Sevil KURDOĞLU yazdı: ‘’Polislerin önde yürüyen kadın işçileri dağıtmak üzere harekete geçmesiyle çatışma yaşandı. Polisler coplarla işçilere vuruyor işçiler de ellerindeki sopalarla polislere karşı koyuyordu.’’
15-16 Haziran işçi olayları diye bilinen, iki gün süren gösterilerin Türkiye’deki ilk ve en geniş katılımlı işçi direnişi olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Bu direniş 274 ve 275 sayılı yasalarda değişiklik yapmak amacıyla 3 Haziran 1970’te Meclis’e sunulan yasa tasarısını protesto etmek, geri çekilmesini sağlamak için başlatılmış olsa da asıl sebep: DİSK’in kuruluşuyla başlayan süreçtir. Bu süreç, Türkiye’de o zamana kadar görülmemiş genişlikte ve direngenlikte işçi mücadeleleriyle örülmüş, bu mücadelenin tam ortasında duran DİSK’in hem işçi sınıfı hem de toplumsal olarak etkinliğini arttırdığı bir döneme denk gelir. Bir başka şekilde ifade edersek: Türkiye’deki sınıf mücadelesi tarihi içinde dolaylı değil kendisi olarak ortaya çıktığı, işverenlere karşı verdiği mücadeledeki tutumu ve kazanımlarıyla kendine güveninin arttığı, yaşam koşullarını iyileştirdiği, bir bütün olarak sol muhalefet ve aydınlar arasında saygınlığının arttığı, ülkenin siyasal hayatında etkin bir faktör haline geldiği bir dönemdir. 12 Mart 1971 darbesini takip eden kısa bir süre için bu etkinlik geriye çekilmiş olsa da 12 Eylül 1980 darbesine kadar DİSK, toplum karşısındaki bu konumunu sürdürmüştür.
Yazının konusu 15-16 Haziran 1970 İşçi Direnişi ve kadın işçilerin bu direnişteki varlığı olduğu için önce DİSK üyesi sendikalar, DİSK’in üye sayısı, temel politikaları ve DİSK yöneticileri bağlamında kadın işçilerin yerine bakalım.
1967-70 DİSK üyesi sendikalar, DİSK’in üye sayısı ve yöneticileri
DİSK 1967 yılında beş sendika tarafından kuruldu. Bu sendikalar: Türkiye Maden İş, Basın İş, Lastik İş, Gıda İş, Türk Maden İş. (Türkiye Maden İş daha sonra yaptığı genel kurulda DİSK’ten ayrılma kararı alıyor.) 1. Genel Kurul’da DİSK üyesi sendikaların sayısı dokuza, 2. Genel Kurul’da on bire, Şubat 1970-Şubat 1973 dönemi yönetiminin seçildiği 3. Genel Kurul’da ise üye sendika sayısı on dörde çıkıyor. (1)
DİSK-AR’ın kısa bir süre önce yayımladığı çok kıymetli ve ihtiyaç duyulan bir çalışma olan ‘’DİSK Tarihi Kuruluş-Direniş-Varoluş 1.Cilt – 1967-75’’te ‘DİSK’in Üye Sayısı’ ara başlıklı kısımda şu ifadeler kullanılıyor: ‘’DİSK’in kuruluş aşamasında ve ilk yıllarında kaç üyesi olduğu sıkça tartışılan konulardan biridir.’’(2) DİSK’i kuran beş sendikanın liderlerinin verdiği sayılardan hesapla, ‘’Sendika liderlerinin verdiği bu sayılara göre, DİSK kurulduğunda 54 bin 500 aidat ödeyen üyeyle yola çıkmıştır…Bank-İş ile 5 bin 500 üyesi olduğunu beyan eden Kimya-İş’in kısa süre sonra katılımıyla ortaya çıkan DİSK’in üye sayısının 60 bini bulduğu söylenebilir. Ant dergisinin Nisan 1967’deki haberinde DİSK’in üye sayısı 84 bin olarak belirtilmektedir. Ayrıca Genel sekreter Kemal Sülker tarafından 11 Temmuz 1967 tarihinde Çalışma Bakanlığı’na yazılan 256 sayılı yazıda DİSK’in toplam üye sayısının 65 bin 730 olduğu görülmektedir.’’(3) Üye sayısı ve hesaplanmasına ilişkin çeşitli veriler verdikten sonra, ‘’DİSK’in Üye Sayısı’’ başlıklı bölüm, şöyle bitmektedir: ‘’Sonuç olarak DİSK’in kuruluşundaki üye sayısının oldukça sınırlı olduğu ve 1968-1970 döneminde üye sayısının 25 bin ile 40 bin arasında olduğu söylenebilir… 1970’lerin ikinci yarısında ciddi bir üye artışı elde etmiş ve üye sayısını 400 bine yaklaştırmıştır.’’(4)
Asıl öğrenmek istediğim kadın işçi sayısına dair bilgi edinmenin -en azından DİSK menşeli kaynaklardan imkansız olduğunu anlamak zor değil. Ancak, ‘’Tablo 9: 1967-70 Döneminde DİSK Üyesi Sendikalar’’(5) tablosundaki üye sendikalara baktığımız zaman kadın üye sayısının oldukça yüksek olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz sendikalar var. Örneğin listede Basın-İş, Gıda-İş, Turizm-İş, Bank-İş hatta Kimya-İş gibi sendikalarda yüksek sayıda kadın üyenin bulunduğunu tahmin etmek zor değil. Buna rağmen kadın üyeler hakkında erişime açık bilginin olmaması o dönemde bu bilginin derlenip, kaydedilmediğini gösteriyor olabilir. Yukarıda DİSK’in üye sayısının bile kesin olarak bilinmediğini dikkate alırsak çok da şaşırtıcı değil.
Yine DİSK kaynaklı açık, ulaşılabilir kaynaklardan görebildiğim kadarıyla, üye sendikaların yönetici kurullarının birleşimine dair bilgi yok. DİSK Genel Kurullarında Yönetim Kurulu’na seçilen isimlere ve temsil ettikleri sendikalara ulaşmak mümkün. 1. Genel Kurul’da 11 kişilik bir YK seçiliyor. Hepsi erkek. Mesela Maden-İş 2 kişiyle temsil ediliyor, ikisi de erkek. Bu belki anlaşılabilir, çünkü erkeklerin ağırlıklı olduğu bir iş kolu. Ama, Gıda-İş, Basın-İş (2 üyesi var yönetimde) ve Bank-İş’in temsilcileri arasında da kadınlar yok. 12 Mart 1971 darbesine kadar yapılan üç genel kurulda da bu durum değişmeden devam ediyor, yani DİSK Yönetim Kurulu’nda kadın üye göremiyoruz.
DİSK’in politikaları: Asgari ücret sosyal bir ücrettir, sosyal güvenlik, çalışma saati
DİSK’in kuruluşundan bu yana 54 yıl geçti. Kuruluşunu takiben işçilerin yaşamlarını iyileştirmek için ele aldığı sorunların bir kaçından kısaca bahsetmek istiyorum.
Asgari ücretin ne olduğu ve nasıl tespit edilmesi gerektiği ilk ele alınan sorunlardan biri, haklı olarak. Asgari ücretin nasıl tespit edilmesi gerektiğine dair bir rapor hazırlayan DİSK’in itirazları ve istekleri şöyleydi: 1) Asgari ücret işkollarına göre ayrı ayrı değil, bütün işkolları için aynı olmalı. 3) İşverenlerin ağırlıklı olduğu bölgesel asgari ücret komisyonları yerine merkezi ve tek bir komisyon olmalı. 4) İşçi tek başına, ‘sokakta kalmış bir insan’ değildir diyerek onun bir yandan toplumsal bir sınıfın üyesi diğer yandan aile yaşamında da toplumsal bir işlevi olduğunu belirtir. ‘’Bir aile reisi asgari olarak kaç liraya Türkiye’de geçinebilir ve üstelik bu aile reisi bir de ağır ve yıpratıcı bir işte çalışıyorsa bu miktar ne olmalıdır?’’ İşçi deyince erkek işçi anlaşılmaktadır ve asgari ücret erkek işçinin ailesini geçindirecek bir ücret olarak anlaşılmaktadır. 1960’ların ortalarında sanayi işçilerinin çoğunun erkek olduğunu düşünürsek, asgari ücretin işçi ailesinin geçimi üzerinden hesaplanmasının daha önce dillendirilmemiş ileri bir adım olduğuna şüphe yok. Ayrıca, aralarında işkolu, yaş, bölge farkı olmaksızın bütün işçiler için aynı, tek bir asgari/aile ücreti talebi elbette hane reisi kadın işçiler için de geçerli olacaktır. 5) DİSK’e göre asgari ücret gıda, konut, giyim, sağlık, yakacak ve aydınlanma gibi başlıca lüzumlu ihtiyaçların tek tek kuruşlandırılması ile bulunmalıdır. Tek tek sayılan bu ihtiyaçların işçinin ailesi ile birlikte değerlendirilmesi gerekir.(6)
DİSK sosyal güvenlik politikalarının en önemli kurumu olan SSK’dan devletin elini çekmesini talep etmiştir. 50 yıl önce öne sürülen bu talebin bugün ne kadar doğru olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. ‘’DİSK devletin Sosyal Sigortalar Kurumu’na beş kuruşluk katkısı olmadığını, tersine SSK kaynaklarından devlet hazinesine katkı yapıldığını belirterek bu durumu eleştirmiştir.’’…’’DİSK’e göre SSK işçilerin, işverenlerin ve bilim adamlarının üçlü yönetiminde yürümesi gerekir… ‘’…zararları asgariye indirmek için hükümetin SSK’dan elini çekmesi istenmiştir. SSK’ya yönelik eleştiri ve talep şu anlamlı ifade ile bitmektedir: ‘… İşçiler ancak yasa yapacak güçte oldukları vakit kendi çıkarlarını koruyacak döneme geçerler.’’’(7)
DİSK toplu sözleşmelerin merkezi olarak planlanmasını ve ücret politikasına ilişkin olarak imzalanmış en iyi sözleşmelerin incelenip ortak bir örnek sözleşmenin tespit edilmesini savundu. Bence burada, işçilerin tamamı için elde edilecek hakların en ileri, en mücadeleci ve güçlü kesiminin aldığı haklara yükseltilmesi amacı güdülüyordu.
Hafta sonu tatilini iki güne çıkarmayı ve günlük çalışma saatini 8 saate indirmeyi amaçlayan DİSK şöyle bir yöntem önerdi: ‘’Yeni yapılacak toplu sözleşmelerde ilk yıl için cumartesi çalışılmamak kaydıyla haftada 45 saat ve günde 9 saat, ikinci yıl için günde 8,5 saat ve haftada 42,5 saat, 3 yıl için ya da iki yıl sonra yapılacak toplu sözleşmelerde ilk yıl için haftada 40 ve günde 8 saat çalışılmasına fakat 48 saatlik ücret ödenmesi için mücadele edilmesine…’’(8) Avrupa’da işçi sınıfının 19’uncu yüzyılın sonunda elde etmiş olduğu 8 saatlik iş günü hakkı, burada 50 yıl sonra talep ediliyordu… Ancak, Türkiye kapitalizminin gelişmesi, işçi sınıfının ortaya çıkması ve tabii ki, Türkiye’de 19’uncu yüzyıl Avrupası’ndaki gibi sosyal demokrat partilerin olmaması bunun temel nedenlerindendir. Dolayısıyla, bu sebepler DİSK’in 8 saatlik iş günü ve haftada 5 gün çalışmayı gündemine almış olmasının önemini azaltmaz.
DİSK’in gerek Türkiye gerekse uluslararası siyasal gelişmelere karşı aldığı tavır da sol, sosyalist bir tavırdır. DİSK, kurucusu olan 4 sendikacının da içinde bulunduğu bir grup sendikacı tarafından kurulan TİP’e 12 Mart 1971 darbesinin ardından kapatılana kadar destek vermiştir. 1968’de Çekoslovakya’nın işgaline karşı çıkmış, Vietnam Savaşı’na karşı tavır almıştır. 1960’lı yılların sonlarına doğru sol ve sosyalist güçlere karşı gelişmekte olan militan dinci gericiliğe karşı çıkmıştır. Haziran 1967’deki 1. Genel Kurul’da alınan kararda, ‘’Toplum sorunlarımızın çözümlenmesi, demokratik sosyalist hukuk devletinin kurulması yolunda, işçi sınıfımız ve emekçi halkımız yanında yer aldıklarını sevinçle izlediğimiz ilerici gençlik ve toplumcu güçlerle, konfederasyonumuzun fikir ve eylem sahasında işbirliği yapması,’’(9) belirtilmektedir.
15-16 Haziran 1970 İşçi Direnişi’nin sebepleri
DİSK 1967-70 yılları arasındaki yoğun grev hareketleri, fabrika işgalleri ve işçi direnişleri ile başta İstanbul’da olmak üzere, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve yabancı sermaye ile ortak olarak kurulmuş olan önder sanayi kuruluşlarında ileri mevziler kazanmıştı. DİSK’i geriletemeyeceğini anlayan Türkiye burjuvazisi, arkasına bütün gerici güçleri de alarak Adalet Partisi eliyle 274 ve 275 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi yasalarında işçi sınıfına ve DİSK’e yönelik düşmanca değişiklikler yapmaya girişti. 29 Temmuz 1970’de AP grubunun çoğunluğuyla yasalaşan ve Meclis’ten geçen yasa sendika seçme özgürlüğünü kısıtlıyor DİSK’i işlevsiz hale getiriyordu: İşçilerin sendika üyeliğinden ayrılabilmesi için noter şartını getiriyordu -yani ayrılmayı, dolayısıyla Türk-İş’e bağlı sendikalardan ayrılmak güçleşiyordu; bir işçi sendikasının Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için o iş kolundaki sigortalı işçilerin 1/3’ünü temsil etmesi gerekiyordu; bir federasyonun kurulabilmesi için aynı işkolundaki sendikalardan en az ikisinin bir araya gelmesi ve işçilerin de en 1/3’ünü temsil etme zorunluluğu; konfederasyonların kurulabilmesi ve faaliyet sürdürebilmesi için de işkolundaki işçilerin en az 1/3’ünü üye yapmış sendika ve federasyonların olması ve Türkiye’deki sendikalı işçilerin en az işçilerin 1/3’ünün üye olması zorunluluğu; Sendika kurucusu olmak için de o işkolunda en az 3 yıl çalışmış olmak zorunluluğu; uluslararası kuruluşlara üye olmak hakkının en çok üyeye sahip federasyon ve konfederasyonlara verilmesi. (10)
DİSK daha yasa çıkmadan önce kararlı bir direniş iradesi sergiledi. Eylem ve etkinliklerini örgütlemek ve koordine etmek için bir ‘’Eylem Komitesi’’ kurdu. Sadece siyasilere yapılan ziyaretler, mektuplar ile yetinmeyip doğrudan eylemler planlandı. ‘’Fabrikalarda, bölgelerde, işçi mahalleleri ve kahvelerinde yapılan toplantılarla işçiler eyleme hazırlandı. Direniş, eylem ve grev yaşanmış fabrikalarda edinilen tecrübe ve örgütlenme becerisiyle eylemleri organize etmek üzere komiteler kuruldu. Kurulan bu komitelere ‘Anayasal Direniş Komiteleri’ adı verildi.’’(11) DİSK Genel Başkanı Türkler, 14 Haziran 1970’te yaptığı tarihi konuşmada, ‘’Bu kanunlara karşı direnişe geçmemiz gerekiyor’’ (12) dedi.
15-16 Haziran 1970
Hem Anadolu yakasında hem Avrupa yakasındaki DİSK’e bağlı pek çok fabrikada 15 Haziran sabahı üretim durdu. Bazı fabrikalardaki işçiler yürüyüşe geçerken diğer fabrikalardakiler ise işi durdurup fabrikanın önünde toplanarak, bir çeşit işgal eylemi ile geçirilmek istenen yasa tasarılarını protesto ettiler.
Anadolu yakasındaki işçilerin bir kısmı Ankara Asfaltı ve Kartal’a yürüdüler. Çayırova ve Tuzla’dan yola çıkanların hedefi yine Ankara Asfaltı ve Gebze’ydi. Avrupa yakasında da fabrikaların bulunduğu çeşitli bölgelerde: Eyüp ve Silahtar’daki işçiler Yıldız Tabya’ya yürüdüler. İstinye’deki fabrikalar işyerlerinin önünde protesto gösterisi yaptılar. Levent’teki fabrikalar bölgesel yürüyüşler yaptılar. Topkapı bölgesindeki fabrikalardan sokağa çıkanların bir kısmi Londra Asfaltı’na bir kısmı da Edirnekapı’ya yürüdüler. Bakırköy’dekiler Bakırköy içinde yürüyüş yaptılar. Direnişin birinci gününde çıkan en önemli olay Başbakan Süleyman Demirel’in kardeşinin ortağı olduğu Haymak fabrikasını işçilerin işgal etmesiyle çıktı. Askeri birliklerin fabrikayı kuşatması ile çıkan gerilim sonucu işçiler fabrikanın ofis kısmını tahrip ettiler. Bu olayın dışında, ilk gün aslolarak pek çok yürüyüş, iş durdurma, yerel gösteri ve konuşmalarla geçti. ‘’Eyleme ilk gün 117 işyerinden 70 bin işçinin katıldığı tahmin edilmektedir.’’(12)
16 Haziran’da işçiler sabahın erken saatlerinden itibaren sokağa çıkmaya başladılar. Kocaeli ve Gebze’de çok sayıda işçi şehir merkezine doğru yürüyüşe geçti. Topkapı’da toplananlar Eminönü’ne oradan da Taksim’e yürüyeceklerdi. ‘’Metal, ilaç ve gıda işçilerinin yoğun olduğu topluluğun önü bir kaç kes asker barikatı ile kesildi. Her defasında özellikle kadın işçilerin dirayetli tutumuyla tankların üstünden atlayan işçiler Valiliğin önünden Eminönü’ne ulaştılar.’’(abç)(13) Galata ve Unkapanı köprüleri açıldığı için işçilerin Taksim’e yürüme ve orada diğer yerlerden gelen işçilerle buluşma amacı gerçekleşmedi.
İstinye ve Levent üzerinden gelen işçiler Tekfen önüne geldiklerinde büyük bir kalabalığa ulaşmışlardı. Tekfen önünde polis tarafından yolları kesildi. ‘’Polislerin önde yürüyen kadın işçileri dağıtmak üzere harekete geçmesiyle çatışma yaşandı. Polisler coplarla işçilere vuruyor işçiler de ellerindeki sopalarla polislere karşı koyuyorlardı.’’(abç)(14)
Anadolu yakasında işçiler üç koldan yürüyüşe geçtiler… Birinci kol Otosan işçilerinin Üsküdar’a yürüyüşüydü. Ankara Asfaltı’ndan yürüyüşe geçen işçilerin yolu polis tarafından kesilince aralarında çatışma çıktı. Polisin silah kullanması askerin araya girmesine neden oldu, böylece barikatı aşan işçiler yürüyüşlerine devam ettiler. Yol üzerinde bulunan Üsküdar Tekel Fabrikası’na giren işçiler, Tekel işçilerini de yürüyüşe çağırdılar. Otosan işçi temsilcisi Mehmet Karaca olanları şöyle anlatıyor, ‘’… Benim de içinde olduğum temsilciler ve bir grup işçi Tekel’in sigara fabrikasına girdik. Sonraki yıllarda yıkılan bu fabrikaya girdiğimizde özellikle kadın işçilerde bir korku gördük. Fabrikanın kreşinde çocuğu olan kadınlarda bu korku ve telaş daha fazla kendini belli ediyordu. Yaptığımız konuşmalarla önce sakinleştirdik. Kreşte çocuğu olan kadınlara isterlerse çocuklarını alıp evlerine gidebileceklerini veya fabrikada kalabileceklerini söyledik… Yürüyüş amacımızın DİSK Türk-İş ayrımı yapmadan el birliği ile bu yasal değişikliği protesto etmek olduğunu söyledik. ‘Aramıza katılırsanız daha güçlü oluruz,’ dedik. Kreşte çocuğu olan kadın işçiler dışında herkes dışarı çıktı.’’(15)
Bir grup işçi Ankara Asfaltı’ndan Kadıköy’e yürürken, bir grup işçi de Bağdat Caddesi’nden Kadıköy’e yürüyüşe geçmişlerdi. Bu işçilerin önü Fenerbahçe Stadı’nın önünde kesildi ve polisin silahlı saldırısına uğradılar. Buradaki çatışmada üç işçi öldü.
O akşam sıkıyönetim ilan edildi. DİSK yöneticileri ve öncülük eden işçiler gözaltına alındı. ‘’Toplam 260 kişi hakkında 69 ayrı dava açıldı… İşçi ve sendikacıların dışında Dev-Genç’’lilere de ayrı bir dava açıldı… Kemal Türkler ve sendika yöneticilerinin bir kısmı üç ay tutuklu kaldı.’’(16) Çoğu Maden-İş, Lastik-İş ve Kimya-İş üyesi olmak üzere 44 işçi temsilcisi ve 999 işçi işten çıkarıldı, 131 işçi ise tutuklandı. (17)
15-16 Haziran, DİSK ve kadınlar
Direnişin olduğu tarihte DİSK üyesi sendikalardaki kadın işçi sayısını tespit etmek mümkün gözükmüyor. Yukarıda anlatıldığı gibi toplam işçi sayısını bile kesin olarak tespit etmek mümkün değil. Sadece yapılan hesaplamalar ve tahminlerden yola çıkarak, 1970 yılında DİSK’in üye sayısının 50 ile 60 bin arasında olduğunu söyleyebiliriz.
15-16 Haziran gösteri ve yürüyüşleri hakkındaki DİSK menşeli anlatımlarda üç yerde kadın işçilere atıf var. Her üç alıntıyı da yukarıda italik harflerle belirginleştirdim. Birleşik Maden İş menşeli alıntıda Otosan Temsilcisi’nin bahsettiği Üsküdar Tekel fabrikasındaki kadınlar Türk-İş üyesi. Dikkat çekici olan, DİSK üyesi işçilerin Türk-İş’e bağlı bir fabrikaya girip çoğu kadın olan işçileri yürüyüşe davet etmeleri, gösteriye katılıp katılmadıklarını bilmiyoruz. İlk iki alıntıda belirtilen işçi kadınların hangi fabrikalardan olduklarına ve sayılarına dair bilgimiz yok.
DİSK’in açılan arşivinde üye sendikaların yönetimlerine ilişkin bilgi mevcut değil. Ama herhangi birinin yönetiminde kadın/ların olduğunu zannetmiyorum. En azından 1973’e kadar -1967 ve 1973 arasındaki genel kurullara baktım- DİSK yönetiminde ya da genel kurulda seçilen üst organların hiçbirinde kadın üye yok. 1967-75 arasındaki ‘DİSK Çalışanları’ listesinde de 5 kadına rastlıyoruz, 1 hukukçunun dışında 2’si muhasebe çalışanı, 2’si de sekreter.
Yine aynı dönemde DİSK yayınları arşivinde kadınlarla ilgili bir tek broşür var: Ana ve Emekçi Olarak İşçi Kadının El Kitabı, 1976. Bu kitapçık kadın işçilere çok önemli bilgiler veriyor. Adı bugün kulağa yeteri kadar modern ve kadından yana gelmeyebilir. Ama başlığı ve içeriğinde çalışan kadınlar için haklar/talepler konuşurken hiç unutmamamız gereken bir şey var: Bütün çalışan kadınlar açısından, özellikle de işçi sınıfı kadınları açısından çocuk sahibi olmak, böylesine önemli bir sorumluluğu iş ile birlikte götürmek, baş edilmesi, üstesinden gelinmesi gereken en önemli sorumluluk ve zorluklardan biri. Bu kitapçık kadın işçilerin hamileliklerinden başlayarak son derece anlaşılır, kadına saygılı bir dille sağlıklı beslenmeden, hamilelik iznine, emzirme hakkından, işyerinde olması gereken kreşe kadar yasalarda var olan, eksik olup da genişletilmesi gereken ve olması gereken hakları anlatıyor. Bununla da kalmayıp bu haklar için mücadele edilmesini, işverenlerin bu sorumluluklarından kaçmalarına müsaade edilmemesini anlatıyor. Bugün de yararlılığını koruyor bence.
Sonuç
Sendikal hareketin ve DİSK’in bugünkü durumu şüphesiz çok farklı. DİSK’in, sendikal hareketin, sosyalist hareketin üzerinden 12 Eylül büyük bir zorbalıkla geçti ve sendikaları yeniden dizayn etti. Arkasından gelen sağcı iktidarlar ve 19 yıllık AKP iktidarı sarı sendikaların yanında siyasal İslamcı sendikaları büyüttü, kamu işletmelerinin büyük kısmında çalışanları anti-demokratik tedbirler ve hilelerle bu sendikalara mahkum etti.
DİSK yediği bütün darbelere rağmen ayakta kalma savaşı verdi ve ne iyi ki, ayakta kalabildi. Son zamanlarda, işçi sayıları çok olmamakla beraber pek çok işyerinde kararlı mücadeleler vererek DİSK’e bağlı sendikalara katılmak isteyen ve katılan işçiler var. Bunların sayısı daha da artacaktır. Eğer DİSK kadın işçileri kazanmak, sendikal mücadelede aktif kılmak istiyorsa sunduğu, vadettiği haklar daha iyi, daha yüksek bir ücretin ötesine geçmeli, yukarıda bahsettiğim, 1976 yılında yayınlanan broşürün ruhuna uygun talepler geliştirmeli: doğum izninin uzatılması, işyeri kreşleri, sağlık hizmetinden yararlanmanın koşullarının değiştirilmesi (işsiz kalanların da yararlanabilmesi gibi) gibi. Yaratıcı ve kadın işçileri kazanmanın olmazsa olmazı olan kapsayıcı talepler üretebilmeli. Bunlar hemen kazanılamayabilir. Ama propagandasının yapılması bile kazanmaya giden yolun başlangıcı olacaktır diye düşünüyorum.
Kaynakça:
https://arastirma.disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/10/DİSK_TARİHİ_CİLT_1_2_E-BASKI-SON.pdf s.289
(2): age, s.293
(3): age, s.294
(4): age, s.298
(5): age, s.288
(6): age, s.302-303
(7): age, s.308
(8): age, s.310
(9): age, s.328
(10): age, s.387-88
(11): age, s. 390
(12): age, s.395
(13): age, s.396
(14): age, s.397
(15): https://birlesikmetalis.org/maden_is/kitap/Dosya_15-16haziran.pdf s.371
(16): https://arastirma.disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/10/DİSK_TARİHİ_CİLT_1_2_E-BASKI-SON.pdf s.399
(17): age, s.402