Mehmet ÖZGEN ABD’den yazdı – ABD seçimlerinin ortaya çıkardığı gerçek şu ki, Amerikan toplumunda ezilen gruplarla, yani ırklar, özellikle Güney Amerikalı göçmenler -ki bunlar en sıradan işleri yapan emekçilerdir ağırlıkla- ve kadınlarla emek hareketi bir rezonans içine girdi.
Pensilvanya’daki seçimleri önde bitirmesiyle 20 delege daha kazanması kesinleşen Biden, 46. ABD başkanı olarak anılmaya başlandı bile. Şimdiki tartışma, Trump’ın White House’tan nasıl çıkartılacağı üzerine.
Bilindiği gibi, 65 milyonu aşkın posta ile kullanılan oy vardı ve bunların sayımı hala tam olarak bitmedi. Trump buna karşı çıkmış ve bu vasıtayla seçimlere hile karıştırılacağı iddiasında bulunmuştu. Kendi taraftarlarından da seçim günü oy kullanmasını istemişti. Dolayısıyla posta ile kullanılan oyların ezici çoğunluğunun daha başından demokratlara ait olacağı belliydi.
Seçim günü kullanılan oylarda Trump oldukça öndeydi. Ancak diğer oylar sayıldıkça Biden öne geçmeye başladı. Bazı eyaletlerde Trump’ın avukatları sonuçlara itiraz ettiler. Trump oy sayımını durdurun çağrısı yaptı. Demokratların sahtekarlık yaptığını, bitiş saatinden sonra oy kullanıldığını iddia etti. Hatta oğlu, oy yakıldığını twitterdan ilan edecek kadar ileri gitti.
3 Kasım'da yapılan başkanlık seçimleri kazananının Joe Biden olduğunun duyurulmasından sonra seçimin henüz bitmediğini vurgulayan Trump, “Amerikan halkının hak ettiği ve demokrasinin gereği olan dürüst oy sayımı yapılana kadar durmayacağım” dedi. Başka tweetlerinde Biden ve ekibine karşı “bu insanlar hırsız, bu seçim çalıntı” suçlamasında bulundu.
Bu tutum, seçimlerden önce, Beyaz Saray'da düzenlenen basın toplantısında bir gazetecinin seçimi kaybetmesi durumunda görevi barışçıl şekilde devredip devretmeyeceği şeklindeki sorusuna, “Ne olacağını görmemiz lazım” şeklinde tepki çeken cevabını hatırlatıyordu. Belli ki, tıpkı kankası Erdoğan ve AKP’nin yaptığı gibi, Trump ailesi ve yönetimi, sonuçlar ne olursa olsun, hesabı iktidarda kalmaya göre yapmıştı. Türkiye’deki yandaş medya da bunun ne demek olduğunu iyi bildiği için, ama erken öten horoz misali, ‘Amerika'yı sarsan Trump devrimi’nden bahsediyor*, “Anadolu devrimi” diye adlandırdıkları AKP'nin iktidara geliş ve iktidarda kalma süreci ile paralellik kuruyordu. Ancak Temsilciler Meclisi Başkanı Pelusi’nin ‘Burası Türkiye değil bay başkan’ dediğini unutuyordu.
**
Peki, Trump’ın 2016’da kazanmasını sağlayan koşullar neydi şimdi neden kaybetti?
Trump, benzeri popülist liderler gibi, 2016’daki başkanlık kampanyasındaki vaatlerini gerçekleştirmedi. Başta Afganistan olmak üzere ABD’nin işgal altında tuttuğu bölgelerden geri çekilmeyi dillendiriyor, bunu Amerika’yı yeniden büyük yapmanın koşulu olarak öne sürüyor ve sanki dünya jandarmalığından ya da iddiasından vazgeçme eğilimini ortaya koyuyordu.
Ancak ne savaşlardan çekildi, ne de Amerikan sanayi işçilerine verdiği sözü, özellikle Çin’e kaydırılan işleri geri aldı. Sadece Çin mallarına yüksek vergi koymakla yetindi.
Verdiği sözleri tutmamakla kalmadı. Başından beri medyaya saldırdı, ırkçı saldırıları hayırhah bir tutumla izledi, kadınlara saldırdı, sonuç itibariyle iktidarı için bütün etik ilkeleri çiğnedi. Dindarlıkla alakası yoktu ama göstericilerin yakıp yakmadığı bilinmemesine karşın yıkık bir kilisenin önünde elinde İncil poz verdi. Elinizdeki hangi İncil sorusuna ise ‘Bir İncil işte’ cevabı vermişti. (Böyle bir adamı din adamları destekliyor, kazanması için ayin düzenliyor!) Siyahi George Floyd’u polisin hunharca öldürmesine protesto edenlere ırkçı-faşist Ku-klux-klan’ın legal örgütlenmesi Proud Boys’ların saldırmasını kınamadığı gibi, Biden ile yaptığı TV tartışması sırasında ‘geri durun hazır bekleyin’ talimatı verdi. Sözlerinin devamında “Ama size şunu söyleyeyim, birilerinin antifa ve sol konusunda bir şeyler yapması gerekiyor” diyecekti. Antifa (Anti-faşist), ırkçılık ve cinsiyetçiliğin her türüne ve Trump'ın canlandırdığı milliyetçilik, göçmen karşıtlığı ve Müslüman karşıtlığına güçlü bir şekilde karşı çıkan, içinde anarşistlerin de olduğu farklı eğilimleri barındıran kapitalist sisteme de karşı sol bir hareket. Trump, Minneapolis'de başlayıp ülke geneline yayılan sokak gösterilerinde Black Lives Matter’la birlikte etkin rol oynadığı için Antifa’nın 'terör örgütü' ilan edileceğini söyledi. Ama göstericilere ateş edip yaralayan, öldüren, yani resmen terörist eylemlerde bulunan Proud Boys’lar için böyle bir sözü yok.
Bernie Sanders
En önemlisi salgını küçümsedi. Salgının yayılmasına karşı önlem almaktan çok Çin’i suçladı. DSÖ’yü sorumlu ilan etti. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) koronavirüs nedeniyle yaşanan ölümlerde sorumluluğu olduğunu savunarak örgütün en temel görevini yerine getiremediğini, “Çin’e duyduğu güveninin salgının daha trajik hale gelmesine ve dünyaya yayılmasına neden olduğunu” iddia etti. ABD’yi DSÖ’den çekti.
Olağanüstü bir seçim yılı boyunca 236.000'den fazla Amerikalı öldü ve 9 milyondan fazlası enfekte oldu. ABD, pandeminin başlamasından bu yana en büyük artışını Seçim Günü'nden hemen önce yaşarken, Trump virüsle bir medya komplosu olarak alay etti. 27 Ekim'de "Sahte Haber Medyası Covid, Covid, Covid ile dolu" diye tweet attı. Pandemi ilerlerken, aksine eyalet valilerine işyerlerinin açılması için baskı yaptı. Güneyin cumhuriyetçi valileri iş hayatta kalmaktan daha önemli diyerek, aslında kapitalist mantığın yaşam karşıtı karakterini dışa vuruyordu. İşyerlerine gidenler de çoğunlukla yoksulluğu yaygın bir şekilde yaşayan siyahlar ve diğer renkli nüfustu ve onlar orantısız bir şekilde ölüyordu. George Floyd’un beyaz bir polis tarafından vahşice öldürülmesi bu nedenle isyana yol açmıştı. Çünkü aynı zamanda beyazlara uygulanmayan bir şiddete de maruz kalıyorlardı. Not etmek gerekir ki, Amerika’da başından beri polis teşkilatı beyazları koruma ve siyahları kontrol etme anlayışına dayalı oldu. Bu nedenle böylesi ırkçı bir anlayışla kurulan polis teşkilatının ortadan kaldırılması ya da dönüştürülmesi bir talep olarak yükseldi. Hareket düzenin siyasal yapısını da sorgulayan bir yönde gelişti.
**
Trump’a oy verenler küreselleşmeyi reddederek onunla özdeşleşmiş Hillary Clinton’un temsil ettiği liberal kozmopolitizmi tanımamışlardı. Seçmen kombinasyonu içinde sanayi işçisi de vardı. Bill Clinton döneminde başlayan ve Obama döneminde de sürdürülen finansallaşma politikaları özellikle, otomobil, inşaat, endüstriyel makina üretimi gibi sektörlerde fazlasıyla yoğunlaşmış ve ülkenin en çok demir-çelik işleyen ve bu nedenle eskiden Çelik Kuşak olarak anılan Amerika’nın Büyük Göller bölgesinden Orta batı eyaletlerine uzanan İllinois, İndiana, Michigan, Ohio ve Pennsylvania gibi eyaletlerini vurmuştu. (Obama döneminde “Wall Street’i İşgal Et Hareketi”ni yaratan etkenlerden biri de buydu) Bu yüzden eskiden sosyal demokrasiye oy veren, çoğunlukla çalışan sınıftan oluşan bu bölge (Çeliğin paslanması anlamında) Pas Kuşağı olarak adlandırılmış ve Clinton'a karşı Trump’ı desteklemişlerdi. İşçi hareketiyle yeni toplumsal hareketler arasında bir bağ ve bunu kuracak bir sol yoktu. Dolayısıyla bunlar birbirinin anti-tezi olarak karşı bloklarda yer aldılar. Yani işçi sınıfı Trump’ı, yeni toplumsal hareketler ve ilerici aydınlar Demokrat adayları destekledi. Bizde bir dönem, neoliberal politikaların uygulayıcısı olmasına bakmadan, daha fazla demokrasi adına, sol liberallerin AKP’yi desteklemesi gibi paradoksal bir bileşimdi bu.
Bugün, Bernie Sanders ve onun temsil ettiği hareketin, Demokrat Parti’den aday adayı olduğu her iki dönemde, Black Lives Matter hareketinin de teşvikiyle bu iki kutbu birleştirme yolunda epey mesafe katettiği söylenebilir.
Daniel Ellsberg
RAND savunma sanayii şirketinde çalışırken, Pentagon'un Vietnam'da kaybedeceklerinin çok önceden farkında oldukları, sivil ve Amerikan askeri kayıplarını öngördükleri halde iplemedikleri şeklindeki bilgilerin yer aldığı Pentagon Belgeleri’ni 1971'de yayımladığından beri barış ve sosyal adalet için aktivist olan Daniel Ellsberg, Demokrat aday hakkında hiçbir yanılsama yaşamıyor. Geçen hafta "Joe Biden’ın rekoru hiç de ilerici değil" diye tweet attı. "Öyleyse ilericilerden Biden'a oy vermelerini ve diğerlerini de bunu yapmaya teşvik etmelerini nasıl isteyebilirim? Üç kelime: Trump. İklim. Demokrasi."
Ve Ellsberg ekledi: “Başkalarını Biden'a oy vermeye çağırmıyorsanız, sözde Mussolini'yi Beyaz Saray balkonundan çıkarmaya yardım etmiyorsunuz. Özellikle sallantıda olan eyaletlerde, başkalarını başka birine oy vermeye veya hiç oy vermemeye teşvik ederek, Trump'ın kalması ve Paris iklim hedeflerinin kesin olarak ulaşılamayacak durumda kalması riskini alıyorsunuz.” Ellsberg, insanları “bir iklim inkarcısını ve diktatörü Beyaz Saray'dan çıkarmak" için "elinden geleni yapmaya” çağırmıştı.
Chomsky de, Vote Trump Out kampanyasının hazırladığı videoda Trump’ı politik dünyada çıkarılması gereken kötü huylu bir kanser olarak niteliyor ve “onu uzaklaştırma zahmetine gir” çağrısı yapıyordu.
Biden’ın arkasında aslında sadece klasik demokratlar değil, anti-faşist hareketlerin (Antifa, Black Lives Matter), İlerici Enternasyonal’in kurucularından Bernie Sanders gibi kendini demokratik sosyalist olarak tanımlayanların oluşturduğu bir demokrasi bloku var. Bu blokun içinde daha önce siyasi olarak aktif olmayan gençlik grupları, ırksal eşitlik için mücadele eden gruplar, göçmen gruplar bu kez haydut bir yönetim tarzına karşı aktif mücadeleye katıldılar. Jamaikalı bir baba ve Hindistan kökenli bir annenin çocuğu olan Kamala Harris, bu grupların temsilcisi olarak görülen ilk kadın başkan yardımcısı..
Bunun dışında, Trump’ın tarzından hoşnut olmayan bir kısım sağduyu sahibi Cumhuriyetçilerden sözetmek gerekir. Republican Voters Against Trump'ın (RVAT) kurucusu Sarah Longwell, “seçmenlerin en çok önemsediği şey olan koronavirüsle bağlantı kuramadığı için” Trump’ın mağlup edildiğini söylüyor. Kalabalıklar işlerini kaybederken, işletmeler kapanırken, insanlar yaşlanan ebeveynlerine sarılmaktan kaçınırken ve çocukları evde eğitim görürken, “Trump'ın yaptığı şey, insanların hayatındaki en baskın şey koronavirüs değilmiş gibi davranmaya karar vermekti” diyor Longwell.
Biden, 2016'da Trump'a başkanlık kazandıran üç eyalet olan Michigan, Wisconsin ve Pennsylvania'yı ters yüz etti. Bunlar yukarıda belirttiğim gibi, demokratlara kızgın eyaletlerdi. Associated Press, Trump’ın eyaletin en sevdiği oğlu merhum Cumhuriyetçi Senatör John McCain ile anlaşmazlığa düştükten sonra Arizona'yı kaybettiğini kaydediyor.
Trump'ın yenilgisi şimdi yaralı bir Cumhuriyetçi parti içinde bir tür iç savaşı tetikleyebilir. Trump'ın büyük oğlu Donald Trump Jr. partiyi "zayıf" kalmakla eleştirdi. Erkek kardeşi Eric Trump da, "omurgasızlıkla" suçladı. Eric attığı Twitter mesajında, “Cumhuriyetçiler nerede! Biraz omurganız olsun. Bu sahtekarlıkla mücadele edin” diye yazdı. Bununla birlikte, 2012 seçimlerinde Cumhuriyetçilerin Obama karşısındaki adayı Utah Senatörü Mitt Romney’e Trumpizmin tasfiye edilmesi çağrısında bulunacak ve partinin otopsi raporundaki tozu silip süpürecek ve Trumpizmin tasfiye edilmesi çağrısında bulunacak kişi olarak bakılıyor. Romney, azınlık gruplara erişimi artırmak gerektiğini savunup anti-ırkçı eğilim sergilerken Maryland Valisi Larry Hogan’la birlikte Trump'ı demokratik sürece zarar vermekle eleştirdi.
Sonuç olarak bu seçimlerin ortaya çıkardığı gerçek şu ki, Amerikan toplumunda ezilen gruplarla, yani ırklar, özellikle Güney Amerikalı göçmenler (ki bunlar en sıradan işleri yapan emekçilerdir ağırlıkla) ve kadınlarla emek hareketi bir rezonans içine girdi. Pandemi nedeniyle işsiz kalan 30 milyonu aşkın insan var. Bütün bu kesimlerin talepleri karşısında Demokrat Biden’ın iktidarı Clinton ve Obama’nın izlediği mali sermaye ile ittifak politikasını sürdüremez. Bölüşüm ilişkilerinde çalışan sınıflardan yana politikalar izlemek zorunda kalacaktır. Başta sosyal güvenlik ve istihdam politikaları alanında. Öte yandan dijitalleşme, üretimin otomatizasyonu, robotikleşme, yapay zekanın insan zihni ve emeğinin yerini almakta oluşu, Amerikan toplumunun ve dolayısıyla kapitalizminin bugüne kadar en önemli istikrar unsuru olagelmiş orta sınıf tabakalarını eritiyor.
Bunun karşısında artık sağ popülizmin bir biçimi olarak Trumpizm diye bir olgu var. Adeta Amerikan toplumu içindeki kötülükleri kristalize eden bu akımın Cumhuriyetçi Parti içinde %90’lık bir desteğe sahip olduğu söyleniyor. Irkçı-milliyetçi, yerelci bir konsepte sahip. Salgını nasıl önemsemiyorsa, çevrenin kirlenmesi ve iklim değişikliğini de umursamıyor.
Bu nedenle, Trumpizm, bir seçimle üstesinden gelinen bir olgu değil, seçimlerin açığa çıkardığı Amerikan toplumundaki yarılmayı artıracak bir olgudur.
Popülizm üzerine kısa not
Trump’ın yenilgisi dünyada yükselen sağ popülizmin yenilgiye uğratılmasında önemli bir gediktir. Başta Erdoğan olmak üzere, Putin, Trump, Bolsonaro, Duterte (Filipinler), Orban (Macaristan), Modi (Hindistan) sağ popülizmin yıldızları.
Laclau’ya göre popülizm, özgül içeriği olan bir rejim ya da ideoloji değil, bir siyasal sınır oluşturma ya da sınır çizme biçimidir. Post-Marksizme kaysa da onun bu tanımı bana doğru geliyor. Dolayısıyla, neoliberalizmin hayatın her alanında yıkım getirdiği, yoksulluğun katmerleşip yaygınlaştığı, eşitsizliğin kat be kat arttığı, kadınlara yönelik şiddetin görülmemiş ölçüde yaygınlaştığı bugünkü dünya koşullarında, popülizm, bir söylemsel strateji ile siyasal sınır çizmektir, -evet. Ama şu kayıtla: bu sınır demokrasiden kopuşu ayırt eden bir sınır, demokrasiye karşı eğilimler üzerinden bir hegemonya oluşturma biçimi olarak kavranmalıdır. Toplumda kutuplaşma, polarizasyon yaratmanın yanı sıra, kurumların, yerleşik ilkelerin, kavramların içini boşaltmak, yasaları çiğneme eğilimi, kuraldışılık, hukuk tanımazlık, keyfilik.
Bir bakıma sağ popülizm için, faşizm için toprağın ekilmesidir diyebiliriz. Bu çerçevede popülizm, çoğu güç etrafında kümelendirilen bir iddialar bütünüdür. Ve bu iddiaların çoğu da yalandır.
Bu noktada, Trump, Erdoğan’ın ve diğerlerinin benzeridir. Kurulu siyasal düzenlere, askeri ve bürokratik vesayete karşı çıkışlarının altında kendi rejimlerini yerleştirmek vardır. Bunu yaparken kendilerini milletin yegane temsilcisi, destekçilerini de milletin kendisi olarak sunarlar. Erdoğan millet derken, şimdi Cumhur ittifakı şemsiyesi altında olanları, Trump da Amerikan halkından kendi destekçilerini kasteder.
*https://www.karaman24.com/guncel/abdyi-sarsan-trump-devrimi-h36477.html