Bülent Tekin yazdı: “Herkes farkında, neler olduğunu biliyor. Bu gidiş(at) ‘gidiş’ değil, aslına bakarsanız gidişat da bir sır değil.”
Herkes farkında, neler olduğunu biliyor. Bu gidiş(at) ‘gidiş’ değil. Aslına bakarsanız gidişat da bir sır değil. Aklı başında her insan bu gidişattan memnun olamaz. Buna rağmen bir kesim zarar görür düşüncesiyle seyirci olmayı yeğliyor. AKP ve MHP’lileri ve onlardan beslenenleri kapsayan bir kesimse gidişattan çok memnun. Bu gidişatın freni patlamış tır olduğunu gören bir kesimse çok rahatsız. Sistemi ve gidişatı durdurmaya gücü yok. Öyle bir kurgulanmış ki ses çıkarana düşman, terörist yaftası vuruluyor. Ancak şu anda tek bir gerçek var, bu topraklarda yaşamak, yarınlarına güvenle bakmak oldukça zor.
15 Temmuz sonrasında darbe girişimini araştıracak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir araştırma komisyonu kuruldu, bir rapor hazırlandı. Nedense raporu yayınlamama, kamuoyuyla paylaşmama kararı alınıyor. Neden? 15 Temmuz nedir? Nasıl ve kimler tarafından planlandı? Kimler yaptı? Bu soruların cevabını bu topraklarda yaşayanlar bilmiyor. Mesela MİT Başkanı ve Genelkurmay Başkanı komisyona ifade vermiyor. Gerçek nedir? Bütün bunların bilinmesi lazım. Ancak, “gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır”, bu unutulmamalıdır. Bu hep böyle olmuştur. Bugün olmasa da yarın gerçekler ortaya çıkacaktır.
Sedat Peker, 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında, devlet eliyle sivillere kayıtsız Kalaşnikof dağıtıldığını ifşa etti. Bunu organize edenler arasında Süleyman Soylu’yu ve bazı AKP’lileri saydı. Peker, 15 Temmuz 2016 gecesi TRT binasına gelen dönemin Çalışma Bakanı Soylu’nun yanındaki kişilerde bu dağıtılan silahların olduğunu iddia etti. Eğer doğruysa, darbe girişimi öncesi silah dağıtmak ne anlama gelir? Tüm bu detaylar incelenmeye değmez mi? Eğer bu silah dağıtımı doğruysa bu silahlar nereden alındı? Kim, neden verdi? Bu silahlar kullanılmışsa, adli tıp incelemelerinde mermi kalibreleri ile silahlar uyuşuyor mu? Bu silahlar kime karşı ve neden kullanıldı? Daha birçok can sıkıcı soru sorabilirsiniz? Bu silah dağıtımı doğruysa birçok soru 15 Temmuz açısından aydınlatılmalıdır.
15 Temmuz 2016 akşamı nasıl bir askeri darbe girişimi gerçekleşti? Boğaziçi Köprüsü’nün tek şeridi akşam sularında birkaç tankla neden trafiğe kapatıldı? Ankara semalarından F-16’lar uçurulması, Meclis’in bir yerinin vurulması? Asker polis çatışması? Asker asker çatışması? İstanbul’un bazı yerlerinde askerlerin devriye gezmesi? TRT’nin bir grup asker tarafından ele geçirilmesi ve bir bildiri okutulması? Ve darbenin komuta kademesi, siyasi amaçları, bağlantıları, planları neydi? Tüm bu soruların yanıtları verilmiş değil.
İçinde bulunduğumuz cumhurbaşkanlığı sistemi bizi Merkez Bankası’nın rezervlerinin tüketilmesinden kadın cinayetlerine kadar birçok olumsuz durumla karşı karşıya bıraktı. Kendi imzaladıkları İstanbul Sözleşmesi’ni bile iptal ettiler. Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye’nin adı Burkina Faso ile birlikte anılmaya başladı. Kabil Havaalanı’nı koruma talebi günlerinde Afganistan’dan her gün çok sayıda mülteci elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’ye girmeye başladı. Bu konuda rejimin aydınlatıcı bir açıklaması da yok. General Kenan Evren döneminde Afgan vatandaşı binlerce kişi Kürtlerin yaşadığı topraklara yerleştirilmişti. Şark Islahat Planı’nın bir devamı gibi olan bu uygulama yerleşimcilerini bugün yaşadıkları toprakların sahipleri yapmıştır.
Bu topraklar bizleri “barış” kadar umutsuzluğa sürükleyen konularla doldurdu. Darbe girişimini yapanların açığa çıkarılması ve suçluların tutuklanması gerekir diye bir inanç içinde olan insanlar aniden sadece HDP ve dolayısıyla Kürtlerin tasfiye edilmesi durumuyla karşılaştılar. Oysa bizler aynı topraklarda yaşayan, yürüyen, gören, duyan insanlardık. Gördüklerimizi ve aklımıza ters gelen durumları dile getirmek bile suç sayılan bir duruma geldi.
Bu ara biraz George Orwell okuyorum: “Mesele herkesin yasayı adil sanması değildir. Herkes zengin ile yoksula iki ayrı yasa uygulandığını bilir. Ama bunun ne anlama geldiğini kimse kabullenmez, herkes yasaya olduğu haliyle saygı duyulacağını varsayar, duyulmadığında da büyük bir hiddete kapılır… Herkes yüreğinin derinliklerinde yasanın tarafsız uygulanabileceğine, uygulanması gerektiğinde ve günün sonunda uygulandığına inanır. Yasa diye bir şeyin olmadığına, sadece iktidar olduğuna dair totaliter fikir hiç kök salmamıştır. Entelijansiya bile bunu sadece teoride kabullenmiştir…”
Ne diyeyim? “İyi yasalar (!)”