SEÇTİKLERİMİZ – Noémi Lévy Aksu’nun hakikatadalethafiza.org ‘daki Tarih’çi Ümit Kurt ile söyleşisi: “1915 Ermeni Soykırımı bir kolektif/kitlesel şiddet hikâyesi. Hiçbir kitlesel, kolektif ve devasa şiddet olayı bir merkezden yönetilemez.”
Antep şehir merkezi ve Kırkayak parkı. Arşiv: Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu’nda Kartpostallarla 100 Yıl Önce Türkiye’de Ermeniler
Tarihçi Ümit Kurt’un “The Armenians of Aintab, The Economics of Genocide in an Ottoman Province” (Antep Ermenileri, Bir Osmanlı Vilayetinde Soykırım Ekonomisi) isimli kitabı 13 Nisan’da yayımlandı. Kitap, 1895’ten Cumhuriyet dönemine Antep özelinde Ermeni mülklerine el koyma sürecine odaklanıyor. Kendisi de Antepli olan ve bir vakitler Antep’te Ermeniler’in yaşadığını tesadüfen öğrendikten sonra bu alanda yoğunlaşan Kurt’a göre şehri diğer vilayetlerden farklı kılan en belirgin özellik, eşrafın Ermenilerin tehciri hususunda merkezi elitleri ikna etmesi; şehirde şiddet ikliminin dinamiklerini ilmek ilmek örmesi.
Kitabınızın odağı Ermeni Soykırımı ama çalışmanız 1895 Antep Ermeni katliamıyla başlayıp Cumhuriyet dönemine uzanıyor. Çalışmanızın amaçlarından biri Ermeni Soykırımını bir tarihsel süreklilik içine yerleştirmek mi? Analiziniz, Ermenileri yok etme ve mülklerine el koyma çabalarının Cumhuriyet’in kurucu unsurlarından biri olduğu tezini yeni argüman ve kaynaklarla güçlendiriyor.
Belirttiğiniz noktaların genel anlamda kitabın ana hatlarını teşkil ettiğini söylemek mümkün. Belirli süreklilikler olmakla birlikte farklılıkları, zıtlıkları da göz önünde bulundurup meseleyi daha çok tarihsel bağlamına oturtmaya çalışıyorum. Kitap Osmanlı’nın en uzun yüzyılı olan 19. Yüzyıl tarihi ve bunun Antep’e yansımaları ile başlıyor ve Kasım 1895’teki Ermeni katliamlarını, bunun nedenlerini, motivasyonlarını ve arka planını ele alıyor; bunu yaparken süreci İmparatorluk kontekstine oturtmaya çalışıyor.
Kitabımın temel payandalarından bir tanesi benim de doğup büyüdüğüm Antep’te Birinci Cihan Harbi’nden Cumhuriyet’in neredeyse ilk 40 yılına kadar olan zaman diliminde Ermenilerin mülksüzleştirilmesi; taşınır ve taşınmaz mallarına el koyulmak suretiyle Türk-Müslüman gruplara transferi süreci. Tabii bu süreç sonucunda yeni bir elit burjuvazi teşekkül ediyor. Bu sınıfın temsilcileri ise şehirde mütegallibe olarak tanımlayabileceğimiz yerel elitler, toprak sahipleri, eşraf, bunun yanında sivil ve askeri bürokratik elitler. Kuşkusuz bu ekonomik yıkıma ve talana, Antep Ermenileri’nin sürgünü ve bütün bir cemaatin (Ortodoks, Protestan ve Katolik) mahvı da ekleniyor. Ekonomik ve fiziksel şiddetin bir arada gerçekleştiği; sosyal dokunun ve ilişkilerin çözülüp ayrıştığı, zulüm siyasetinin üstün geldiği, tehcir ve kitlesel kıyımlarla birlikte muazzam bir maddi zenginliğin de el değiştirdiği total bir tarihsel dönüşüm söz konusu. Bütün bu süreçleri yerel dinamikler ve mebzul miktarda Ermenice, Osmanlıca ve diğer yabancı dillerdeki arşiv malzemeleri üzerinden okumaya ve analiz etmeye çalışan bir kitap.
Kitabın literatüre orijinal ve yeni bir katkısı da var sanırım…
Evet, ilk defa tehcir edilen Ermenilere ait taşınır ve taşınmaz malların, eşyaların müzayedeler yoluyla satılması için kurulan Emval-i Metruke Tasfiye Komisyonu’na ait raporları ortaya koyuyor. Eylül 1915’te kurulan Antep Emval-i Metruke Tasfiye Komisyonu’na ait bir belge bu. Komisyon’un başında olan Tevfik Bey riyasetinde Sarkis Yacoubian ve ailesine ait malların, mücevherlerin, ev eşyalarının ve tarlaların satış işlemlerini içeriyor. Bu satış raporlarını yakından incelediğimizde Yacoubian ailesine ait varlıkların rayicinin bir hayli altında Antep’in önde gelen eşraf ailelerine mensup kişilere “satıldığını” görüyoruz.
Bu kişilerin neredeyse tamamının Antep İttihat ve Terakki Kulübü üyesi olduğunu ve şehirdeki Ermenilerin tehcir ve katledilmesi sürecinde aktif rol oynadıklarını tespit edebiliyoruz. Bu dokümantasyon bize siyasi elitlerin ekonomik, ideolojik ve bireysel çıkarlarının ortak bir zeminde buluştuğunu gösteriyor. Malumunuz, Anadolu’da 30’dan fazla vilayet, mutasarrıflık ve kazada kurulan Tasfiye Komisyonları’na ait hesap defterleri ve diğer kayıtlar Başbakanlık Osmani Arşivleri’nde mevcut ancak araştırmacıların erişimine ne yazık ki kapalı. Kitabımda yayınladığım yalnızca bir Osmanlı Ermeni vatandaşının mal ve mülklerine yönelik tasarrufları düşündüğümüzde aslında bu kayıtlara neden ulaşamadığımızın cevabını rahatlıkla bulabiliriz.
Antep merkezli çalışmanızda yerel dinamikler ön planda. Bir tarafta merkezi iktidar tarafından hazırlanan kanun ve kararnameler, diğer tarafta ise yerel toplumsal dinamikler… Bunları birbirini besleyen süreçler olarak tarif etmek mümkün mü? Soykırımı mümkün kılan İttihatçıların merkezden alınan kararlarını uygulayan, hatta bazen aşan yerel aktörlerin olması mı? Bu yerel aktörler kimlerden oluşuyor, motivasyonları nedir? Ve toplumsal şiddetin bu kadar alevlenmesini neye bağlayabiliriz?
Bu öteden beri üzerine kafa yorduğum önemli bir soru. Öncelikle 1915’te Antep’te yaşananları 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ele alıp düşünmek ve anlamlandırmak gerekiyor. Söz konusu olan 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren büyüyen, dönem dönem gerileyen, sonrasında tekrar farklı formlarda beliren bir şiddet sarmalı ve dalgasının sonucu. 1915 Ermeni Soykırımı her şeyden önce bir kolektif/kitlesel şiddet hikâyesi. Bu şiddetin politik, sosyal, kültürel ve ekonomik boyutları var. Hiçbir kitlesel, kolektif ve devasa şiddet olayı bir merkezden yönetilemez….