Gülseren PUSATLIOĞLU yazdı – Kurultayda ilk bakışta görünen feministler sosyalistler saflaşması bir bakıma yanıltıcıydı… Sonraki yıllarda görüldü ki, Kurultay’da karşı pozisyonda olan çoğu sosyalist kadın feminist hareket içinde yer alarak, kendisine feminist demeye başladı ve bağımsız kadın hareketinden yana olanlar süreçten güçlenerek çıktı.
19-20-21 Mayıs 1989 tarihinde, İstanbul’da Beşiktaş Anıl Düğün Salonu’nda 2500 civarı kadın kurultayda bir araya geldik. Çok heyecan vericiydi. Gerçekten de 70’li yıllarda coşkun kalabalıklara tanıklık ederken, 12 Eylül ile kesintiye uğrayan yıllardan sonra tekrar böyle bir kitleselliğe tanıklık etmek çok heyecan vericiydi. Bir de yıllarca açık alanda görüşemediğimiz Türkiye’nin değişik şehirlerinden gelen kadın yoldaşlarımızla/ feminist yol arkadaşlarımızla kucaklaşmak çok ama çok keyifliydi. Hepimiz kıpır kıpırdık!
1989 yılı Sovyetler Birliği’nde Glasnost politikalarının uygulamaya başlandığı, iki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya ilerleyişin sancılarının çekildiği ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından uluslararası yeni siyasi gelişmelere kapı aralayan yepyeni bir dönemdi.
Aynı yıl Türkiye’de Mart, Nisan, Mayıs aylarında “bahar eylemleri” olarak anılan grevlere tanıklık ediyorduk. Bahar eylemlerine 1,5 milyona yakın işçi katılmıştı. İşçilerin direnişiyle hükümet işçi ücretlerine %140 oranında zam yapmak zorunda kalmış, 18 Mayıs’ta sendikalarla toplu sözleşme imzalamıştı. Bahar eylemleri, aynı yılın yaz aylarında kamu emekçilerinin sendikalaşma girişimlerine de ivme kazandıran temel etmenlerden biri olmuştu.
Reel sosyalizm deneyimlerinin sosyalist demokrasi tartışmalarıyla sorgulandığı bu yıllarda sosyalist harekette de 12 Eylül yenilgisi sonrası (BDTK -Kuruçeşme Toplantıları) sosyalist hareketin birlik tartışmalarını yürütülüyordu.
12 Eylül sonrasında ilk kitlesel miting 1987 yılında kadın hareketi tarafından gerçekleştirildi. Bu yıllar, “Dayağa Karşı Kampanya” ve 1989 “Cinsel Tacize Hayır/ Mor İğne Kampanyası”nın da etkisiyle bağımsız kadın hareketi/feminist hareket olarak yükselişe geçtiği yıllardı. Feminist hareketin sistem karşıtı gündem yarattığı, medyada görünürlüğünün arttığı, kadınların emek, beden ve kimliklerine sahip çıkarak kamusal ve özel alanda yaşadıkları cinsiyetçiliği sorguladıkları, feminizmle, bilinç yükseltme toplantılarıyla tanıştıkları, eylemlere koşuşturmalarla geçirilen yıllar, günlerdi bu dönem. Sosyalist kadın gruplarının Demokratik Kadın Derneği’ni(DKD) kurmasının yanı sıra, ayrımcılığa karşı farklı kadın derneklerinin kurulduğu; Feminist Dergi, Sosyalist Feminist Kaktüs Dergi Çevresi ve Kadın Kültür Evi’nde yapılan teorik tartışmaların da etkisiyle kadın sorununda farkındalık ve politik canlılık yarattığı bir dönemdi. Yeni Öncü dergisi de sayfalarını kadın sorunu ve feminizm tartışmalarına açarak gündeme dahil oluyordu.
12 Eylül’den sonrasında kurulmasının ardından demokrasi ve insan hakları mücadelesinde önemli bir yeri olan İnsan Hakları Derneği (İHD), farklı sosyalist çevreler için de ortak mücadele aracı olarak işlev görüyordu. İHD Kadın Komisyonu’nun Kadın Kurultayı çağrısının feminist, sosyalist kadın çevreleri, Kürt kadınlarına ve katılmak isteyen tüm kadınlara açık yapılmış olması kurultayın kitlesel olarak gerçekleşmesinin önemli nedenlerinden biridir. Kurultay için “Kadınların kadın olmaktan kaynaklı sorunlarını tartışmak, tanışmak ve seslerini yükseltmek” amacıyla çağrı yapılmıştı. “Yarın değil şimdi” sloganıyla mavi siyah renkte (mor renk değil) afişler İstanbul’da her yere asılmış ve kurultayda rozetler dağıtılmıştı.
Kurultayın hazırlık aşamasında İHD Kadın Komisyonu genişleyerek Özerk Kadın Kurultayı Düzenleme Platformu’na dönüştü. Kurultayın 6 aylık hazırlık aşamasında kimi feminist ilkeler tartışılmış, atölyeler biçiminde yapılması, erkeklerin katılmaması, hiyerarşik olmaması, herkese eşit söz hakkı verilmesi gibi konularda anlaşılamamış, erkekler kurultaya söz hakkı olmaksızın arka taraflarda oturmaları konusunda uzlaşılarak mutabakat sağlanmıştı.
19 Mayıs sabahı kurultay divanında yer alan Reha İsvan’ın yaptığı açılış konuşmasında “Atatürk’ün Samsun’a çıktığı güne denk gelmesinin anlamlı” olduğu cümlesini kullanması kurultayın gerilimli başlamasına neden oldu. Yine divanda yer alan Jülide Gülizar’ın mutfağından getirdiği çalar saati süre tutmak için kullanma ironisi de rahatsızlık yarattı. İki gün boyunca 70 tebliğ ve 150 kadar kadının konuştuğu kurultayda farklı kadınlık durumları, emek, beden ve kimlik politikalarına dair akademik, teorik, politik tebliğler sunuldu. Konuşmalar ise 3’er dakikalık süreye sığdırıldı.
Ne yazık ki, sosyalist ve feminist kadınların ortak düzenlediği kurultayda rekabetçilik, salonda üstünlük kurma hamleleri farklılıklara ve çoğulculuğa tahammülsüzlük dikkat çekiyordu. Tartışmalar esnasında, bazı sosyalist gruplardan kadınların kurtuluşu sosyalizmde gören vurgularını artırıp, feminizmi burjuva ideolojisi olarak değerlendirmeleri, yükselen sesler, işkence gören görmeyen tartışmalarına kadar sığlaştırma, ortamı saflaştırdı. Bir yanda “kadınlar vardır” sloganı, bir yanda “kadın erkek el ele özgür günlere“ sloganları atılıyordu. Oysa feminist hareketteki kadınların çoğunun geçmişte sosyalist gelenekten gelen kadınlar olduğu bilinmesine rağmen… Bir travesti arkadaşın konuşmasının engellenmesi, Nazım Hikmet’in şiirlerindeki cinsiyetçiliği dile getiren kadın arkadaşın sloganlarla konuşmasının engellenmesi gibi tahammülsüzlükler yaşandı.
Kurultayın ikinci günü ise söz isteyen kadınlar varken, bir erkeğin kürsüye çıkıp mikrofonu ele geçirmesi ve divanın erkeklerin konuşturulmaması kararına rağmen bu erkeğe söz vermesi nedeniyle, bir grup feminist bu durumu protesto ederek divana okunması için metin sundu. Fakat divan metni okumadı. Tebliğ sırası gelen konuşmacı kürsüde bu metni okumak isteyince, divan üyesi Jülide Gülizar kürsüde metni okuyan arkadaşın elinden metni alıp oracıkta yırtıverdi! Bunun üzerine feministlerin çoğu ve bazı sosyalist kadınlar “kadınlar vardır” şarkısıyla salonu terk etti.
Biz Kurtuluşçu kadınlar (o tarihlerde henüz kendimize feminist demiyorduk, ama feminist kampanyalarda aktif yer alıyorduk) feminist arkadaşların protestosunu desteklemiş olmamıza karşın, salondan ayrılmayı doğru bulmadık. Çünkü, sosyalist kimliğini öne çıkararak kadın olmaktan kaynaklı sorunlarını kapitalist sistemde gören kadınlar yanında, o salonda yüzlerce feminizme henüz ilgi duyan ama kendine feminist demeyen kadınlar varken onlarla teması kesmek bize doğru gelmemişti.
Kurultay’ın 3. günü Beşiktaş Yıldız Parkı’nda salonu terk eden feminist kadınlarla buluşan sosyalist kadınların bir kısmı bir platform diğer kadınlar bir platform olarak toplandı ve iki ayrı sonuç metni çıktı. Bizler de bağımsız kadın mücadelesinin gerekliliğini vurgulayan görüşün yanında yer aldık.
Her ne kadar sosyalistler feministler ayrışması gibi algılansa da ayrışma bağımsız kadın hareketinden yana olanlarla, kadın kurtuluş mücadelesini sınıf mücadelesine bağımlı kılmak isteyenler arasında oldu. Konferansa katılanların epey bir kesimi kendilerine feminist demeyen sosyalist kadınlar olsa da kadın hareketinin bağımsızlığının kadın hareketi mücadelesinin vazgeçilmez bir koşulu olduğunu savunuyorlardı. Sonraki yıllarda görüldü ki, Kurultay’da karşı pozisyonda olan çoğu sosyalist kadın feminist hareket içinde yer alarak, kendisine feminist demeye başladı ve bağımsız kadın hareketinden yana olanlar süreçten güçlenerek çıktı.