SEÇTİKLERİMİZ- Murat Yetkin Yetkinreport.com’a yazdı: Erdoğan, kendi koyduğu bir kuralı daha geri alarak 17 Mayıs’ta “açılmaya” geçecek gibi görünüyor. Belki ileride bu hatanın yol açacağı can kayıpları ve ekonomik kayıplar için de ayrı bir helallik ister.
Anayasamızda hala yazılı olan laik, demokratik, sosyal hukuk devletinde yeri olmayan helallik konusuna girmeden önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hangi hatanın eşiğinde olduğunu söyleyeyim.
Cumhurbaşkanı dün, 14 Mayıs’ta, 17 Mayıs Pazartesi’den itibaren “normalleşmenin” başlayacağını söyledi. Sıradaki hata bu olacak.
Buna göre 16 Mayıs’ta yani yarın hastalığın bulaşma oranının günde 5 binin altına ineceğinden emin olması lazım. Öyle ya 26 Nisan’da “tam kapanma” diyerek delik deşik bir kapanma ilan ettiğinde normalleşme sınırı olarak günde 5 bin vaka sınırını kendi koymuş, biz de bunu ilk defa somut sınır olarak olumlamıştık.
Oysa Sağlık Bakanlığının 14 Mayıs verilerine göre vaka sayısı hâlâ 11,394. Demek ki Cumhurbaşkanı bunun iki günde yarısının altına döneceğine inanıyor. İsteyen gidip Sağlık Bakanlığı sitesine baksın, renkleri grinin tonlarına çevirmeselerdi, o haritada Türkiye’nin çoğu yeri şimdi kırmızı ya da turuncu görünecekti. Şimdi koyu gri, yeter ki kendimizi kandırmaya devam edelim.
Üstelik vaka sayılarındaki düşüşte test sayılarındaki düşüşün payı olabilir. Örneğin 29 Nisan’da başlayan kapanmadan bir gün önce günde 283 bin küsur test yapılmış, on gün sonra 7 Mayıs’ta bu sayının 251 bine düştüğünü görüyoruz. 14 Mayıs’taki test sayısı ise 203 bin olarak açıklandı.
Testi azalt, vaka da az görünsün
ABD Başkanlık seçimini kovitle inatlaşma yüzünden kaybettiğinin hâlâ farkında olmayan Donald Trump da böyle yapmıştı. Çok test yapıldığı için çok hastalık çıkıyor diyordu, o kafadaydı.
Zaten tam kapanma filan yoktu ortada. Önce -Sağlık Bakanı Fahrettin Koca değil- Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın talimatıyla camiler açıldı. Cumhurbaşkanının teravi namazları da evde kılınacak demesine rağmen Diyanet İşleri Başkanı onları da serbest bıraktırdı. Vatandaşlar 17 Mayıs’tan sonra uzatma olmayacağı müjdesini Sağlık Bakanından değil, önce turizm şirketleri sahibi olan Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’dan aldı. Aşılama önceliğinin turizm çalışanlarına verileceğini ise yine Sağlık bakanından değil, seçim bölgesi turizm merkezi Antalya olan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan aldık. Sonra turistin karşısına çalışanları “aşılandım, keyfine bak” maskesiyle çıkartma rezaleti çıktı, tepki üzerine geri alındı.
Erdoğan, kendi koyduğu bir kuralı daha geri alarak 17 Mayıs’ta “açılmaya” geçecek gibi görünüyor. Belki ileride bu hatanın yol açacağı can kayıpları ve ekonomik kayıplar için de ayrı bir helallik ister.
15 Temmuz’da “kandırıldık”, pandemide “helallik”
Cumhurbaşkanı aynı konuşmasında şunları da söyledi:
• “Kısıtlamalardan etkilenen esnaflarımızın bir kısmı ile turizm sektörümüze de bu zor dönemde ayakta kalabilmeleri için her türlü desteği vermenin gayreti içerisindeyiz. Buna rağmen sıkıntıya düşen insanlarımız, esnafımız, çalışanımız olduysa hepsinden helallik istiyoruz.”
Bunun anlamı “yetersiz kaldık, zararlarınızı yeterince telafi edemedik ama bunun hesabını bize kesmeyin” talebidir. Yani “sıkıntıya düşen insanlarımız, esnafımız, çalışanımız olduysa” Cumhurbaşkanı Erdoğan’a helal olsun diyecek, üstüne bir bardak su içecek, ilk seçimde de oyunu yine Erdoğan’a verecek.
Nasıl ki 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi ardından Erdoğan Fethullahçılar tarafından “kandırıldığını” söyleyerek “Rabbim ve milletim affetsin” dedi, şimdi de -sanki koronavirüs sadece Türkiye’yi vurmuş gibi “benden bilmeyin” diyor.
Helallik isteme yaklaşımın laik, demokratik hukuk devletinde yeri yoktur.
Din işlerini devlet işlerinin içine sokunca
Kaldı ki, Google’a “helallik istenmesi” yazınca karşınıza Diyanet İşleri internet sitesi çıkıyor. Din İşleri Yüksek Kurulu “helallik istenmesi” kavramını hangi başlık altında işlemiş biliyor musunuz? “Kul hakkı yemenin hükmü nedir? Kul hakkı nasıl ödenir?” başlığı altında. O madde de şu cümlelerle başlıyor:
• “Hz. Peygamber (s.a.s.), üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin, hak sahibi olan mazlumlardan helallik almalarını öğütlemiştir. Bunun yapılmaması durumunda hesap gününde haksızlık yapan kişinin salih amellerinin, haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verileceğini, eğer verilecek salih amel bulunamazsa o zaman da mazlumun günahlarının zâlime yükleneceğini belirtir.”
Görüldüğü gibi bu tamamen dini bir kavram. Din işlerini devlet işleri içine sokunca böyle oluyor. Helallik verilmemesi halinde “mazlumların” kul hakkını alması inananlar için ahireti, öbür dünyada hesaplaşmayı ilgilendiren bir konu.
Yazının tamamı için TIKLAYINIZ.