Korkut AKIN yazdı: Doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor. “Nihavent Hıçkırık”ın deneyimli kadın romanları yazarı Demet Altınyeleklioğlu, yaşanan çelişkiyi o denli güçlü anlatıyor ki, içiniz acıyor ister istemez, yüzyılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen.
Edebiyat tarihimizin hece veznini kullanan ilk kadın şairi İhsan Raif, zorlu, zorlu olduğu kadar sorunlu, bir o kadar da güçlükler içinde, ama hep başı dik, kararlı, güvenli biri… Kadın haklarının bırakın verilmemiş olmasını bilinmemesi, mücadele geleneğinin bulunmaması nedeniyle (tabii, bilinçli olarak cahil bırakılan toplumu da unutmamalı), erkek egemen toplum düzeyinin kadın konusunu, dinin de etkisiyle, görmezden gelmek herkesin kolayına geliyor. Öyle ki, vezir kızı olmasına, babasının önünde herkesin eğilip her ne derse kabul etmesine rağmen gerçekleri dile getirebilen İhsan Raif, daha çocuk denilecek yaşta düşürüldüğü tuzak nedeniyle haklarını koruyamıyor. İtirazlarını başta babası, sonra annesi hatta kardeşi dinlemiyor bile. Tek korku var: Mahalle baskısı. Ne derler sonra sıkıntısı. Dedikoduya malzeme olma kaygısı…
İçiniz rahatsa, insanların sizin için düşündüklerini umursamazsınız. Ya rahat değilse… Sorular birbiri ardına kasap çengeli misali diziliyorsa karşınıza; tıpkı satranç oyunundaki gibi karşınızdakinin hamlelerini düşünüp ona göre tavır alırsınız, ona göre hareket edersiniz.
İnce eleyip sık dokumak gerekir
Osmanlı’nın son döneminde, zaten “hafiye devleti” olmuş iktidarın altında herkes “gözünün altında kaşın var” gerekçesiyle tutuklanabilir, sürgüne gönderilebilir, hatta idam edilebilir. İnce eleyip sık dokumak gerekir. Yeniliklere yer yoktur yaşamda. Hele ikinci sınıf bile görülmeyen kadınların söz hakkı hiç yoktur. Kimse onlara düşüncesini de sormaz, önerilerini de. 13 yaşındaki bir çocuğun sığınabileceği ana kucağı, baba gücü de karşısına çıkar tam da bu nedenle.
Nazırın kızıymış, sonunda cezaevi, işkence varmış diye düşünmeyen Mehmet Ali, bir şekilde girdiği konaktan kızı kaçıracakken çığlıklardan çekinip kaçar. Hayat da orada başlar… Eve hırsız girdiği sanrısı, bir şey çalınmamış olması nedeniyle hemen söner. Eve giren doğrudan bir odaya yönelmiştir. O odadaki kız, çocuktur daha, ama herkes inanır, o “uğursuz”un kızın yavuklusu olduğuna ve kapıyı gizlice açtığına (öyle olmadığını, nasıl geliştiğini okuyunca hayretler içinde anlayacaksınız). Baba Köse Mehmet Raif, dürüstlüğü ve namusluluğuyla tanınan, padişahın da bu erdemleri nedeniyle azletmediği bir nazırdır. Ancak dürüstlük ve namuslu olmak yetmez ki haklılık ve doğru tavır için. Mahalle baskısı, dedikodu olasılığı ve saray çevresindekilerin ayak oyunlarına karşı etik davranmasını önler. Kızını harcar bir anlamda, sırf “koltuk” uğruna.
Doluya koysan almıyor…
…boşa koysan dolmuyor. “Nihavent Hıçkırık”ın deneyimli kadın romanları yazarı Demet Altınyeleklioğlu, yaşanan çelişkiyi o denli güçlü anlatıyor ki, içiniz acıyor ister istemez, yüzyılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen.
“Hürriyetin aşkına esir olan” İhsan Raif’in gücü, birbiri ardına sıralanan yalanları aşmaya yetmiyor. İnsana güvenin neredeyse hiç olmadığı, ülkenin (aslında dünyanın da) içinde bulunduğu kaos nedeniyle kimse kimsenin derdiyle de ilgilenemediği için ilk akla gelen; dedikoduların artmasına engel olmak için o yalana inanmak ve bir yaşamı yangına atmaktır. Olan tabii ki kıza olacaktır. Hem kadın dediğin nedir ki, erkeğin hizmetçisi, elinin kiri… Erkek ne derse o olur. Ama kendileri de o yalanın altında kalıp ezileceklermiş, ne gam, günü kurtarmak önemlidir.
Günümüzden ne farkı var?
Sahi, günümüzde de aynı değil mi? Sadece kadın erkek ilişkilerinde değil, siyasi hayatta da benzer durumlar yaşanıyor. Birileri -kendilerinin bile inanmadığı bir yalanın peşinden- tüm ülke insanlarını ateşe atıyor, ses çıkaran olmadığı gibi bağımsız ve tarafsız olduğuna inanılan adalet mekanizması de işlemiyor. Yaklaşık 140 yıl geçmiş aradan, teknoloji gelişmiş, birçok şey değişmiş, ama toplum -özellikle de erkek egemenliği- iktidarını sürdürüyor.
Akıcı diliyle sarıp sarmalıyor
Demet Altınyeleklioğlu, akıcı dili, iyi anlatımı ve mükemmel kurgusuyla bir yaşamı karlı bir kış gecesinde, sıcak bir sobanın başında iki-üç saatlik bir sohbete sığdırıyor. Yazar, gerek romanlarının içeriği gerek mesajları gerekse güçlü betimlemeleriyle kutlamayı hak ediyor.
Bu romanın gerçek bir yaşam öyküsü olduğunu belirten Altınyeleklioğlu, adlarını sıralamanın bile sayfalara sığmayan şiddet mağduru katliama kurban giden kadınlara adadığı bu romanın bir “melek esintisi” olmasını diliyor. Kadınların haklı isyanında yanında olduğunu yalın bir dille, kalın harflerle yineleyen Altınyeleklioğlu, sunuşunu “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” sözleriyle tamamlıyor.
…küçük bir not:
“Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime” hemen hepimizin bildiği, etkilendiği, mesajıyla da herkesi kendince bir yerlere taşıyan dizeler. Roman, İhsan Raif’in bu etkileyici dizelerini besteleyen Serkis Efendi’nin bilinmeyen öyküsüne de yer veriyor. O dizeleri ve güftesini roman boyunca içinizden de olsa yineleyeceğinize eminim.
Nihavent Hıçkırık, İhsan Raif’in Romanı
Demet Altınyeleklioğlu
Kırmızı Kedi
Mart 2021, 555 s