Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV), raporuna göre işkence ve kötü muamele nedeniyle vakfa başvuranların yaşının 5’ten 70’e kadar ulaşırken, işkence gören her 10 kişiden dördü cinsel işkenceye maruz kalıyor.
TİHV, ‘2020 Yılı Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Raporu’, işkence ve kötü muamelenin boyutunu gözler önüne serdi. Raporda, işkence ve kötü muamele gördüğü gerekçesiyle TİHV’e başvuranların yaşının 5-70 arasında değiştiği belirtildi.
Rapora göre, 2020’de işkence gören her 10 kişiden en az dördü (yüzde 40,7) cinsel işkenceye maruz kaldığını ifade etti. 572 kişi işkence ve diğer kötü muameleler nedeniyle, iki kişi işkence ve diğer kötü muamele dışında kalan ağır insan hakları ihlalleri nedeniyle, 31 kişi ise işkence görenin yakını olarak TİHV’e tedavi, rehabilitasyon ve belgeleme talebiyle başvurdu. Başvuruların 12’sinde yaşanan veya tanık olunan işkence sürecinin ülke dışında gerçekleştiği tespit edildi.
Başvuruda bulunanların yüzde 62,5’ini erkekler, 36,5’ini kadınlar, yüzde 1’ini LGBTİ+’lar oluşturdu. İşkence gören başvuruların yüzde 3,4’ünü 18 yaş altındaki başvurular oluştururken raporda, “2020 yılında da 5 yaşından 70 yaşına kadar her yaştan insana işkence uygulanmıştır” tespitine yer verildi.
Sokakta işkence arttı
TİHV’e 2020 yılında başvuran ve Türkiye’de işkence gören 562 kişinin 507’si (%90,2) siyasi düşünce, kimlik veya eylemleri nedeniyle gözaltına alındıklarını belirtti.
Raporda, “Covid-19 salgını ve yasaklara rağmen açık alan ve sokaktan gözaltına alınan başvuru oranının 2020 yılında %61’e yükseldiği, evden gözaltına alınma oranının ise %26,6’ya düştüğü görülmektedir” tespiti yapıldı.
İşkence her yerde
Rapordaki diğer bir çarpıcı tespitse, TİHV’e başvuranların birden çok mekanda işkence görmeleri oldu. En çok işkence uygulanan alanlar, sokak ve açık alanların ardından, araçlar, emniyet müdürlükleri ve karakollar oldu. Başvuruda bulunanların gözaltı sürecinde birden farklı birimde işkence görmüş olmalarının, işkence fiilinin sürekliliğine ve yaygın olarak uygulandığına işaret ettiği de raporda vurgulandı.
Ayrıca 2020 yılında işkence gören her on kişiden en az dördünün (yüzde 40,7) cinsel işkence görmesi dikkat çekti.
Adli muayene sorunu
Rapora göre; 2020 yılında gözaltına alınan her dört kişiden birinin adli tıp değerlendirmesinin yapılamaması, kendileri hakkında rapor düzenlenmemesi; tutulma koşullarında temel güvencelerin ihlal edildiğine, işkenceye açık bir ortam oluşturulduğuna işaret ediyor.
Raporda, başvurucuların adli muayene sırasında yaşadıklarını kaydettiği ihlaller anlatılmıştı. Raporda ihlallere ilişkin şunlar sıralandı:
-101 başvuru adli muayene sırasında kolluğun dışarı çıkarılmadığını,
-129 başvuru adli hekimin yakınmalarını dinlemediğini,
-68 başvuru adli hekimin öykü almadığını,
-195 başvuru adli hekimin gerektiği gibi muayene etmediğini,
-173 başvuru adli hekimin yakınmalara göre muayene etmediğini belirtti.
Raporda bu verilerle ilgili, “2020 yılında gözaltına alınan başvuruların aktardıkları bilgiler; tıbbi değerlendirme sürecinde temel uluslararası düzenlemeler, İstanbul Protokolü ilkeleri, ulusal düzenlemelerin yanı sıra tıp mesleğinin etik ve mesleki standartlarının dikkate alınmadığını ve bu durumun sağlık alanında kalıcı bir sorun hâline geldiğini göstermektedir” değerlendirmesi yapıldı.
Çocuklarda işkence yaşı ortalaması 10, küçüğü 3 yaşında
Rapora göre, işkence gören 20 çocuğun, işkence gördükleri tarihteki yaş ortalaması 10 olurken, işkence gören en küçük çocuğun yaşının 3 olduğu tespit edildi.
Etnik ve siyasi nedenlerle işkence gördüğünü belirten çocukların tamamının anadilinin Kürtçe olduğu, sokağa çıkma yasakları sonrası Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesinde işkence fiiline maruz kaldıkları belirlendi.
Çocuklarda işkenceye yol açan olay 7 çocukta “etnik”, 6 çocukta “siyasi”, 4 çocukta “adli” 2 çocukta “diğer” 1 çocukta ise “sığınmacılık” olarak kaydedildi.
Çocukların 10’u gözaltına alındıkları saatin gece yarısı olduğunu (24.00-08.00) aktardı. Raporda konuya ilişkin şunlar ifade edildi: “Çocukların yaşadığı gözaltı ve ev baskınlarının da ağırlıklı olarak gece yarısında olması, hukuki süreç yerine keyfi ve fiili sürecin işlemeye başlatıldığına, korkutmak, cezalandırmak amaçlarının öne çıktığına işaret etmektedir. Hukuksal süreçler ilgili bilgiler, çocukların gözaltı süreçlerinde ‘çocuğun yüksek yararı’ ilkesine uygun hareket edilmediğine, keyfi ve hukuk dışı uygulamalara maruz kaldıklarına, usuli güvencelerin ihlal edildiğine ve en son çare olması beklenen özgürlüğünden kısıtlama kararları dışında başka bir seçeneğe başvurulmadığına işaret etmektedir.”
(Artı Gerçek)