301 maden işçisinin katledildiği Soma Katliamı davasında mahkeme adeta sanıkları ödüllendirdi. Avukat Can Atalay, Soma davası kararını değerlendirdi: Bu dava bitmedi. Hakimleri, savcıları tehdit edenler, Yargıtay da iş çevirenler hesap verecek”.
Soma’da 13 Mayıs 2014’te 301 maden işçisinin katledildiği, 162 işçinin yaralandığı iş cinayetinin davasında Yargıtay’ın bozma kararının ardından gerçekleşen yeniden yargılamada mahkeme kararını açıkladı. 4 Sanığın yeniden yargılandığı davada “Bilinçli taksirle öldürme ve yaralamaya neden olma” suçlamasıyla yeniden yargılandığı davada Soma Kömür İşletmeleri A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan 20 yıl, mühendisler Efkan Kurt ile Adem Osmanoğlu 12 yıl 6 ay hapis cezalarına çarptırıldı. Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Evinç ise beraat etti.
SiyasiHaber’e Soma davası sürecini özetleyen ve mahkemenin kararını değerlendiren Avukat Can Atalay, “Bu dava bitmedi. Türkiye’de bu dava pek çok başka mücadelenin esin kaynağı oldu ama bu dava açısından da burada hakim tehdit edenler, burada savcılara tehditte bulunanlar, Yargıtay’da iş çevirenler hesap verecekler. Soma’da 301 işçinin katili siyasettir. Soma’da 301 işçinin katili sermayedir. Soma’da 301 işçinin katili sarı sendikadır. bunların tümünü hakkınca hesap vermesi için bugün bir son değil, yeni bir başlangıç olarak kabul edebiliriz” ifadelerini kullandı.
Can Atalay’ın Soma Davasına ilişkin mahkemenin verdiği kararla ilgili değerlendirmeleri şöyle:
“Soma’da 301 işçinin göz göre göre ölüme gönderildiğine işverenin ve işveren vekillerinin sadece işçi canıyla ilgili sayı hesabı yaptığına hiçbir kuşkumuz yok. Nitekim iddianame dahi, olası kasıtla insan öldürmekten, 301 kere olası kasıtla insan öldürmekten ve 162 kere yaralamaktan düzenlenmişti. İddianameden bu yana yargılama aşamalarının tümünde bu gerçek daha da gün yüzüne çıktı, delilleri ortaya kondu, hiçbir kuşku kalmadı. Fakat hem sermaye sınıfı hem de sermaye sınıfını gözünden sakınan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı hem de o iktidarın içerisindeki özel bir ekip, Soma davasına çok yönlü müdahale ettiler.
İlk müdahale, olanı olduğu gibi anlamaya çalışan, tanıkları, sanıkları, aileleri, müştekileri dinlemiş olan, 301 işçinin ölümüne neden olan olayın başladığı yer olan U3’ü kendisi gören, U3’ün hemen üstündeki 340 nefeslik boyunda yukarıdan akmanın başladığı noktayı bilirkişinin nasıl bulduğunu kendisi gözleyebilen mahkeme başkanının vereceği karardan korkarak görevden aldılar. Önce tehdit ettiler, yemeyince görevden aldılar ve Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir dilekçe vererek dosyayı kilitlediler. Manisa Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçeyi, o dönem her şeyi içine doldurdukları Fethullahçı çetenin Soma’da sabotaj yaptığı iddiası diye anlıyoruz. Onun öncesinde önce bir Kürt işçiyi işaret ettiler. 340 nefeslik yolunda yanarak hayatını kaybeden bir işçi kardeşimizi. Doğrudan söylemeseler de sabotajı onun yaptığını ima ettiler.
Sonra Müge Anlı’nın programına katılan birilerinin Soma’yı yakmış olduğunu dile iddia ederek, Müge Anlı’nın programının kayıtlarının celbini istediler. Gezi direnişi döneminde açılan bir Twitter hesabını 301 işçinin ölümünden sorumlu göstermeye çalıştılar. Bütün bu yalan dolan içerisinde 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında buna sarıldılar. Mahkeme başkanının buna da boyun eğmeyeceği anlaşılınca, o dosya bir buçuk sene bekletildi. Mahkeme başkanı başka bir yere gönderildi. Elbistan’da son derece tartışmalı, daha cenazesi çıkarılmamış işçi kardeşlerimizle ilgili davada tartışmalı bir karara imza atan bir mahkeme başkanını buraya getirdiler.
Fakat Türkiye’nin bu koşullarında dahi AKP’nin adaletsizlik konusundaki ısrarlı politikasına karşın Yargıtay 12’nci Dairesi’ndeki 5 yargıç çıktı ve dedi ki; “Burada olası kasıtla insan öldürme suçu var”. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Ekim’de buna itiraz etmedi, Kasım’da etmedi, Aralık’ta etmedi. Ocak’ta heyete 3 AKP’li bürokrat, bir tanesi 7 Haziran 2015 seçimleri ile 1 Kasım 2015 seçimleri arasında Adalet Bakanlığı da yapmış olan bürokrat dosyaya getirildi. Milyonlarca sayfa belgesi olan ilk derece mahkemenin kararı 6094 sayfa olan bu dosyayla ilgili olarak bu yeni gelen 3 bürokratın bütün dosyayı 5 iş günü içerisinde incelediklerine inanmamız istendi. ve 5 iş günü içerisinde Eylül kararı olan olası kasıtla insan öldürmekten kurulan cezayı kaldırdıklarına inanmamız beklendi. Öyle bir gerekçe ki bu, üç buçuk sayfa. Yargıtay 12’nci Ceza Dairesi’nin bir önceki kararında görevli mahkeme başkanı ve üyenin muhalefet şerhleri ise 33 sayfadan fazla. Böyle bir rezillikle karşı karşıyayız.
Bu dava Türkiye’de işçi sınıfının kendi taleplerine sahip çıktığında kendi hakkı için ellerini toprağa basıp ayağa kalktığında neler yapabileceğinin geri bir göstergesi, yeni bir işareti, yeni bir kanıtıdır. Türkiye’de adaletsizlik artık arşa varmış durumda. Türkiye’de insanları ekmeklerini kazanırken göz göre göre ölüme gönderiyorlar. Türkiye’de işçi canı işletmelerin sarf malzemesi olarak kabul ediliyor, en ucuz maliyet kalemi olarak kabul ediliyor. Türkiye’nin eğer aydınlık bir geleceğe olacaksa ancak adaletle gerçekleşir, ancak sosyal adalet ile gerçekleşebilir.
Biz Soma davası mücadelesi içerisinde ekmeğini kazanırken kimse bir daha öldürülmesin diye mücadele ediyoruz dedik. Bunun da yeterli olmasa da bir kısım kazanım elde ettiğimizi not etmek isteriz tarihe. Fakat daha da ötesini gerçekleştireceğiz. Bu dava bitmedi. Türkiye’de bu dava pek çok başka mücadelenin esin kaynağı oldu ama bu dava açısından da burada hakim tehdit edenler, burada savcılara tehditte bulunanlar, Yargıtay’da iş çevirenler hesap verecekler. Soma’da 301 işçinin katili siyasettir. Soma’da 301 işçinin katili sermayedir. Soma’da 301 işçinin katili sarı sendikadır. Bunların tümünü hakkınca hesap vermesi için bugün bir son değil, yeni bir başlangıç olarak kabul edebiliriz. Öyle de kabul etmek gerekir diye düşünüyoruz.”