Mehmet ÖZGEN yazdı – Bu partinin mafya liderleri ile, eski kontrgerilla artıkları ve Susurluk çetesi ile iç içe geçtiği, dolayısıyla, hem insanlığa karşı, hem de mafyatik suçların ODAĞI olduğu görünen bir gerçek. Peki, bunlar bilindiği halde, demokrasi düşmanı bu faşist partinin kapatılması neden demokrasi mücadelesi veren muhalefet partilerinin akıllarına gelmez…
Uzun bir zamandan beri MHP ve binde birlik Perinçek’in kontrgerilla partisi, HDP’nin kapatılması için kampanya yürütüyor. MHP merkezinde hazırlanan kapatma iddianamesini revize ederek yeniden AYM’ye sunup kabulünü sağladılar. Eş zamanda bu kampanyayı artık cinayet ve katliam girişimi İle bir üst aşamaya yükselttiler. Ancak geniş bir katliam gerçekleştirmeyi amaçlamışken parti binasında yalnız bulunan Deniz Poyraz’ı katlettiler. Devlet Bahçeli, bu katliam girişiminin tam hedefine ulaşamamasından duyduğu öfkeyi Deniz’e ve ailesine yöneltti. Partisinin grup toplantısında, ”Öldürülen Deniz Poyraz’ın kim olduğunu ben size söyleyeyim, PKK’nın kırsal katılım sorumlusu, şehirden dağa çıkmak isteyen PKK sempatizanlarını terör kamplarına sevk eden halkanın içinde yer alan milis işbirlikçidir” ifadeleri ile açıkça saldırıyı onaylayan, cinayeti haklı gösteren bir tutum sergiledi.
‘Savcıları göreve çağırmak’
İHD Eş Genel Başkanı avukat Eren Keskin, Bahçeli’nin, bu sözlerinin ‘’çok açık nefret suçu’’ olduğunu belirterek ‘’Bu, açıkça halkı kin ve düşmanlığa sevk etmektir. İnsan Hakları Derneği olarak bu suçun düzenlendiği TCK 216’dan suç duyurusundan bulunacağız.” açıklamasını yaptı.
Bahçeli’ye partisinin grup toplantısında yanıt veren HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, ”Katil hangi saiklerle cinayeti işlediğini açıklamışsa hükümetin küçük ortağı da bugün bu kürsüden Deniz Poyraz’ı hedef göstermiştir. Katille dil birliği yapmıştır. Adeta, neden daha fazla HDP’li öldürülmedi diye yakınmıştır. Bu ülkede HDP’ye oy veren milyonları hedef göstermiştir. Yeni cinayetlere kapı aralayacak bu söylemlere karşı savcıları göreve davet ediyoruz. Bu küçük ortağa haddini bildirecek var mı yürekli bir savcı?” ifadelerini kullandı. Ne var ki, savcıları Kılıçdaroğlu da sık sık göreve çağırıyor. Yolsuzluk, hırsızlık, soygun, mafya-paramiliter örgüt ilişkileri, Peker’in başta İçişleri Bakanı ile ilgili ve Binali Yıldırım ve oğlunun kokain bağlantıları olduğuna dair kuvvetli iddiaları, mafyadan para alan siyasetçiler, marinaya, otellere ‘’çökmeler’’, Sönmez Korkmaz vakası vb. Bütün bunlara dair ciddi kimi kanıtlar ortaya çıkmışken bile hiç bir savcı bir soruşturma açmadı. Çünkü çoğu, kirli işlerin, soygun ağlarının bağlantı merkezi olan sarayın savcıları. Hele hedefteki HDP’ye yapılan saldırıyı hiç soruşturmazlar. Yüzlerce suç duyurusu yapıldı. Kaç tanesi soruşturma konusu oldu ki? Hem bu savcılar, başta HDP olmak üzere, muhalif güçleri, öğrencileri, gerçekleri yazan gazetecileri, direnen, hakkını arayan işçileri, İstanbul Sözleşmesi için mücadele eden kadınları, cumhurbaşkanına hakaret suçu işlediği iddia edilen yurttaşları soruşturmakla görevli olduğu açık değil mi?
MHP insanlığa karşı suç ve suçların odağıdır
Aslında MHP’nin siyasal partiler yasası ve anayasa çerçevesinde yasaklanması için yeterince sebep var. Bu partinin mafya liderleri ile, eski kontrgerilla artıkları ve Susurluk çetesi ile iç içe geçtiği, dolayısıyla, hem insanlığa karşı, hem de mafyatik suçların ODAĞI olduğu görünen bir gerçek.
Peki, bunlar bilindiği halde, demokrasi düşmanı bu faşist partinin kapatılması neden demokrasi mücadelesi veren muhalefet partilerinin akıllarına gelmez… Akla getirecek onca neden ve gerekçe varken? MHP ‘’demokrasinin vazgeçilmez unsuru’’ mudur?
Muhalefet partilerimizin referans aldıkları Avrupa demokrasilerinde parti kapatmanın ortak kriterini şiddet, şiddeti savunma ve ırkçılık gibi suçlar oluşturuyor. Aralık 1996’da Avrupa Parlamentosu kararına dönüştürülen, Türkiye’nin üye olduğu Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen Venedik Komisyonu Raporunda, siyasi partiler yalnızca şiddet kullanılması savunması ya da şiddeti politik bir araç olarak kullanması durumunda kapatılabilir. Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve hoşgörüsüzlük de şiddet savunusunun belirli görünümleri olarak kabul edilmektedir.
Bu çerçevede MHP’nin siciline kısaca bakalım
-Türkiye tarihinde ilk kez bir parti genel başkanı, diğer birçok cinayete azmettirme, tehdit, baskın vb suçların yanı sıra çocuklarının annesini, en yakın arkadaşını öldürten mafya liderini hapiste ziyaret etti; özel af çıkartıp çocuk istismarcıları, tecavüzcüler ve kadın katilleri ile birlikte serbest kalmasını sağladı.
MHP genel başkanı ve partisi açıkça şiddet kullanan bir suç örgütü liderine bağrını açarak suç işlemiş olmuyor mu?
-Bu şahıs (Alaattin Çakıcı) Ana muhalefet partisi CHP’nin genel başkanı Kılıçdaroğlu’na ”seni kazığa oturturum” diyerek tehdit etmiş Bahçeli de arkasında durup ’’dava arkadaşım’’ diyerek tehdidi sahiplenmemiş midir?
-MHP tecavüzcülere de arka çıktı. Batman’da 18 yaşındaki İpek Er’e tecavüz edip
intihara sürükleyen Uzman Çavuş Musa Orhan’ın sosyal medyada bozkurt işaretiyle poz vermesine ses çıkarmamış, sadece televizyonda gösterilmesine karşı çıkmıştır.
-2015 yılında Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde duvarlara ‘’Türkün gücünü göreceksiniz, kanımız aksa da zafer islamın’’ şeklinde ırkçı yazılamalar yapan, üç hilal simgesi çizen, operayonlarda ‘’Allah ve Peygamber aşkına bu kafirleri öldürün’’ diyen, halka işkence ve katliam yapan “Esedullah Timi”nin mensupları ülkücü-islamcı değil miydi?
-2015’de düşürülen Rus savaş uçağından atlayan pilot Oleg Peşkov’u öldüren Alparslan Çelik MHP’li değil miydi? Kendisi gibi Suriye’de savaşan, Rus uçaklarının bombardımanında hayatını kaybeden MHP Fatih İlçe Başkan Yardımcısı İbrahim Küçük’ün cenazesine MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Genel Başkan Yardımcıları Celal Adan, Atilla Kaya, Semih Yalçın, İzzet Ulvi Yönter ile birlikte saf tutmadı mı?
-MHP, AKP gibi, daha doğrusu Saray çetesinin mensubu olarak Suriye’ye ülkücü-terörist göndererek savaş suçuna iştirak etmiş bir parti değil mi?
-Dahası MHP yönetiminde siyasi cinayetler işleyen katiller var. Savcı Doğan Öz’ün katili, suçunu poliste ve savcılıkta itiraf etmiş, sonuçta 4 kez idama mahkum edilmesine rağmen kontrgerilla marifetiyle Askeri Yargıtay’da yediye sekizlik oy çokluğu ile beraat ettirilen İbrahim Çiftçi var..
-1980’de DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’i öldüren, 7 TİP’li gencin işkenceyle katledildiği Bahçelievler katliamını Haluk Kırcı ve İbrahim Çiftçi ile birlikte gerçekleştiren faşist katil Ünal Osmanağaoğlu’nun ağabeyi ve suç ortağı Tamer Osmanağaoğlu da MHP yönetimde. 2014 yılında Ünal’ın cenazesinin en ön safında yer alan kişi de Devlet Bahçeli’ydi. Ünal Osmanağaoğlu Maraş katliamına da katılanlardan. Bu vesile ile MHP’nin bu katliamdaki rolünü de hatırlatalım.
-Resmi açıklamaya göre 111 kişinin öldürüldüğü Alevi ve solculara yönelik Maraş katliamı, MİT’in 17 Ocak 1979 tarihli raporuna göre, katliam planı MHP Maraş il yöneticileri ve Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) mensuplarının katılımı ile MHP Maraş il örgütünde yapılmıştı.
-Gazetecilere de saldırdılar. Gazeteci Levent Gültekin, 8 Mart 2021 akşamı Semih Yalçın’ın hedef göstermesinin ardından Halk TV’nin Bakırköy’deki merkez binası önünde yaklaşık 25 kişilik bir grubun saldırısına uğramıştı. Korkusuz gazetesi Yazarı Ahmet Takan, Devlet Bahçeli’ye yönelik eleştirileri sonrası MHP’liler tarafından hedef gösterilmiş ve 21 Kasım 2019’da evinin önünde yumruklu saldırıya maruz kalmıştı.
-15 ocak 2021’de Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a Ankara’da evinin önünde silahlı ve sopalı saldırıda bulunulmuş, bu saldırının ardından konuşan MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul vekili Semih Yalçın, Özdağ için ‘’Son olarak gereksiz yere Sayın Bahçeli’ye saldırdı. Bu saldırısı çok ağırıma gitti’’ derken ‘’Bu hareketin delisi çoktur. Talimat falan dinlemezler’’ ifadelerini kullandı.
-Yine Semih Yalçın, Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “HDP kapatılmalıdır” sözlerinin ardından sosyal medya hesabı Twitter’dan HDP’yi hedef alan açıklamalarında, “HDP/PKK kamilen itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsüdür” dedi. Bu ifade uluslararası hukukta insanlığa karşı suç tipi dahilinde değerlendiriliyor.
Ruanda’da 1993 yılında rejim yanlısı ve Hutu propagandası yapan yayın organı RTLM adlı özel radyonun 3 yöneticisi, Tutsi toplumuna, ılımlı Hutulara, muhaliflere yönelik etnik nefret ve cinayetleri kışkırtmak, Tutsi kökenlileri yok etmek için birlikte çalışmak gerekçeleriyle suçlanmıştır. Radyo yayını esnasında Tutsiler kastedilerek sık sık hamam böceklerinin öldürülmesi (itlafı) çağrısı yapılmıştır. 2000 yılında Ruanda için
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde bu RTLM temsilcileri soykırıma tahrik, yardım ve yataklık, insanlığa karşı suç tipine giren eylemlerle suçlandılar ve 27 Kasım 2007’de 30-32 ve 35 yıl cezaya çarptırıldılar. 14 Aralık 2009’da ise RTLM spikeri Valeie Bemeriki, Ruanda’daki bir yerel mahkeme tarafından soykırım eylemlerini kışkırtmadaki rolü nedeniyle ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Bahçeli ve partisinin, ‘’şanlı’’ dedikleri KANLI tarihlerinin bir devamı olarak, 80 öncesi doğrudan örgütleyip iştirak ettikleri, bugünse cinayet ve katliamları azmettirici, meşrulaştırıcı bir rol oynadıkları bilinen bir gerçek. Dahası Deniz’in katledilmesinde olduğu gibi, bu cinayet ve katliamları meşrulaştırma, haklı gösterme söylem ve propagandası yapıyorlar. Bahçeli’nin ‘’Öldürülen Deniz Poyraz’ın kim olduğunu ben size söyleyeyim..’’ şeklinde kurduğu cümle, aslında Deniz teröristti, onun için öldürüldü, bir görev yerine getirildi’ demekten başka bir anlam taşımıyor. HDP yöneticilerine, 6-7 yıl önceki şiddet içermeyen, sadece Kobane’de hükümetin desteklediği IŞİD katliamlarına karşı demokratik tepki çağrısı içeren açıklamalarını suç olarak gösterip kapatma davası açıyorlar. Peki, biz de geri gidelim.
MHP Trabzon Milletvekili ve Adalet Komisyonu üyesi Orhan Bıçakçıoğlu, 7 TİP’li gencin öldürüldüğü Bahçelievler katliamı hükümlüsü Haluk Kırcı ile Ankara Balgat katliamı sanığı İsa Armağan’ın 12 Eylül öncesinde yaptıkları tüm eylemleri, ‘sahiplendiğini’ söyledi. ‘‘Sahiplenmekse, Kırcı’yı, 12 Eylül öncesi yaptığı eylemlerden ötürü sonuna kadar savunuyorum’’ dedi. Yani açıkça katliamı savundu.
Hiç bir belgeye dayanmaksızın HDP’yi ‘’bir terör ve bölücülük yatağı’’ olarak niteleyen ve kapatma başvurusu yapan Bahçeli’nin kendi partisi MHP ise, baştan beri bir kontrgerilla partisi ve yukarıda anlatıldığı gibi, bir saldırganlık merkezi, mafya liderlerinin paratoneri ve bir katiller tarlasıdır. Dün bu tarladan yetişenler, kontrgerillanın tetikçileri olarak iş görüyordu. Şimdi ise Kürt halkına yönelik olarak kullanılıyorlar. Suriye’de, özellikle
Afrin’de sömürgeci ve ilhak politikaları uğruna cinayet, işkence, tecavüz vb suçları işliyorlar.
HDP’ye kapatma davası nedir?
Aslında amaç HDP’nin kapatılması değildir. Bunun hukuki dayanaklarının olmadığını onlarda biliyor. Üstelik, partinin kapatılması üçte-iki çoğunlukla alınabiliyor. Bunun dışında dava sürecinde AYM’de kapatma yönünde eğilim belirirse, HDP’nin kendini feshetmesi gündeme gelebilir. Bu durumda ise dava düşüyor. Çünkü Siyasi Partiler Kanunu’nun 108. maddesine göre, hakkında kapatma davası olan parti kendini feshederse dava düşüyor ve bu yolla siyasi yasak yaptırımı da ortadan kalkıyor.
Bunu söyleyen iki hukukçu var.
Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, konuyu şöyle açıyor:
“Siyasi Partiler Kanunu’nun (SPK) 108’inci maddesine göre, kapatma davası açıldıktan sonra, parti yönetimi, partinin feshine karar vermiş olsa bile, açılmış olan kapatma davası devam ederdi. Onun tabi sonuçları da kapatmaya neden olanlar hakkında siyaset yasağı da getiriliyordu. Anayasa Mahkemesi, SPK’nun 108’nci maddesindeki bu hükmü iptal etti. İptal edilince şu manzara çıktı:
Eğer parti yönetimi, dava devam ederken partinin feshine karar verirse, açılmış olan kapatma davası düşer. Dolayısıyla, ertesi gün aynı isimle aynı parti tekrar kurulabilir.
Anayasa’da şu hüküm var: Anayasa Mahkemesi tarafından temelli kapatılmasına karar verilen herhangi bir parti yeniden kurulamaz. Ama kapatma gerçekleşmeden, parti yönetimi, partiyi kapatırsa dava düşeceği için, ertesi gün o siyasi parti yeniden açılabilir.”
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Vahap Coşkun ise söz konusu uygulamanın AYM’nin 2010/112 kararıyla iptal edildiğini belirterek ‘’Parti feshedilir ve yeni bir partiyle yola devam kararı alınırsa hazine yardımı kesilir’’ diyor.
Peki nedir mesele?
HDP bir ittifak partisi olarak kuruldu, HDK’nin (Kongre’nin) partisel ifadesi olarak. HDK bürokratik bir aygıta dönüşmüşse de HDP ittifak partisi kimliğini sürdürdü. Türkiyelileşme bunun ifadesi. 2015’ten beri esas korkulan şey budur. Halkların ortak mücadelesinin temsiliyeti. Bu yüzden bir taraftan Türk egemenlerinin baskısı öte yandan Kürt milliyetçilerinin eleştirisi karşısında. Dahası HDP tüm ezilenlerden yana duruş sergileyen, tutum alan, Cumhur ittifakının yayılmacı, sömürgeci politikasına mecliste ortak olmayan bir parti. Son yerel seçimlerde izlediği stratejinin Cumhur ittifakına neye mal olduğu, yenilgide belirleyici rol oynadığı belli.
Bu nedenle, HDP’yi etkisizleştirmek, sürekli savunmada tutmak, hazine yardımından mahrum bırakmak, seçmen karşısında güvenirliğini aşındırmak, böylece mütedeyyin Kürtleri partiden koparmak, Cumhur ittifakının seçime yönelik temel politikası. Millet İttifakını, demokrasi güçlerini, MHP’nin başat rol oynadığı HDP’yi kapatma kampanyası üzerinden bölme, iltisaklı göstererek kriminalize etme edimleri de bu politikanın bir bileşeni.
Ağırlıkla MHP üzerinde durdum. Ancak diktatörlüğün temel bir bileşeni olduğunu unutmadan. Saray çetesi veya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen tek-adam yönetimi, faşist bir diktadır. AKP-MHP ittifakına dayanmaktadır. ‘Efendim AKP ya da Erdoğan MHP’ye mecbur kaldı. Aslında ‘Kürt sorununun çözümü için adım atabilir’ (Erol Katırcıoğlu) gibi AKP ve Erdoğan’a demokratik potansiyel atfeden değerlendirmeler, AKP’nin siyasal İslamcı-Osmanlıcı ideolojisini; yayılmacı siyasetinin, kuzey Suriye’de sömürgeciliğin faşist diktatörlüğü gerekli kılan faktörlerden biri olduğunu kavramamış olmaktır. Böyle bir anlayış ancak ‘celladını sevmek’le ya da “Stockholm sendromu” ile açıklanabilir. Gerçi ‘’Faşizmle uzlaşma olmaz, nokta’’ (Sezai Temelli) diyerek tepki gösterilmiştir ama bunca katliamdan, tasfiyeden, halk iradesinin gaspından sonra HDP içinden hala böyle seslerin çıkabilmiş olması da düşündürücüdür. Kürt sorununun faşizme karşı mücadeleden bağımsız demokratik bir çözümü yoktur.
**
Faşizme karşı mücadele bir hegemonya mücadelesi anlayışı içermeden başarılı olamaz. Bu da, faşizme karşı strateji ve taktiklerin, faşizmin devlet iktidarına yerleşmesi sürecinde kullandığı siyaset ve ideolojik propaganda ya da faşizmi başarıya ulaştıran taktikler arasında bir simetriyi gerektiriyor. MHP’nin kapatılması kampanyası bu açıdan hegemonya sağlamaya yönelik bir rol oynayacaktır. HDP, meclisin 3. büyük partisi olarak kapatma başvurusunda bulunma hakkına sahiptir. Bu, genel başkanları tehdit edilen, yöneticileri saldırıya uğrayan partilere de tavır almaya yönelik bir basınç oluşturacaktır. Kapatma kampanyası ile, geçmişi ve bugünüyle faşizmin içyüzünü, insanlığa karşı işlediği suçları teşhir etmek faşizme karşı mücadeleyi geliştirmez mi?
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/pervin-buldandan-bahceliye-yanit-1846456
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/kirci-ve-armaganin-eylemini-destekliyorum68687