa sosyal medyada (veya gazete sayfalarında) sistemin öne çıkarmasını bekleyerek yeni düşler kuramazdı düşbazlar.
Çöp ağaçlar…
Serginin açıldığı, kitabın da çıktığı tam da bugünlerde, bizler Validebağ Korusunu korumak için 100 gündür nöbet tutuyoruz, hukuk düşmanı hukukçu (kendisine biçtiği isimle Molozcu) Üsküdar Belediyesi Başkanı Hilmi Türkmen’e karşı. Bizim gibi Karadeniz bölgesinde, Ege’de, Akdeniz’de talana, yalana ve madene karşı doğayı korumak için insanlar direniyor.
Bizim asırlık, anıt ağaçları korumamıza destek incecik çizilmiş ama kocaman çiçek açmış ağaçlarla geliyor Selçuk’tan. İncecikler ama bir kaplanı, bir insanı, hatta bir fili bile gizlemeyi başarabiliyorlar arkalarında. İlgimi çekiyor, nasıl oluyor da oluyor bu! Üflesen yıkılacakmışçasına narin ve nazenin duran (üzerlerinde taşımaktan zorlanacaklarını sandığım/ız, ama büyük bir coşku, heyecan ve umut aşılayan kocaman çiçekler var) o incecik ağaçlar o taşıdıklarını her izleyene aktarıyor, yüksünmeden. Kolay değil muhakkak ki, bin(lerce) yılın birikimi, deneyimi var her birinin… Nice savaşlar, nice yangınlar, nice depremler, nice saldırılar görmüş geçirmişler. Apaçık görünüyor.
İnsanlar da var arasında…
Sergiyi gezerken ya da kitabın sayfaları arasında kendimden geçerken dikkat ediyorum da bazıları (o incecikliklerine karşın) insan formunda. Profilden görünen insanlar arasında gezinmek istiyorum, yalınayak; toprağı hissetmek için. Bazısı rüzgardan olsa gerek, kıvrımlı (sahi, hemen bütün ağaçların dalları dik, gövdelerin uzunluğuna karşın kısa… bir de o açıdan bakmalı, gezmeli, tartmalı bütün çalışmaları) olanlar da var; onlar da yaşamın engebeli ve zorlu sürecini işaret ediyor olsa gerek.
Peki, hepsi mi öyle yalın? Hayır! Yaşamda çok farklı sorunlar, sorumluluklar, güzellikler de var… Yangınlar da var o ağaçların yaşadığı. Akdeniz’de, Dersim’de günlerce süren flora ve faunayı kömüre dönüştüren her şeyi yakıp yıkan yangınlar, Selçuk Demirel’in ağaçlarında bir unut(tur)mama, bir hatırla(t)ma simgesi olarak yerini almış. Denilebilir ki, Selçuk Demirel bunları çizdiğinde Akdeniz yangınları yoktu ki! Haklısınız da, yıllardır bir yangın furyası yaşıyoruz. Siyasette de, sosyal yaşamımızda da, ormanlarımızda da, ekonomimizde de… Annelerimiz de yanıyor. Sibirya da, Avusturalya’da da, yağmur ormanları da yanıyor.
…ve Selçuk Demirel, bu yangınlara karşı doğayı, ağacı, börtü böceği, kısaca yaşamı savunuyor. Pandemi dalgasının da yeniden kabardığı bu günlerde bir nefes umut ve aşk için kaçırmayın.
Bir Ağacın Altında
Selçuk Demirel
Sergi – Galeri Nev İstanbul, 24 Eylül-30 Ekim
Kitap – Yapı Kredi Yayınları, Eylül 2021, 127 s.