YemekSepeti’ne bağlı Banabi online market deposunda çalışırken türlü hak ihlallerine maruz kalan ve işine son verilen Nesrin Özaydın isimli işçi açık mektup yayınlayarak yaşadığı hukuksuzlukları anlattı. Özaydın, YemekSepeti yönetimini sorumlu ve duyarlı olmaya çağırdı.
YemekSepeti’ne bağlı Banabi online market çalışanı Nesrin Özaydın yayınladığı açık mektupla yaşadığı esnek çalışma koşulları, hak gaspları ve mobbingi anlattı. İş arkadaşıyla tartışması sonucu hukuksuz biçimde işine son verilen Aydın kötü çalışma koşullarına karşı çıkanlara “sesini çıkartma ve işe devam et”ten başka bir cevap verilmediğini ifade etti.
Mektubun tamamı şu şekilde:
“Merhabalar!
11 Mart 2020 tarihinden beri Yemeksepeti Banabi deposunda çalışmaktaydım.
3 Ağustos’ta mesai arkadaşımla tamamen Depo Müdürü’nün doğru düzgün iş paylaşımı yapmamasından ve vardiyada eksik personel çalıştırarak işi yetiştirememekle ilgili bir tartışma çıktı.
Vardiya sayısı 3-11 gibi en yoğun saat olmasına rağmen iki kişi yazılıyor.
Yemeksepeti Banabi online bir market olup, korona günlerinden altı depo olarak başlayıp, bu günlerde 200’ün üzerinde deposu olan, çok hızlı büyümüş bir şirket…
Online market, normal bir market gibi işlemez. Burada satın almayı da reyona ürün yerleştirmeyi de, kasayı da, bankaya para yatırma işlemini de, sürekli bitmeyen iş yüküne karşı her gün yapılan sayım işleri de, nerdeyse hiç kesilmeyen sipariş işi de, ayrıca 40’a yakın kuryenin sorumluluğu da depo sorumlusuna aittir.
Belirli bir işbölümü yoktur.
İşe girdiğim ilk günden, işten ayrılana kadarki süreçte hiçbir zaman 8 saat içerisinde 30 dakika yemek paydosu kullandığımı hatırlamıyorum. 15 dakika dinlenmek için çay molası yaptığımı da…
Ne ben, ne de eski depo sorumlusu arkadaşlar bu vakti hiçbir zaman bulamadık.
Mesai saati bittiğinde Depo Müdürü (İsmail Tip) tarafından fazladan çalışmaya zorlandığımız, “Bu iş için fedakarlık yapın” diye iki saat fazladan ikna edilmeye çalışıldığımız ama hiçbir zaman mesai ücretlerinin olmadığı, yorgun olduğumuzu ve çalışamayacak durumda olduğumuzu söylediğimizde “nankörlükle” suçlandığımız vakadır.
Bir işçi arkadaşımızın Ramazan ayında oruçlu olmasına rağmen, gece vardiyasından çıkıp, gündüz çalışmaya devam etmesini sağlayarak nerdeyse 17 saat ayakta kalması sonucu tuvalette uyuyakaldığı bütün depo çalışanları tarafından bilinmektedir.
Vardiya bittiği için eve gittikten sonra, “Bölge Müdürü gelecek, yöneticiler gelecek” diye çağrıldığım ve evden çıkıp, depoya sayım ve temizlik yapmak için sayısız kez gittiğim olmuştur. Bunların hiçbir zaman fazla mesai karşılığı olmamıştır.
Bu şikâyetler aslında bu sektörde çok duyulmuş, çözülmesi mümkün sorunlarken her zaman kendi kaderine bırakılmıştır.
Depoda sipariş hazırlama süresi 75 saniyedir. 75 saniyenin üstünde kalırsanız, kuryelerle tartışmak zorunda kalırsınız. Çünkü onlar pirim usulü çalışmaktadır. Ve o siparişi, ölümüne yetiştirmek için 15 dakika süreleri vardır. Çoğu bu sebepten hayatını kaybetmiştir.
Ama olsun, bu Nevzat Aydın ve sermaye devletinin var ettiği patronlar için bir başarı örneğidir. Çünkü “Para insanca yaşamak için kazanılması gerekirken, insanlıktan çıkmanın aracı haline getirilmelidir!”
Serbest piyasa, emeğin sömürülmesi ve birilerinin servetine servet katmasıyla; işçilerin, emekçilerin kula kulluk etmesiyle karşılık bulur.
Sonunda şirketin nasıl kısa sürede bu kadar büyüdüğünün, kâr marjının patronlara sağladığı her nimetten, çalışanlarının payına düşen her zaman karın tokluğu olmuştur. Buraya kadarki süreç tabii ki emek-sermaye çelişkisinin ve hatta ayrılmaz birlikteliğidir.
Bu depolar genelde erkeklerin çoğunlukta olduğu yerlerdir.
Ben tek başına 1 yıldan fazla bu ataerkil iktidar ilişkilerinin çok sert geçtiği, işsiz kalmamak adına her türlü zorbalığa rağmen şikâyet hakkımı gizli tutarak çalışmaya devam etmek zorunda kaldım.
Kadınların bu sistemde daha çok çalışmak zorunda kaldıkları ve kendilerini anlatabilecekleri bir ortamın çok fazla yaratılmadığı için “sesini çıkartma ve işe devam et”ten başka bir karşılık bulamadım.
2 Ağustosta vardiya çalışma arkadaşı olan başka bir kadın arkadaşla tartışma olup, Depo Müdürü’ne vardiyaların değiştirilmesini rica ettiğimde, “Burada herkesin istediğine göre vardiya yapamam” diye reddedildi talep.
Hâlbuki onun birkaç gün öncesinde yine iki arkadaş işten kaynaklı birbirleriyle tartıştıklarında vardiyalarının revize edildiğini ve karşılaşmamaları için vardiya değişikliğine gidildiğini herkes biliyor.
Bu şirkette “İNSANSIZLIK” örneği çok fazla görülmüştür. Kavga eden insanların haklı ya da haksız olmasına bakılmaksızın ikisinin birden iş feshine gidildiği görülmüş ve duyulmuştur.
Ben bu depoda bir buçuk yıl boyunca hiçbir bayram, resmi tatilde izin yaptığımı hatırlamıyorum.
Durmuyoruz, daha çok çalışıyoruz. Çünkü birilerinin daha zengin olması gerekiyor.
Ben vardiya arkadaşımla işin stresinden ve yoğunluğundan dolayı kavga ettiğimi kabul ediyorum. Olay kameralar önünde ve iki kişinin gözü önünde oldu. Savunmamı da bu doğrultuda bir fiil tamamen olayı saptırmadan yaptım.
Bu 4857 Sayılı İş kanunu ve Çalışma Yasası’na göre karşı tarafın haklı fesih yapabilmesi için yeterli bir sebep olmasına rağmen Depo Müdürü işyerindeki arkadaşlara baskı ve tehditle hakkımda savunma almaya zorladığını öğrendim.
Buna sık sık başvururdu zaten. Hiç kimsenin vicdanına ve merhametine kalmaya niyetim yok benim.
Bizi birbirimizle kavga ettiren sebepleri göremeyen, sonuçlarıyla ilgilenen bir yönetim sorununa karşı bir İnsan Kaynakları ve Disiplin süreci sonunda işsiz kaldım. Nerdeyse bir robotlar silsilesi ile karşı karşıya kaldığımı düşünüyorum.
Tazminat hakkını gasp etmek için kavga etmenin yeterli bir sebep olarak gördükleri bir ülkede iş kanunu ve yasaların kimler tarafından ve ne amaçla yapıldığı, sermayenin ve patronların çıkarları için önünün ne kadar açık olduğu tüm emekçiler için bilinen bir sonuçtur.
Kod 29’la her an tehdit edilip, işsizlikle ve açlıkla terbiye etmenin yöntemi; işverenlerin ve iktidarın beraberce aldıkları kararlardır.
Darbelerin ve ekonomik krizlerin, salgınların bitmediği, bütün demokratik yapıların, kurumların kapısına kilit vurulduğu günlerden bu güne faturanın koşulsuz, şartsız çalışanlara kesildiği kapitalist bir sistemde kişiselleştirmeden kin ve nefret duygusuna kapılmadan sorumun cevabını bulmak istiyorum…
Yemek Sepeti yönetimine çağrımdır. Çalışanlarınıza karşı, biraz sorumlu ve duyarlı olmanız gerekmez mi? Yaşananların sonuçlarıyla ilgilenmekten çok nedenleriyle ilgilenseniz bütün bunlara ihtiyaç kalır mıydı?”