Ayşegül SANDIKÇIOĞLU yazdı: Bizi ve bütün ülkeyi kendi kendine yanmaya terk etmiş olsanız da, ülkecek kendiliğinden sönene kadar yanmaya terkedilmiş olsak da, gördük ki insanlar ormanını, yabanını, kurdunu, kuşunu, sincabını, kaplumbağasını, ağacını savunmak için bir gecede itfaiye olabiliyor. İtfaiye olurken soru sormayı ihmal etmedikleri de ortada. Her şeyi biz yapıyorsak siz kimsiniz?
Cehennem için çok da mistik inanışlara gerek olup olmadığını hepimiz cinnet bir ruh hali içerisinde yaşıyoruz bu aralar. Farkındaysanız toplumcak hepimiz cinnet halindeyiz… Uzun bir zamandır kadınlar, emekçiler, işliler, işsizler, sendikalılar, sendikasızlar, havama, suyuma, torağıma dokunma diyen ekolojistler ve yaşam savunucuları, kayyumlarla yerlerinden ve haklarından edilenler, KHK’lılar, bir ihbarla tutuklananlar, kapıları kırılarak operasyon yiyen üniversiteliler, kısacası gözünün üzerinde kaşı olanlar…
Yıllar önceydi unutamayız. İki ağaç için bunca tantana denilmişti ve ülkenin en aydınlık, yüzü en umuttan yana ve en nitelikli insan kitlesi çapulcu ilan edilmişti. Şimdi ise hangi iki ağaç? Çapulcular yitip giden milyonlarca ağacın şoku ve şaşkınlığı içerisinde. Ormanları madenlere kaptırmayalım derken, ruhsat avcıları ile canımızın yettiğince savaşırız derken, aynı anda çıkan yüzün üzerinde yangını çıplak ellerle söndürmeye çalışacağımız hiçbirimizin aklına gelmezdi. Gelmeliydi ama gelmedi. Bu topraklar bu anlamda (En kötüsünü düşünme anlamında) geliştiricidir zira. Nasıl oldu da akıl edemedik?
3 Ağustos itibariyle Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli ülkede 38 ilde çıkan 163 yangının 152 tanesinin söndürüldüğünü söylüyor. Bu oldukça iyi bir başarı ve iyi bir rakam. Ama sorun şu ki, vatandaşlar hala daha “Buraya uçak gönderin” çığlıkları atıyor. Bakanların ve bürokrasinin hala unuttuğu bir şey var, sosyal medya. Sosyal medya susmuyor. Hatta sosyal medya konuşanları da unutmuyor.
Mesela AKP’li Belediye Başkanı Mehmet Özeren dedi ki:
“ Evleri kullanılamaz hale gelen vatandaşlarımız için TOKİ tarafından 20 yıl ödemeli, istedikleri şekilde evler yapılacak. Çok eski evi olan vatandaşlar keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler” dedi. Gerçekten dedi. Hiç utanmadan ve hiç yüzü kızarmadan dedi. Biz bir felaketten daha çıkmamış insanlara “20 yıl ödemeli derken” nasıl utanmaz diye düşünürken o şahıs “Çok eski evi olanlar keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler” dedi.
Tüm toplum sivil savunmada, sıradaki savunma demokratik savunma!
Ülke çapında meydana gelen orman yangınları iktidarın, dolayısıyla da yüz yıllık devlet kurumlarının bu konudaki çaresiz basiretsizliğini ayan beyan ortaya çıkardı. İnsanlar hala daha evlerini, köylerini, ormanlarını, oradaki tüm canlıları çıplak ellerinde kazma küreklerle savunmak için çırpınıyor. Ve tüm bunlar, tüm bu çabalar sosyal medya ile her yere yayıldı. Eleştireniyle eleştirmeyeniyle Kurtuluş Savaşı anlatıları ile büyüyen bir nesil bugün adeta kendi döneminin Kurtuluş Savaşını görüyor ve yaşıyor. Resmi tarih kitapları yazar; “Ayaklarında çarıklarla savaştılar”. Bugün sosyal medya yazıyor;
“Ayaklarında ısıya dayanıklılıkla alakası olmayan terliklerle dev ateşlerle savaştılar”. Kadınlar kağnılarla cephane taşıdılar…. Kadınlar ellerinde çalılarla küreklerle ateşlere vurdular ‘sön artık, bit artık!’… Çocuklar taşıyabildiği cephaneyi taşıdı o küçük bedenleriyle… Çocuklar 5 litrelik 10 litrelik su şişeleriyle yardım çalışmalarına damla olmaya çalıştı bu ülkede…
Tüm ülke sivil savunmada evet. Asker yok. Azerbaycan askeri var ama Türk askeri yok. Evet harika bir sosyal medya esprisidir: “Acaba yangına su sıksın diye yangının önünde tomalara karşı eylem mi yapsak?” Yok çünkü. Her zaman ve en küçük toplumsal muhalefette karşımıza dikilen kolluk güçleri yangında yok. Kazdağları’nda ve daha birçok yerde ormana maden açmayın diyerek çadır kuranlara
karşı jandarma var ama yangında yok. İstiklal’de kadınlara su sıkan toma yok. Ama vatandaş kendi çabalarıyla su tankerleri arıyor.
Akıl almıyor. Ama insanın tek bir umudu var işte böylesi anlarda. Aklın almadığı yerde sorular sorulur. Soruluyor da zaten. Vatandaş akademisyenlerimizi ya da siyasetçilerimizi takip etmiyor belki evet. Peki ya takip ettikleri, sevdiği saydığı dizi oyuncuları, sunucular ya da magazinel ünlüler ne diyor bu işe?
-Yardım istedik diye devleti aciz göstermişiz. Devlet aciz değil hükümet olarak siz acizsiniz… Şevval Sam – Şarkıcı – Yasak Elma dizi oyuncusu
-Durdurulmuş bir yangın yok. Bu TRT geri zekalısının söylediği yalanlar ortalıkta. Aleni yalan niye söylenir onu gidip oraya sorun… Emre Kınay – Güneşin Kızları, Sevgili Geçmiş, Vurgun gibi dizilerin oyuncusu
-Günlerdir kendi olanaklarıyla yangın olan yerleri teşhis etmeye çalışıp yetkilileri yangın lokasyonlarına yönlendirmeye çalışan Şahan Gökbakar: “Ben yayını açıyorum ardından helikopter geliyor, ama artık mesele helikopteri geçti. Uçak lazım artık uçak, uçak, uçak… 116 bin kişi izliyorsunuz şu an. Şimdi herkes eline telefonu alsa, yetkili yerleri arasa…”
Daha nicelerini yazabilirim küçük bir tarama sonrasında. Hazal Kaya, Seda Sayan, Seren Serengil, Ece Erken, Kerem Bürsin, Hande Erçel, Demet Evgar, Hazar Ergüçlü, Halit Ergenç, İbrahim Çelikkol, Ezgi Mola, Farah Zeynep Abdullah… Takip etmiyor olabilirsiniz ama milyonlar ediyor. Ve bu insanların hepsi o milyonlarla beraber kocaman kocaman sorular soruyorlar. Hatta soru aşamasını geçip kendi uluslararası ve yerel yardım kampanyalarını başlatıyorlar. Ve hatta uluslararası yardım talep ettikleri için bir terörist ilan edilmedikleri kaldı. Ama görünen o ki, bu kimsenin umurunda değil. Açıktan bağırıyorlar: “Yönetemiyorsunuz ve beceremiyorsunuz…”
Halkın yardım talebini ünlü isimlere yapmak zorunda kalma çaresizliği
“Demet hanım lütfen Aydın’ı da duyurun Karacasu yanıyor yetişemiyorlar lütfen sesimizi duyurun Allah rızası için…”
Tüm sosyal medya bunlarla dolu. Büyük bir ateş cehenneminin içinde çığlık çığlığa günlerce devletin yetkili kurumlarından yardım isteyen ancak aradıkları yardımı bulamayan insanlar çaresizce ünlü isimleri harekete geçirmeye çalışıyor. Dizilerden, filmlerden, yarışmalardan tanıdıkları ünlü isimlere sarılıyor. Bütün bir köy, bütün bir belde, bütün bir şehir dolusu insanlar ve hayvanlar çığlık çığlığa bağırsalar da bu sesin hiçbir işe yaramadığını görüp adeta ünlü isimlere sarılıyorlar. Ve hepsi de duydu. Şu an sosyal medya acil koordinasyon ve kriz masası gibi çalışıyor adeta. Bize bizden başkasından fayda yok diyen herkes el yardımıyla yangın hem de orman yangını söndürmeye çalışıyor.
“İhtiyaç listesinden alabildiğimizi alıp araca ne doldurabilirsek desteğe gideceğiz”
“Marmaris Orhaniye’de bulunan teknemizi yardım – erzak taşımak, zor durumdaki insanları, çocukları, bebekleri karadan uzaklaştırmak için kullanmak istiyoruz. (Ve tabii hayvanları) Lütfen faydalanacak kişiler bana özelden yazsın.”
“Bu fireball’ların yangınla mücadelede faydası hakkında bilimsel bilgisi olanlar paylaşabilir mi, verimliyse alım ve dağıtım yapmak istiyoruz”
Birçok eğlence mekanı, bar, pansiyon yardım toplama merkezine dönüştürülmüş. Şaka gibi ama gerçek.
Peki, bu topyekun hayatta kalma mücadelesi atlatıldıktan sonra, bu büyük sivil savunma deneyimi geçtikten sonra sıra demokratik savunmaya gelmeyecek mi sanıyorsunuz?
Bizi ve bütün ülkeyi kendi kendine yanmaya terk etmiş olsanız da, ülkecek kendiliğinden sönene kadar yanmaya terkedilmiş olsak da, gördük ki insanlar ormanını, yabanını, kurdunu, kuşunu, sincabını, kaplumbağasını, ağacını savunmak için bir gecede itfaiye olabiliyor. İtfaiye olurken soru sormayı ihmal etmedikleri de ortada. Her şeyi biz yapıyorsak siz kimsiniz?