Öznur AĞIRBAŞLI yazdı- Tıpkı 1919’da olduğu gibi yeni bir enternasyonal ihtiyacı ve görevi yeniden dünya komünist ve işçi hareketinin önünde dikilmektedir. Elbette eskisinin tekrarı şeklinde değil, yeni koşullara uygun ve yeni mücadele dinamiklerini kapsayacak şekilde.
Yüz yıl önce, bugün, 2 Mart 1919’da Komünist Enternasyonal’in kuruluş kongresi Moskova’da toplandı. Bir yandan Rusya’da devam eden iç savaş, diğer yandan emperyalist devletlerin uyguladığı abluka nedeniyle zorlu bir yolculuk yaparak Avrupa’nın, Amerika’nın ve Asya’nın 22 ülkesinden 35 komünist ve sol partiyi temsil eden 51 delege kongreye katıldı.
Komünist Enternasyonal (Komintern) ya da diğer adıyla Üçüncü Enternasyonal’in kuruluşuna geçmeden önce arka planına ilişkin birkaç söz etmek lazım. 1864’te, Marx ile Engels’in aktif katılımıyla kurulan Birinci Enternasyonal, Paris Komünü’nün bastırılmasının ardından, 1870’lerde feshedilmişti.
1889’da kurulan İkinci Enternasyonal, birincisinden farklı bir çağa denk düşüyordu.
Burjuvazi, görece barışçıl bir büyüme döneminde, işçilere, ulusal sermayenin karlarından kırıntılar veriyordu ki bu kırıntılar, onları sefaletten, sıkıntıdan ve harap olmuş kitlelerin devrimci ruh halinden ayırıyordu. İşçi aristokrasisi, kendi çıkarlarını, barış zamanında ve savaşta, gitgide “kendi” emperyalizmlerinin ekonomik ve siyasi başarıları ile özdeşleştirmişti. Hızlı ekonomik büyüme koşulları altında, güçlü işçi örgütleri gelişmiş ve kendilerini sağlamlaştırmışlardı. Enternasyonalizme bağlılıklarını ilan etmiş olsalar da, nesnel koşullar, onların siyasi görüşlerine ve pratik faaliyetlerine ulusal bir karakter veriyordu.
İkinci Enternasyonal partilerinin ulusalcı karakteri savaşın patlamasıyla açığa çıktı. Her ne kadar Sosyal Demokrat önderler, Daha birkaç hafta önce yaklaşan savaşı mahkum etmiş ve törensel konuşmalarda işçi sınıfını savaşa karşı seferber etme sözü vermişlerse de çok geçmeden, kendi burjuvazileri ile bir ateşkes yaparak emperyalist kampa katıldılar. 4 Ağustos 1914’te, İkinci Enternasyonal’in en güçlü ve etkili şubesi olan Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD), Reichstag’da (parlamento) savaş kredileri lehine oy kullandı ve böylece Almanya’nın emperyalist savaş hedeflerine destek verdi. İkinci Enternasyonal’in –Rusya ve Sırbistan şubeleri dışında– diğer tüm şubeleri, SPD’ninörneğini takip etmiş ve emperyalist kıyımı desteklemişti.
Bu nedenle Komintern İkinci Enternasyonal’in I. Dünya Savaşı’nın başında çökmesine verilen yanıttı. 1914 yazında başlayan savaş ile birlikte ulusal politikaya dünya politikası yön vermeye başladı. Bu durumda ulus devlet çerçevesi içinde devrimci bir yönelişi korumak olanaksız hale gelmişti. İkinci Enternasyonal’in çöküşünün nedeni işte budur.
Lenin ve Bolşevik önderlik savaştan sonra İkinci Enternasyonal’i canlandırmanın mümkün olmadığında fikir birliğine vardılar. Görevleri ve yöntemleri öncekinden köklü bir şekilde farklı olacak bir Üçüncü Enternasyonal’in inşa edilmesini acil bir görev olarak önlerine koydular.
İlk olarak, artık sosyal şoven olarak tanımlanan İkinci Enternasyonal partileri ile aynı örgüt içinde çalışmak mümkün olmadığı tespit edildi.
İkincisi, nesnel ve öznel etmenler arasındaki ilişki köklü bir şekilde değişmişti. İkinci Enternasyonal partileri iktidarı ele geçirme sorununu yalnızca teorik olarak gündeme getirmişken, Komintern için, sosyalist devrim, uzun bir geleceğe ait genel bir hedef değil, pratik bir görevdi.
Üçüncü olarak, Komintern, ulusal şubelerin bir federasyonu değil; küresel bir strateji izleyen bir dünya partisi olarak kurgulandı. Bu, bütün ülkelerdeki koşulların aynı olduğu, devrimin her yerde aynı anda gerçekleşeceği ya da verili bir ülke için hiçbir özgün taktiğin gerekli olmadığı anlamına gelmiyordu. Bu, doğru bir ulusal politikanın ancak küresel bir çözümleme temelinde geliştirilebileceği demekti.
Bu nedenle Komintern’in özellikle ilk yıllarında olağanüstü siyasi ve teorik bir zenginlik ortaya çıktı. Dünyanın dört bir yanından Moskova’ya gelen komünist partilerin temsilcilerinin çabalarıyla Enternasyonal, dünyanın değişik yerlerindeki politik sorunlar üzerine yoğunlaşan uluslararası bir strateji okuluna dönüştü.
İlk iki enternasyonale karşıt bir biçimde uluslararası unsurun ulusal unsura önceliğini ve bundan kaynaklanan “hareketin her ülkedeki çıkarlarının devrimin uluslararası ölçekteki ortak çıkarlarına tabi kılınması” ilkesi öne çıkarıldı. Ancak bu “ortak çıkarlar” bir süre sonra “sosyalizmin anavatanı”nın yani Sovyetler Birliği’nin korunmasına kadar daraltıldı.
Komünist Enternasyonal bu yazının kapsamını aştığı için değinemediğimiz nedenlerle kuruluşundaki heyecanı ve canlılığı kaybetti. 15 Mayıs 1943’te toplanan Komintern Yürütme Kurulu fesih kararını aldı. Bu kararın esas olarak Nazi Almanyasına karşı Fransa’da ikinci cepheyi açmakta nazlanan batılı müttefikleri ikna etmek için alındığı bilinmektedir.
Gelişen teknolojinin de yardımıyla kapitalizm tarihinde görülmedik ölçüde küreselleşti. Ancak kapitalizme karşı mücadele eden güçler, aynı ölçüde küresel bir yanıt üretememiştir. Anti-kapitalist mücadelede yine teknolojinin yardımıyla birbirine bakışan ve zaman zaman ulusal sınırları aşan mücadele deneyimleri yaşansa da bunlar kısmi kalmakta ve uzun ömürlü olmamaktadır. Dolayısıyla tıpkı 1919’da olduğu gibi yeni bir enternasyonal ihtiyacı ve görevi yeniden dünya komünist ve işçi hareketinin önünde dikilmektedir. Elbette eskisinin tekrarı şeklinde değil, yeni koşullara uygun ve yeni mücadele dinamiklerini kapsayacak şekilde.