ARTI TV’de yayımlanan ‘Söz Sırası’ programının konuğu olan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, iktidarın salgınla mücadelesinin söz konusu olmadığına değinerek, “Bu koşullarda salgının yalnızca idaresiyle yetinen iktidar yaşam hakkımızı ihlal ediyor” dedi.
Şebnem Korur Fincancı Artı TV’de yayımlanan Söz Sırası programının konuğu oldu. Neredeyse çalışanların tamamını muaf kılan bir sokağa çıkma yasağı uygulamasıyla karşı karşıya olunduğuna değinen Fincancı, Nasıl sokağa çıkma yasağı bu? Asıl olarak küçük işletmelerin kapalı olduğu, günübirlik kazancı olanların işsiz kaldığı bir sokağa çıkma yasağı. Bu insanları evine kapattığımızda ardı ardına intiharlarla da karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü inanılmaz bir ekonomik krizle beraber insanlar çok zor durumda, açlık sınırı çoktan aşılmış durumda ve insanların kalacak yeri dahi yok” dedi.
“İktidar salgını yönetmemeyi seçiyor”
Sokağa çıkma yasağıyla birlikte sosyal ve ekonomik herhangi bir önlem alınıyor mu? Sorusunu soran Fincancı, “Hayır, alınmadığını görüyoruz. Gene ekonomik ve sosyal destekten yoksun bir durum söz konusu. Ve bunun adına ‘salgın yönetimi’ diyorlar. Aslında yönetmemeyi seçiyorlar. Salgınla mücadele söz konusu değil. Zaten salgınla mücadele değil, aslında en başında vaka ve hasta sayılarıyla ilgili tartışmayı yürütürken bizler, ‘ulusal çıkar’ diye tanımladıkları ama aslında ‘ekonomik çıkar’ diye ifade etmenin daha doğru olacağı bir çıkarım peşindeler.
Asıl hedeflerinin turizmi baltalamayacak sayıda vaka sayısıyla durumu idare etmek olduğu görülüyor. Çünkü insanların yaşamına dair herhangi bir kaygı taşımadıkları son derece açık. Dolayısıyla, “5 binin altına düşürdüğümüzde vaka sayılarını, bu sorunu çözeceğiz” diyorlar. Oysa halk sağlıkçılar, epidemiyoloji alanında uzman olan bilim insanları, bu tür bir yaklaşımın, “açılma” kendi ifadeleriyle, açılma için uygun bir rakam olmadığını, uygun bir tanımlama olmadığını ifade ediyorlar” değerlendirmesinde bulundu.
Şebnem Korur Fincancı’nın konuşmasında öne çıkan bölümler şöyle:
“100 binin üzerinde fazladan ölüm var”
“Aslında bilim dışı bir yaklaşımla, tümüyle ekonomiyi hedefleyen ve turizme gözünü çevirmiş bir iktidar anlayışı var salgın yönetmeme ama bunu idare etme durumuyla ilişkili olarak. Tabii bu salgını idare etme hâlâ ne yazık ki her gün 300’ün üzerinde insanımızın yitirilmesiyle son buluyor. Bunlar yalnızca tabii iktidarın bildirdiği rakamlar. Çünkü geçen yılki verilere göre, ülkenin yaklaşık yarı nüfusuna dair e-devlet ve belediye verileri üzerinden bakıldığında 100 bini aşan fazladan ölüm sayısıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Oysa aynı süre içinde Covid-19’dan ölüm sayıları 20 bin civarında. Dolayısıyla bu fazladan ölümlerin değerlendirilmesine ihtiyaç var.
Bunların bir kısmı doğrudan Covid-19 nedeniyle meydana gelen ölümler. Ancak ne yazık ki ölüm belgelerine Covid-19 yazılmadığını biliyoruz. Özellikle hastanede tedavi altındayken yitirdiğimiz insanlar için test negatifleştikten sonra sanki Covid-19 bitmiş gibi bir yaklaşım sergileniyor ve Covid-19 yazılmıyor. Ya doğal yolla ölüm ya da bulaşıcı hastalık deniliyor. Bulaşıcı hastalık ne olabilir? Eklenen bir takım fırsatçı bakterilerin, organizmaların olaya katılmasıyla birlikte ortaya çıkan tablo olabilir. Ama burada asıl neden nedir? Asıl neden Covid-19’dur.”
“Sağlık hizmetine erişemedikleri için, acillerde yer bulamadıkları için, hastanede yer bulamadıkları için yitiriyoruz insanları”
“Bunun ötesinde fazladan ölümlerin bir başka boyutu daha var. O da sağlık sisteminin nasıl işletilmediğinin göstergesi. Çünkü Covid-19 nedeniyle yoğunlaşan sağlık kurumlarından sağlık hizmeti alamayan insanların yitirilmesi söz konusu oluyor. Sağlık hizmetine erişemedikleri için, acillerde yer bulamadıkları için, hastanede yer bulamadıkları için yitiriyoruz insanları. Bunun bir de takipleri düzenli yapılmadığı için sonrasında eklenen bir takım hastalıklarla yitirdiğimiz insanlar boyutu olacak ki bu daha geç dönemde göreceğimiz ve ne yazık ki bizler için üzücü olan bir başka yanı.”
“Sağlık çalışanları tükendi: İzin yasak, istifa yasak, emeklilik yasak”
“Tabii bu uyarıları Türk Tabipleri Birliği olarak sürekli yapıyoruz, aktarmaya çalışıyoruz ve olması gerekeni tanımlıyoruz. Ancak ne yazık ki bu olması gerekenin yapılabilmesi için kâr hırsından vazgeçmek gerekiyor. Sağlık sistemini tümüyle ranta teslim etmiş bir iktidarın kâr hırsından vazgeçebilme olanağı yok. Sağlık sistemini kâr hırsına, ranta teslim ettiği için birinci basamağı, yani önleyici sağlık hizmetlerini öncelemeyen bir yaklaşımı değil tedavi edici sağlık kurumlarını destekledi ve biz salgını da olması gerektiği gibi koruyucu sağlık hizmetleri aşamasında engellemek yerine hastalananları tedavi etmek olarak algıladık.
Dolayısıyla salgın konusunda hastanelerde hekimlerde ciddi bir yük ortaya çıktı, sağlık çalışanları üzerinde ciddi bir yük ortaya çıktı ve sağlık çalışanlarının tükenmesine kadar gitti bu aşama. İzin yasak, istifa yasak, emeklilik yasak. Sağlık çalışanlarına sadece ölme izni veren bir iktidar anlayışı var. Topluma ne yazık ki salgını sadece idare ettiği için ölümleri engelleyemeyen ve insanları korumayan bir yaklaşım var.”
“Yurttaşa verilmesi gereken destekler sermayeye aktarılıyor”
“Ekonomik destek boyutuna baktığımızda ne yazık ki Türkiye bildirdiği rakamlar çerçevesinde bu desteğin önemli bir kısmını sermayeye aktarıyor. Ama yurttaşlara destek anlamında vermiş olduğu ekonomik yardımlar ne yazık ki bu konuda yeterli değil. Türkiye, ekonomik desteği ancak yüzde 1’lerde uygulamış durumda.”
Çarkları durdurun yaşamı kurtarın
“Evet bu koşullarda salgının yalnızca idaresiyle yetinen bir iktidarın bizim yaşam hakkımızı ihlal ettiği gerçeğini unutmamak gerekiyor. O nedenle salgında ne yapılması gerektiğini daha yüksek sesle tüm meslek örgütlerinin, tüm sendikaların aktarması gerekiyor. Çarkları durdurun, yaşamı kurtarın demek zorundayız. Hepinize sağlıklı günler diliyorum”