İzzet KOLDAN yazdı: Erdoğan’ın “En kısa zamanda Şam’a gidecek, Emevi Camii’nde namaz kılacağız” sözlerinin ardından kısa sürede Reyhanlı; Vahabi, Selefi ve paramiliter güçlerin kol gezdiği bir yer oldu. 11 Mayıs 2013’te ise Reyhanlı’da iki ayrı bomba yüklü araçlarla katliam gerçekleştirildi.
11 Mayıs 2013 tarihinde Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde eş zamanlı iki ayrı bomba yüklü araçla katliam gerçekleştirildi. Resmi kayıtlara göre 53 kişi hayatını kaybetti, 160’a yakın kişi yaralandı. Şehir merkezine yakın birçok ev, işyeri ve araç hasar gördü. Olaylarla ilgili dava Şubat 2018 tarihinde faillerinin cezalandırılmasıyla sonuçlandı. Türkiye yakın tarihinin en büyük katliamlarından biri olan bu davanın bu kadar kısa sürede sonuçlanması haliyle birçok soru işaretini de beraberinde getirdi.
11 Mayıs öncesi reyhanlı
2010 Kasım’ında Tunus’ta sebze ve meyve satıcısı üniversite mezunu bir gencin arabasına polislerce el konması sonucu, kendini ateşe vermesiyle başlayan “Arap Baharı” olarak adlandırılacak isyan dalgası, başta Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn, Suriye ve birçok Arap ülkesini etkisi altına almıştı. Olaylar kimi ülkelerde yönetimlerin değişmesine neden olurken Suriye’de ise iç savaşa dönüştü ve diğer ülkelerden farklı olarak günümüze kadar devam etti. Burada savaşın yıllardır devam ediyor olmasında birçok faktörün yanı sıra Türkiye’nin müdahalesi önemli rol oynadı. Oysa RTE’nin Başbakanlığı döneminde iki ülke arasında askeri, siyasi, diplomatik, ekonomik ve birçok alanda oldukça önemli gelişmeler yaşanmıştı.
Reyhanlı; sınır kenti olması nedeniyle 2006-2010 yılları arasında birçok sınır kenti gibi bu olumlu gelişmelerden ekonomik ve sosyal yönden en çok istifade eden bölgelerden biri oldu. Halkın önemli bir bölümünün Suriye halkıyla akraba olması, ayrıca Cilvegözü sınır kapısına sahip olması hem sınır ticareti hem karşılıklı ziyaretlerin güçlenmesini sağlamıştı. Uzun yıllar birbirlerinden uzak kalmış aileler, akrabalar yeniden görüşme olanakları bulmuştu. Suriye’de gıda, hayvancılık, akaryakıt, otomotiv ve birçok ürünün ucuz olması Reyhanlı insanı için kazanç ve iş kapısı oluşturuyordu.
2011 yılının Mart ayından itibaren Suriye’de olayların başlamasıyla birlikte Türkiye dış politikasına, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” diye ifade edilen politikası yön verdi. O güne dek yaşanan “kardeşlik ve dostluk” ilişkileri sona ermiş, bu politikanın yerini Türkiye’nin jeopolitik açıdan merkez ülke olması iddiasıyla aktif ve inisiyatif gücü yüksek etkin bir yaklaşım içeren müdahaleci politikası almıştı. “Yakın Kara Havzası” kapsamında değerlendirilen Suriye toprakları RTE’nin “En yakın zamanda Şam’a gidecek, Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı kılacak, Bilal-i Habeşi’nin Kabrinde, Süleymaniye Külliyesi’nde dualar edeceğiz.” söylemiyle müdahale alanı olacaktı. Tabii bu söylem büyük çoğunluğu AKP’ye onay vermiş ve Sünni Araplardan oluşan Reyhanlı halkı nezdinde sempati de yaratmaktaydı. Bu politikanın sonucunda dünyanın birçok bölgesinden gelen Vahabi, Selefi militanlar Reyhanlı’yı istila etmiş, sokaklar, evler, işyerleri paramiliter güçlerin kol gezdiği, can güvenliğinin olmadığı alanlar haline gelmişti. Şehir artık savaş alanına dönüşmüştü. İlk olarak 11 Şubat 2013 tarihinde Cilvegözü sınır kapısında bomba yüklü aracın patlaması sonucunda 4’ü T.C. vatandaşı 14’ü Suriye vatandaşı olmak üzere 18 kişi hayatını kaybetmiş, 24 kişi yaralanmıştı. Yaşanan bu olay daha büyük katliamların habercisiydi.
Patlama Sonrası
Şehir merkezinin kalabalık olmamasına rağmen patlamada onlarca insan ölmüş yüzlercesi yaralanmıştı. Harabeye dönmüş bir şehir, çöken ulaşım ve haberleşme sistemi… En acısı da insanlar hastanelere ulaştırılamamış, hastanelere ulaştırılanlara ise gerekli müdahaleler yapılamamıştı.. Bu nedenle kayıplar daha da attı. Önlenebilmesi mümkün olan katliam AKP’nin savaş politikası nedeniyle önlenmemiş, Suriye’ye müdahale etmenin gerekçesi olarak 53 insanın kurban edilmesine göz yumulmuş oldu. Olayın gerçek planlayıcıları ve ihmali olanlar ortaya çıkartılmadı.
Reyhanlı katliamı sonrasında yaşanan kaos ve ölümler, AKP’nin savaş politikalarının yaratacağı yıkımın ne denli büyük olacağının önemli bir göstergesidir. Bize düşen bu politikalara karşı barışı savunmak ve savaşa hayır demektir.
Katliamın 8’nci yılında ölenleri saygıyla anıyorum.