Necati ALTINTOPRAK yazdı – Değirmendere sahilde 8. Sokak ve Gölcük Donanma Komutanlığı arasında kalan ve fayın denize girdiği bölgede imar izni sıfır. Çelik konstrüksiyon da dahil tek kat imara yasak. Ama hemen bitişiğinde 5-6 katlı orta hasarlı onarım yapılmış binalarda insanlar oturuyor. Hangi bilimsel akıl bu binalarda oturma izni verdi. Olası bir İstanbul depreminde büyük olasılıkla buralarda da yıkım olacak.
17 Ağustos 1999 yılında yaşanan, 7.4 büyüklüğündeki depremin 22. yılında yaşamını yitiren 18.373 insanımızın anılarının önünde saygıyla eğiliyorum. Onların yaşamlarını yitirmelerine neden olan kurum ve kişilerden hesap soramadığımız için özür diliyorum.
1999 Gölcük merkezli depremde 48.901 insanımız yaralı, 505 insanımız deprem nedeniyle engelli oldu. 96.976 konut ve 15.939 işyeri yıkıldı veya kullanılmaz hale geldi.
Bu satırları yazarken, Gölcük Belediyesi’nin hoparlöründen anons geçiliyordu. Deniyordu ki yarın Kavaklı sahilinde deprem şehitlerini anmak için Kuran okutulacak. Biz biliyoruz ki kaybettiklerimiz şehit değil. Azmettiricisi belli, katilleri belli bir cinayete kurban gittiler. Cinayetin azmettiricisi, gölgesini satamadığı ağacı kesen kapitalizmdir. Katilleri; yıkılan evleri yapan müteahhitler, onları denetlemeyen belediye görevlileri ve belediye başkanları, bütün bunlara çanak tutan ve depreme geç müdahale eden, siyasal iktidarlardır. Ve bütün bu sorumlulardan hiçbir kimse yargılanmadı…
Deprem anında ve sonrasında neler oldu?
Ben de enkazda kaldım. Ellerimle 2 saat tünel kazarak enkazdan çıktım. 13 saat sonra yoldaşlarımın yardımıyla karımı hamile olarak tuğla yığınından çıkardık. 21 yaşında Deniz Güneş isminde oğlum var şimdi… Sevinç’i okul bahçesine bırakıp; yoldaş ve arkadaşlarımla enkazlardan insan çıkarmaya başladık. Ve gördük ki devletin hiçbir kurumu ortalıkta yoktu. Herkes kendi olanaklarıyla bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Gelen iş makinelerine Gölcük Donanma Komutanlığı için el konuluyordu. Bir düşünün, ülkemizin kaynaklarını en çok tüketen ordu: fayın üstüne orduevi ve asker yatakhanesi yapıp 400 civarında askerin ölmesine neden oluyorlar ve kimse hesap vermiyor. Ya da hesap sorulmuyor… Bir daha düşünelim, fayın yerini en iyi bilmesi gereken ordu değil mi…
Çadır ve prefabriklerde yaşam başlayınca devlet hemen özel harp taktiklerini ve ceberrut yanını göstermeye başladı. İlk önce aynı şimdi yangınlarda olduğu gibi; dayanışma için gelenleri depremzedelerden zorla uzaklaştırmaya başladı. Çadır kentlere çadır karakol kurarak insanları denetim altına almaya başladılar. Devletin gerçek yüzünü iki örnekle açıklamaya çalışayım…
Karım hamile olduğu için Mehmetçik Çadır Kentte kalmaya başladık. Çadır evdeyken bir anons gelir, “Necati Altıntoprak, ziyaretçiniz var, nizamiyeye geliniz.” Öfkeyle gittim, karşımda üsteğmen ve bağırmaya başladım. Asker efendi, evim yıkıldı evet, ama bu çadır benim evim, evime ziyaretçi gelmez misafir gelir. Ziyaretçi bu memlekette ya mahpusta gelir, ya askerde gelir ya da hastanede gelir. Sonradan öğrendim ki; özel harpçiler emir vermişler bu uygulamayı…
Dayanışma Gönüllüleri, belediye başkanı, tuğgeneral, ben ve de başkaları da var toplantıdayız. Değirmendere Çınarlık Meydanı, eski giysiler ve ekmeklerle çöp yığınına dönmüş insanlar orada eşeleniyorlar. Toplantıda öneri getirdim, arkadaşlar bu kent yeniden kurulacak, insanlar meydanda çöplerin arasında giysi ve ekmek arıyorlar. Hem ordu hem de dayanışma gönüllüleri ihtiyaç sahiplerinin onurlarını kırmadan dayanışmaları paketleyip sessizce dağıtalım önerisini yaptım. Tuğgenaralden el cevap: Bırakalım orada eşelensinler, eşelenen insanı yönetmek kolaydır dedi… İşte devletin gerçek yüzü…
Kentin yeniden yapılanma sürecinde. Odalar ve demokratik kuruluşlar dışlanarak süreci başlattılar.
Gölcük ve Değirmendere’deki deprem konutları tarım arazilerine yapıldı. Elma, fındık ve üzüm bahçelerinde şimdi deprem konutları fışkırıyor. Çocuklar elma ve fındığı internetteki fotoğraflarda görüyor artık. Deprem konutlarının yanına dükkanı yıkılan esnaf için yapılan işyerlerinin hemen hemen hepsi boş ve viran halde.
Son örnek: Değirmendere sahilde 8. Sokak ve Gölcük Donanma Komutanlığı arasında kalan ve fayın denize girdiği bölgede imar izni sıfır. Çelik konstrüksiyon da dahil tek kat imara yasak. Ama hemen bitişiğinde 5-6 katlı orta hasarlı onarım yapılmış binalarda insanlar oturuyor. Hangi bilimsel akıl bu binalarda oturma izni verdi. Olası bir İstanbul depreminde büyük olasılıkla buralarda da yıkım olacak.
Şimdiden olası İstanbul depreminde İstanbul’da yaşayanlara geçmiş olsun demek isterim…
Ama unutmayalım.. Bizler 1999’da kısa süre de sürse dayanışmayla ayağa kalktık…
Son söz: Yeni dayanışma ağları yaratalım. Ve unutmayalım dayanışma yaşatır….