Siyasal İktidar demokratik direniş odaklarını tasfiye etme yolundan yürüyerek faşist rejimi kurumsallaştırma yeltenişini ilerletmek istiyor. Demokratik direniş odaklarından biri olan TMMOB’un siyasal iktidarın hedefi olmasının en önemli nedeni bu. 19 Eylül 1979, TMMOB’un tarihinde çok özel bir gün. Yüz binin üzerinde mimar, mühendis ve şehir plancısının katıldığı bu eylemi ve AKP İktidarı’nın TMMOB’a yönelik baskılarını, TMMOB eski başkanlarından Yavuz Önen ile konuştuk.
19 Eylül 1979 tarihinde TMMOB’un çağrısıyla iş bırakma eylemi gerçekleştirildi. Bu eylem hangi ihtiyaçtan doğdu? Başarılı oldu mu? Siyasal iktidar üzerinde etkili oldu mu?
Kamu ve özel kesimde çalışan yüz bin kadar mühendis ve mimara 1 günlük iş bırakma eylemi kararına katılma çağrısı ve kamuoyuna yapılan açıklama, Birlik ve bağlı 14 odanın yöneticileriyle birlikte yapıldı. Bu durum, TMMOB Yönetiminin; Odaların yöneticileriyle dayanışmayı sağladığının ve odalara kayıtlı üyelere hitap edecek, onları eylemli bir mücadeleye katabilecek örgütlülüğe ulaştığının ifadesiydi. 1970 yılından itibaren teknik elemanların salonlarda-spor salonlarında yaptığı kapalı toplantılar, meydanlara çıkarak düzenlediği kitlesel eylemler, 1968 devrimci üniversite gençliğinin meslek odalarına kayıt olmasıyla güçlü bir ivme kazandı ve 1973 yılından itibaren Devrimci Demokratların yönetimindeki TMMOB tarafından devam ettirildi. Birliğin işyeri temsilcilikleri ve on beş günlük yayımlanan ve tüm üyelere postalanan Birlik Haberleri kitleselleşmeyi sağladı. TMMOB’nin diğer on örgütün üyeleriyle 13 Mart 1976 günü Faşist Baskı ve Kıyımları Protesto mitinginde Ankara Tandoğan meydanında elli bin kişilik bir kitleyi bir araya getirmesi böyle bir sürecin sonucuydu. Ancak, 1979 yılı 19 Eylül’ünde 1 günlük iş bırakma çağrısıyla eylemlilik sınıf mücadelesi düzeyine hak arama kavgasına dönüştü. Sokaklarda meydanlarda toplanma tecrübesi edinmiş bir kitlenin mücadelesi iş yaşamına taşındı. Burada kitleleri besleyen dayanışmayı kitleselleşmeyi hareketlenmeyi yönlendiren toplumcu devrimci düşüncenin kılavuzluğunu da hatırlamak gerekir.
Ülkede yaşanan ve açlık olarak ifade edilen ekonomik kriz nedeniyle tüm çalışanların yaşam koşulları ağırdı. 1970 yılından itibaren ücretlerde %80’e varan düşüşler oldu. Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı elde etme mücadelesi yaygındı. Yabancı teknik hizmet ithali, yurt dışına beyin göçü de ekonomik ve ülke kalkınması açısından stratejik nedenle teknik elemanların mücadele gündeminin başında bir sorundu. Etkili bir muhalefetin gücü ve hareket ettiricisi olduğu için TMMOB üyelerine yönelik can alan silahlı saldırılar, siyasi ve idari baskılar, kıyımlar mühendis ve mimarlara ağır bedeller ödetiyordu. Toplumun tüm devrimci demokrat unsurlarına yönelik devlet görevlilerinin yönetiminde ve desteğindeki faşist saldırılar sürekliydi, siyasi cinayetler-vakayi adiyeden- sıradan! olaylardı. Teknik elemanların haklarına sahip çıkması bağımsızlık ve demokrasi mücadelesini yükseltmesi için koşullar dayatıyordu. Mücadele bir ihtiyaçtı ve TMMOB yönetimi de attığı bu adımla üyelerini mücadeleye davet etti.
Türkiye’nin 67 ilinin 54’ünde ve kamu ve özel kuruluşlarda -TMMOB üyelerinin %80’i kamuda çalışıyordu- 736 işyerinde yüz bin üyenin çoğunluğu iş bırakma çağrısına katıldı. Bu büyük bir başarıydı. Dönemin Ecevit Hükümeti temsilcileri TMMOB’yi siyaset yapmakla suçladı. Aynı anda acil Yan Ödeme Kararnamesiyle mühendis mimar ücretlerine büyük zamlar yaptığını açıkladı. Ancak bu girişimler eylemi kıramadı, iş bırakma bir direnişe de dönüştü. Bu eylemin bir başka getirisi Demokratik Kitle Örgütleri işçi Sendikaları’nın desteği idi. Sosyal mücadele alanı genişti.
Eylem çağrısında “Sorunlarımız, baskılarla-faşist saldırılarla-kuyruklarla-yokluklarla-IMF‘lerle ömür tüketen emekçi halkımızın sorunları ile birdir.” deniyor. Mühendis, mimar, şehir plancılarının örgütü TMMOB kendisini emekçi halkın bir parçası olarak hangi tarihten itibaren tanımlamaya başladı ve bunu hangi siyasal-toplumsal şartlar koşulladı?
1950’lerden sonra yatırımlar, sanayileşme hamleleri hız kazandı. Teknik elemanlar aranan, muteber bir kesim oldu. Demokrat Parti Hükümeti 1954 yılında TMMOB Kanunu’nu çıkardı. Mühendis ve mimarlar odalarına geniş bir görev ve sorumluluk alanını tanımlayan ve Kamu Kurumu niteliğini güçlendiren önemli bir gelişmeydi. Teknik elemanlar 10195 sayılı kararname ile devlet memurlarına kıyasla yüksek ücretle çalışmaya başladı. Bu dönemde meslek odaları yönetimleriyle hükümetler ve kamu yönetimleri arasındaki ilişkiler iyiydi.
Ancak bu iyi ilişkiler 1960 yılların sonunda yok oldu. Derinleşen ekonomik krizlerin bedelini çalışanlara ödetme politikası uygulandı ve mühendis mimar ücretlerinde büyük kısıntıya gidildi. Devlet Memurları Kanunu kapsamına alınarak statülerini değiştirme girişimleri oldu. 1969-70 yıllarında bir direniş başladı. Spor salonlarında Teknik Eleman Kurultayları düzenlendi ve hak arama bir mücadeleye ve sokakta eylemliliğine dönüştü. Devletle, Hükümetlerle kamu bürokrasisiyle bağlar koptu. Sosyal mücadele tarihimizde bir kırılma yaşandı. 1973 yılından itibaren oda yönetimlerinde bürokratlar yok denecek düzeye indi ve devrimci toplumcu yönetimler etkili oldu. Yeni bir ses oldu TMMOB. Sorunları bir bütünsellik içinde değerlendirdi, öznel sorunları ülke sorunlarıyla birlikte ele aldı. Kitlesini çalışanların, işçi sınıfının müttefiki ilan etti. Tüm çalışmalar bu düşünsel ve politik muhtevayla yapıldı. Devrimci Demokrat Mimarların, 1970 yılında İzmir Efes Oteli’nde yapılan Genel Kurulu yöneten divanın arkasındaki duvara astıkları;
SENDİKAL MÜCADELE İÇİN TEKSEN’DE BİRLEŞELİM
MÜCADELEMİZ HALKIN MÜCADELESİNİN BİR PARÇASIDIR
BAĞIMSIZ TÜRKİYE
KAHROLSUN AMERİKAN EMPERYALİZMİ
PERSONEL KANUNU ÜCRETLİ KÖLELİK KANUNUDUR
Pankartları tanımladığım ortamı yeterince açıklıyor.
Barolar gibi TMMOB da AKP İktidarı’nı rahatsız eden demokratik bir örgütlenme. Bu rahatsızlığın siyasal ve ideolojik nedenlerini kısaca izah edebilir misiniz?
Sol düşmanlığı İzmir İktisat Kongresi’yle kararlaştırılan kapitalist kalkınma politikasının ilkesi olarak, Cumhuriyetin, kuruluşundan bu yana stratejik bir uygulaması oldu, kesintisiz olarak günümüze kadar devam etti. TMMOB politikalarının en başat özelliği sistemle hesaplaşma üzerine kurulmuş olmalarıdır. Bu hesaplaşma eleştiren ve talep eden bir tarzı aşıyor. Sistemi değiştirme dönüştürme iradesi varoluşunun temel ilkesi haline geliyor. Yarım yüzyıla yakın bir süreden beri tüm baskılara tehditlere, TMMOB’nin konumunu değiştiren, çalışma alanını kısıtlayan Anayasa ve yasa değişikliklerine rağmen bu politika değişmedi. Mücadele bayrağı kuşaktan kuşağa el değiştirdi, inmedi.
TMMOB; Üretimin tüm alanlarında bilimi rehber yapıp halkın hizmetine sunma iradesini beyan ederek, mesleki ahlakı değer kabul ederek, mesleki denetimden taviz vermeyerek, kamusal alanları ve üretim kurumlarını savunarak, özelleştirme politikalarını ve kapitalist metropollerin sermayedarlarına tefecilerine borçlanmayı reddederek, planlı kalkınmayı savunarak, yolsuzlukları, beyin göçünün ve yabancı teknik hizmet ithalinin toplumsal gücümüze verdiği zararları teşhir ederek, patronlara karşı üyelerinin çıkarlarını savunarak toplumsal muhalefetin önemli bir odağı oldu. Yer altı kaynaklarımızın madenlerimizin yabancı sermayeye peşkeş çekilmesini, doğamızın, ormanlarımızın tahribini, çevre kirliliğini kabul etmedi. Yerelde çevre için direnenlerin yanında yer aldı.
TMMOB; AKP iktidarının 19 yıllık döneminde de bu politikasından vazgeçmedi. AKP’nin demokrasinin tüm bileşenlerini, kurumlarını yok etme uygulaması kapsamında elbette TMMOB de hedeftedir. TMMOB, AKP’nin 2002 yılında başlayan iktidarı ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi döneminde, kapitalizmin serbest piyasa ekonomisine, Türk-İslam sentezi kapsamında Sünni-İslami bir toplum ve bir İslam Cumhuriyeti yaratma uygulamasına karşı çıktı. Laikliği, kadınların özgürlüğünü ve haklarda eşitliğini savundu. İnsan haklarına dayalı Hukuk devleti ve Demokratik Cumhuriyeti yeniden inşa mücadelesini sürdürdü. İşte bu nedenlerle benzer konumda olan örgütlerle birlikte TMMOB’nin bu yeni rejimin uydusu haline getirme, kamu kurumu niteliğindeki tüm meslek kuruluşlarını korporatif bir statüyle yönetme planları uygulamaya konulmaktadır. Statüleri değiştirecek düzenlemeler hazırlanmaktadır. Pandemi döneminde baskılar arttı, her türlü direniş, kitlesel eylem, toplantı yasak hale getirildi. 19 Eylül eylemi direnmeyi mücadeleyi kitleselleşmeyi dayanışmayı anımsattığı için özellikle günümüz koşullarında çok değerlidir. Bu eylemi kararlaştıranları örgütleyenleri ve ülke sathında işyerlerinde mücadele eden mühendis ve mimarları 42 yıl sonra saygıyla coşkuyla selamlıyorum. Günümüzde dayatan bir ihtiyaç haline gelen devrimci örgütlülüğe, atılıma, eylemliliğe, direnişe örnek olmasını diliyorum.