Hasan KUL yazdı: Varlık Vergisi biraz değişik. Amaç üzüm yemek değil de bağcı dövmek sanki. Çünkü çıkarılan kanun örtük biçimde Lozan’da “Azınlık Statüsü” verilmiş kesimlerin sermayesine amiyane deyimle “Çökmek”.
“Cumhurbaşkanlığı kararı ile çıkarılan Varlık Barışı, yine bir Cumhurbaşkanlığı kararı ile altı ay daha uzatılmıştır.” Televizyonda bu haberi duyan ve elindeki 99’luk tespihini çeken babaanne söylendi, “Barış iyi bir şeydir, iyi ki uzatılmış, ne yani savaş mı olacaktı bu zamanda Allah muhafaza!” Torunu belli okumuş yazmış biriydi, duyulmaz bir sesle “Al, beş paralıkta bundan.” dedi.
Varlık Barışı’ndan ne anladığımı televizyondaki allamelerden öğrendiğim kadarıyla size anlatacağım. Ben önce “Varlık” kavramının çağrışımlarıyla sizinle biraz sohbet edeyim. Bakmayın yetmişi devirdiğime, ben “Yaprak” dergisine yetişmedim. Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday’ın çıkardıkları iki sayfalık şiir edebiyat dergisini yıllar sonra “Yarın” dergisi ek olarak verdiğinde gördüm, okudum. Biz “Varlık” kuşağıyız.
Şimdi bazılarınızın kafası karışacak, “Hoca’nın kafası bulandı herhalde şimdiye kadar 68 kuşağındanım diyordu, şimdi de Varlık kuşağını çıkardı”. Duydum ne dediğinizi. Yalan değil 68 kuşağındanım ama ders kitabı dışında kitap-dergi okumaya başladığımızda Yaşar Nabi Nayır’ın çıkardığı Varlık Dergisi ve çok ucuza çıkardığı “Varlık Yayınları” vardı. Akşehir Öğretmen Okulu’nda düzenli olarak Varlık Dergisi alır her yazısını okurdum. Orhan Kemal, Oktay Akbal gibi birçok yazarımızı Varlık sayesinde tanımış ve sevmiştim. Varlık yayınlarının kimi kitapları bir liraya satılırdı, arkadaşlarımla yayınevinden çok sayıda kitap aldığımızı anımsıyorum. Burada sevgili Abitter Koç’u özlemle anıyorum.
Akşehir Öğretmen Okulu’nda, benim dünya görüşümün oluşmasında, toplumsal mücadelede duracağım safın belirlenmesinde çok emeği geçen öğretmenlerim oldu. Bunlardan biri de Tarih öğretmenim sevgili Cahit Yarış’tı. Cahit öğretmen bize resmi tarihte olmayan bir yakın tarih bilgisi verdi: 1942 yılında çıkarılan Varlık Vergisi. Malum savaş yılları, Türkiye her türlü baskıya rağmen Milli Şef İsmet İnönü’nün basiretli politikasıyla savaşın dışında kaldı ama bir yandan da her an savaşa girebilecek biçimde hazırlık yapıyordu. Buraları geçelim, çünkü burada üstlenilen özveri ayrım yapmadan tüm halka yayılmış durumda. Kurtuluş Savaşı sırasında çıkarılan “Tekâfüli Milliye Kanunu” da özveriyi ayrımsız herkesten beklemiş.
Varlık Vergisi biraz değişik. Amaç üzüm yemek değil de bağcı dövmek sanki. Çünkü çıkarılan kanun örtük biçimde Lozan’da “Azınlık Statüsü” verilmiş kesimlerin sermayesine amiyane deyimle “Çökmek”. Nereden vardım bu sonuca? Çünkü, çıkarılan yasada “Eşitlik” ilkesine yer verilmemiş. Örneğin yakınlarda Arjantin’de bir yasa çıkarıldı ve belli bir miktarın üzerinde serveti olanlardan ayrım yapmadan artı bir varlık/servet vergisi alındı ve ekonomik kriz kısmen çözüldü. Ancak 1942’de çıkarılan yasa Türk kökenli ve azınlık kökenli ayrımı yapınca eşitsizlik orada başlıyor ve varlıklar el değiştiriyor.
Yılmaz Karakoyunlu’nun o dönemi anlatan “Salkım Hanımın Taneleri” romanından uyarlanan film ve dizilerde dönemin yaşam koşullarını ve yaşanan dramları görmemiz mümkün. Bu vatandaşlardan kimileri tüm varlıklarını yok pahasına satıp vergiyi veriyor, veremeyenler ise Aşkale’ye demiryolu inşaatlarında taş kırmaya gönderiliyor ve kimi yollarda, kimi ise ağır kış koşulları deneniyle oralarda hayatını kaybediyor. Bu yasa amacına ulaşıyor ve varlık/servet bir anda el değiştiriyor. Rastlantıya bakınız ki aynı yıllarda Almanya’da çok güçlü olan Yahudi sermayesi de başta Kurpp olmak üzere ari ırkının eline geçiyor. 6-7 Eylül 1955’i ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.
Ağustos-2016’da Türkiye Varlık Fonu kuruldu ve bu fona Botaş, Çaykur, Halkbank, TP/ Türkiye Petrolleri, Eti maden, TC. Ziraat Bankası, PTT ve Türk Telekom dahil edildi. Varlık Fonu bir anda Türkiye’nin en büyük sermayeli kuruluşu oldu. Amaç neydi kuruluşta? Devasa büyüklükteki kamu yatırımları tek bir merkezden yönetilecek, rantabl olacak ve bu fon teminat gösterilip kredi alınacak. Alanım ekonomi değil ama gazete okuyan TV izleyen bir yurttaş olarak bildiklerimi yazayım: Türk Telekom’un başına gelenleri anlatmaya gerek yok, dünyada en çok çayın içildiği ülkede Çaykur zarar ediyor. En büyük üç kargo şirketinden birine sahip olan PTT pandemi döneminde zarar etti. Ziraat Bankası kredi verdiği çiftçinin traktörünü haczederken Demirören gurubuna Doğan Medyayı satın alması için verdiği 780 milyon dolar krediyi geri alamadı.
Merak ettim araştırdım, dünyada bizim dışımızda başka Varlık Fonu oluşturan ülke var mı diye. Belki daha çoktur ama ben iki ülke gördüm: Norveç ve Katar. Niçin kurmuşlar bu fonu? Her iki ülkenin de devasa petrol ve doğal kaynaklardan gelen paraları var. Özellikle Norveç, ülkede yaşayan herkesin insanca yaşama olanaklarını sağladıktan sonra artan parayı fona aktarıp, “gelecekte insanların ne ihtiyaçları olabilir, bu kaynakları nasıl kullanabiliriz?” sorularını yanıtlamak amacıyla kullanıyor.
Varlık Barışı, kaynağı sorulmadan/araştırılmadan yurt dışında edinilen ya da yurt dışına çıkarılmış olan parasal varlıkların ülkeye getirilmesi için devletçe yapılan bir çağrıdır. Bizim mevzuatımıza göre yurt dışında edinilen varlıkları yurda getirebilmek için vergi ödemek zorundasınız. Ayrıca bunun kaynağını açıklamak belgelemek zorundasınız. Varlık Barışı uygulaması bu vergi yükünü ortadan kaldırmaktadır. Karşılaştırma amacıyla yazayım: İngiltere’de bir bankaya 5.000 pound yatıracağınız zaman bunun kaynağını sorar ve durumu polise bildirirsiniz.