Mehmet ÖZGEN yazdı – 1951 TKP Tevkifatı’nda tutuklanarak yargılanan, Milli Belli’nin yakın mücadele arkadaşı, Türkiye Emekçi Partisi (1975) kurucularından, Mimarlar Odası eski başkanlarından Şaban Ormanlar’ın ölüm yıldönümü (14 Temmuz 2007) vesilesiyle…
Şaban Ormanlar entelektüel birikimi olan, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde özverili katkıları kadar Marksist hareketteki teorik tartışmaları da takip eden onurlu, dürüst bir insan ve kararlı bir komünistti.
Onu ilkin TRT televizyonundan hatırlıyorum. TMMOB Mimarlar Odası Başkanı olarak açıklamalarından. Mesleki sorunları arasında, toplumsal sorumluluk bilinciyle 12 Mart rejimini de eleştiren açıklamalardı bunlar. O günlerde çok farkında değildim bu eleştirilerin karşı çıkıştan öte taşıdığı ağırlığın. Sonradan Nuran Abla (Akşit), “Şaban’ın konuşmaları, hepimize moral ve güç veriyordu” dediğinde önemini daha iyi anladım..
Şaban Ormanlar, Mimarlar Odası Başkanlığını 1972’den 1975’e kadar sürdürdü. 1974’ten sonra Sultanahmet’teki Emekçi Bürosu’nda tanışacak, 1951 Tevkifatı’nda içeri alınan, 3 yıl hapis yattıktan sonra sürgüne gönderilen eski bir komünist olduğunu öğrenecektim..
1975’de Türkiye Emekçi Partisi’nin kurucuları arasında yer aldı. Partinin genel sekreterliğini üstlendi. O sıra partiye katılmamıştım. Kuruluştan kısa bir süre sonra, partide ayrılık yaşandı. Gençlik mücadelesi içinde kaldım. Bu süre içinde ayrılanlarla birlikteydim. 1976’da tekrar partiye döndüm. Anadolu yakasında örgütlenmeyi üstlendim. Bu sıralarda Şaban Abi Kartal’daki toplantılarımıza katılmaya başladı. Meğerse Pendik-Güzelyalı’da yakın komşuymuşuz.
Şerif Tekben, Köy Enstitülerinin öncülerinden. Bizim evin elli metre aşağısında, deniz kenarında evi* vardı. Bazen bu evin yanındaki küçük iskeleden denize bakarken küçük teknesiyle onun yaklaştığını görürdüm. Uzunca kır saçları, güneş yanığı yüzüyle bana Hemingway’in İhtiyar Adam’ını** hatırlatıyordu. Şerif Tekben kim? Diyarbakır-Dicle, Malatya-Akçadağ Köy Enstitülerinin kurucularından ve sonrada Akçadağ Enstitüsü’nün müdürü. Daha sonra İsmail Hakkı Tonguç ve diğer arkadaşlarıyla birlikte Köy Enstitülerinden uzaklaştırılan bir sosyalist. Kızı Günnur Ormanlar’la birlikte 1965 seçimlerinde, Kurtuluş-Nasırlı Eller Meclise adlı gazeteyi, üstelik kendi evinde çıkarıp Anadolu’ya dağıtımını sağlamış, her sayısı 50 bin basılan TİP’in köye giden bir yayınıydı.. Fakat MDD’ci oldukları için tasfiye edilecekti.
İşte bu Şerif Tekben Şaban Abinin kayınpederi, Günnur Ablanın babasıydı. Onu da tanımış oldum.
Ormanlar, 1940’lı yılların ikinci yarısında İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği’nin (İYTGD) ve Hür Gençlik Dergisi’nin faaliyetlerine katıldı. İYTGD’nin, sol hareketin tarihinde seçkin bir yeri var. Harçlar kampanyası, Nâzım Hikmet’in kurtuluşu için açlık grevi gibi eylemlerle ses getirmişlerdi. Laleli Çiçek Palas’ta düzenledikleri toplantının polis tarafından basılması, küçük bir derneği demokrasi mücadelesi tarihinde önemli bir konuma getirmişti. 1951 TKP Davası’ndan Şefik Hüsnü, Reşat Fuat Baraner, Mihri Belli, Sevim Belli, Şevki Akşit’le birlikte tutuklandığında Şaban Ormanlar Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü’nün son yılına gelmişti. Okulu ancak 7 yıl aradan sonra, son sınıfı en iyi dereceyle bitirerek okuldan mezun olacaktı.
Sakin görünüşlü, sabırlı, karşısındaki dinleyen, lafın gelişi anlamında değil, gerçekten dinleyen, eskilerin efendi dediği kibar, nazik bir adamdı. Bütün bu özellikleri aslında mütevazı kişiliğinin yansımasıydı da. Ve ama ilkeli ve kararlı bir devrimciydi. Saygı uyandıran bu özellikleriyle, gençleri anlayan, dinleyen, ciddiye alan biri izlenimi bırakmıştı bende. Bu yüzden Parti içinde ciddi meseleler olduğunda önce onunla konuşmayı tercih ederdim. Mihri Abi ile konuştuğumuzda, sonuçta birbirimizi anlasak da, tartışmanın bir gerilim an’ından geçmesi neredeyse kaçınılmazdı. Gerilimi azaltan ve iletişimi mümkün kılan Şaban Abinin tartışmaya müdahalesi olurdu.
Çoğu tartışmada, lafa öyle girerdi ki, söylemek istediğiniz şeyin onun anlatımında kamil bir ifadeye kavuştuğunu görürdünüz. Ortam sakinleşirdi. Mihri Abinin onu çok ciddiye aldığını, önemsediğini bu tartışmalarda fark ettim.
1979 sonunda hareket içinde bir çok sorun çıkmıştı.
Ülkede sıkıyönetim vardı. Buna rağmen katliamlar, siyasi cinayetler artarak sürüyordu. Can güvenliği yoktu. Adı konulmamış bir iç savaş yaşıyorduk. Bazı arkadaşlarla bu işin böyle gidemeyeceğini ifade etmeye başladık. Bir broşür yazmayı üstlendim. Üzerinde anlaştıktan sonra bu broşürü öncelikle Şaban Abiye verdim. Burada ifade ettiğimiz görüşleri tartışmak istiyoruz dedim. Tartışmanın sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesinde onun belirleyici bir rolü olmuştu.
Şaban Ormanlar entelektüel birikimi olan, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde özverili katkıları kadar Marksist hareketteki teorik tartışmaları da takip eden onurlu, dürüst bir insan ve kararlı bir komünistti.. 1991’de hapisten çıkıp yeniden Güzelyalı’daki Şerif Amcanın*** evinde buluştuğumuzda, Birikim Dergisi’nde 2 sayı yayınlanan Sosyalist Örgütlenmenin Teorik Öncülleri başlıklı çalışmamı okuduğunu ve iyi bir “Marksizm savunması” olduğunu söyledi. Bu övgüsü beni onurlandırdığı kadar şaşırtmıştı da. Çünkü bazı arkadaşlar yazıya istinaden “Sen Troçkist olmuşsun” şeklinde tepki göstermişlerdi. Şaban Abi onlardan daha eski kuşağın temsilcilerinden olmasına karşın farklı bir tutum ortaya koyuyordu.
Vedat Türkali 1951 Tevkifatı’ndan sonraki cezaevindeki bir anısını şöyle anlatıyor:
“Harbiye Cezaevi’ndeyiz, komünayı yasakladılar. Askerler cezaevi yönetiminde ustalaşmamıştı daha. 12 Eylül’den sonra Diyarbakır Cezaevi’nde Kürtlere uygulanan yönetim yanında çok çocukça sayılırdı. Bakın o günlere ait bir olay anlatayım:
Mutfağı kapatmışlar büyük kazanlara el koyuyorlar. Şaban Ormanlar diye ufak tefek bir mimarlık öğrencisi var. Binbaşı ile Yüzbaşı gelip mutfağa girdiler. Bir kocaman bakır kazana el koydular. O bizim minicik Şaban dikildi karşılarına; “Bunu alamazsınız!” dedi. İçimden gülmek geldi doğrusu. Çocuğu şöyle iteleseler kazana düşecek! Subaylar duraladı; Niye alamazmışız? Şaban dimdik; “Sorumlu olursunuz!” dedi. Gülmekten güç tutuyorum kendimi. Ama ne oldu biliyor musunuz? Binbaşı ile Yüzbaşı bir köşeye çekilip kısa bir fiskostan sonra dönüp kös kös çekip gittiler. Evet, sorumlu olmaktan korkmuş kazanı alamamışlardı. Genç öldü ünlü mimar Şaban Ormanlar. Tarihin onurlu ışıklarında yaşasın!’’
24 Haziran 2007’de, bir hafta önce kaybettiğimiz Hamza Özkan’ın anısına bir araya gelmiştik. Şaban Abi, Mihri Abi, Sevim Abla ve diğer arkadaşlar. Ertesi gün ben de ülkeden ayrılacaktım. O gece, Şaban Ağabeyin o aydınlık, epeydir göremediğim sevecen yüzü yeniden tazelenmişti zihnimde ve o tazelikte kucaklaşarak ayrılmıştım. 3 hafta sonra 14 temmuz 2007’de aramızdan ayrıldığını haber aldım.. Ve ilk kez geldiğim bir ülkenin, bütün ayrılıkların hüznüyle yürüdüm hiç bilmediğim sokaklarında. Hüznün en koyusu, onurlu, dürüst, kararlı sıfatlarını hakkıyla temsil eden bir devrimciyi, yoldaşı yolculayamamaktı.
O buluşma bir veda gecesi sıfatını kazanacakmış meğer..
Özlemle ve saygıyla anıyorum..
‘Tarihin onurlu ışıklarında yaşayacak’.
https://odatv4.com/vedat-turkali-son-romanini-kime-adayacak-0502131200.html
*İmece yoluyla ve emekli ikramiyesi ile yapılan bu evin mimarı da Şaban Ormanlar’dı.
** Ernest Hemingway’in İhtiyar Adam ve Deniz adlı romanındaki Kübalı balıkçı Santiago.
***Şerif Tekben 1983’te vefat etmişti.