Paris’te ‘Cumhuriyet yürüyüşü’ne alternatif radikal sol yürüyüşü
11 Ocak 2014’ün Fransa tarihinde yer edecek bir gün olacağı, eylem çağrısı yapıldığı günden beri belliydi. 50 üzerinde ülkeden devlet temsilcisinin katılacağı resmi bir eylem, tabii ki yankı uyandıracaktı. Benim de eyleme gideceğim kesindi; ama nasıl gidecektim? Apolitik bir dayanışma için orada bulunmak istemiyordum. Hollande en başından beri çağrıyı “ulusal birlik” için yapmıştı. République yani Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleşecek olan yürüyüşün adı Cumhuriyet yürüyüşüydü. “Amanın Cumhuriyetimiz elden gidiyor” diyerek elimde Fransa bayrağıyla, yaşasın Fransa, yaşasın Fransızlık diyecek halim yoktu. Hem de bu yaşanan katliama ideolojik altyapıyı hazırlayan ülke temsilcilerinin arkasında yürümek! Adı “Cumhuriyet Yürüyüşü” olan bir yürüyüşü “terör karşıtı yürüyüş” olarak adlandıran Ahmet Davutoğlu’nun arkasında yürümek!
Burada sempatizanı olduğum örgüt ve kolektiflerden arkadaşlarla görüştüm. Onlardan alternatif bir yürüyüş düzenleneceğini öğrendim. Fransa Komünist Partisi (PCF), Sol Cephe (FDG), Sol Partisi (PG), yakında parti olacak Birlik (Ensemble), Sınıf ve Kitle Sendikası (CGT ), Genç Komünist Hareketi (MJCF), Yunanistan Radikal Sol Koalisyonu (Syriza) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RWB) République Meydanı’na 500 metre uzakta yer alan Cirque d’hiver önünden alternatif yürüyüş çağrısı yapmışlardı. Bir yandan da Alternatif Liberterler (AL) ve Anti Kapitalist Parti (ANP) ise hiçbir yürüyüşe katılmayacaklarının bildirisini geçmişlerdi.
Hepsinin gerekçeleri benzer altyapılara dayanıyordu. Birincil olarak Fransa’nın Orta Doğu’daki stratejisini eleştiriyor ve Fransa’yı Paris katliamından mesul tutuyorlardı. Fransa’nın emperyalist müdahaleleri Mali, Moritanya gibi ülkelerde sürerken, böyle bir eylemle ikiyüzlü davrandıklarını düşünüyorlardı. “Ulusal birlik” çağrısını ise oldukça hatalı buluyor ve insan birliğini destekliyorlardı. Ayrıca bu olaylar dindikten sonra alınacak güvenlik önlemlerinin ırkçı boyutlara ulaşabileceğinden ve Müslüman azınlığın potansiyel suçlu olarak damgalanmasından tedirgindiler. Davet edilen devlet temsilcilerine de ayrıca öfkeliydiler. Kendi ülkelerinde basın özgürlüğünü kısıtlayan, Basın Özgürlüğü Raporuna göre 180 ülkeden 154. olan Türkiye ve 159. olan Mısır’dan devlet temsilcilerin ne işi vardı özgürlük yürüyüşünde?
Bunların hepsine ben de katılıyordum, yine de tereddütte kaldım; çünkü “sizi kınadığımız için biz sizinle yürümeyiz” yerine “sizi kınayarak sizinle yürüyoruz” bana göre daha çoğulcu bir söylemdi. Ayrıca “ulusal birlik” çağrısına rağmen Front National (Ulusal Cephe) başkanı Marine Le Pen resmi olarak yürüyüşe davet edilmemişti ve Güney Fransa’da Beaucaire komününde ayrı bir yürüyüşe katılacağını da açıklamıştı.
Radikal solun her görüşünü benimsemiyor olsam da, Fransa’nın içinde bulunduğu medeniyet seviyesine radikal sol sayesinde eriştiğine inandığım için alternatif yürüyüşe katılmaya karar verdim. Öğlen evden çıktığımda sokaklar kalabalıktı. Metro ise İstanbul metrobüsünü aratmayacak kadar kalabalıktı. Eylem yerlerine yakın duraklar kapalı olduğundan metrodaki insanlarla nereden gideceğimizi konuşuyorduk. Yanımdaki 60’lı yaşlarında olan çift inecek durak kavgası yaparken, adam eşine “benim senden daha fazla eylem deneyimim var, eylem güzergâhı konusunda bana güven” diyordu. Bu güzergâh mevzusu tüm günün sorunu oldu sonra benim için de!
Strasbourg-Saint-Denis’de inip République’e doğru yürümeye başladım. République’i geçip alternatif yürüyüş buluşma alanına gitmeyi planlıyordum. Bir müddet République’e doğru yürüdüm. Pankartları ellerinde, kimisinin kucağında köpeği, kimisinin elinde puset ve omuzlarda çocuklarla yüz binlerce insan yürüyordu. Pencerelerden çıkan insanlar da eyleme destek veriyorlardı. Burada ufak çapta bir kıskançlık yaşadım. Zira ben ilk eylemime 20’li yaşların başında katılmıştım. Bunun çocuk yaştan itibaren yaşanan bir kültür olması harika bir şey!
République’e doğru kalabalığın arasında sıkıştım, ilerlemek mümkün değildi. Sürekli birbirimize çarpıp özür diliyorduk. Ara sokaklardan geçmeye çalıştım ama çoğu polis tarafından izdihamı önlemek ve parkuru sabit tutmak için kapatılmıştı.
Açtım haritamı en uç ücra ara sokakları bula bula, kimi zaman da polislerin ilgisi dağıldığı an şeritlerin altından çaktırmadan geçe geçe ilerlemeye başladım. Ara sokaklarda farklı farklı grupların toplaşmasına, kendi aralarında ellerinde şaraplarla marşlar okumasına şahit oldum. Sonunda République bulvarını kesen bir bulvarda arkadaşlarımla buluşabildim.
Alternatif yürüyüşün başladığı alana gidemedik ve oldukça kalabalık olan Bastille meydanında alternatif yürüyüşü beklemeye başladık. Önümüzden geçen insanları izlerken aralarından bazılarının Fransa ulusal marşı olan la Marseillaise’yi söylediklerini duydum. Oysaki Charlie Hebdo çizerleri bu gibi kutsal değerlerin varlığını reddediyorlardı ve bu değerlerle dalga geçtikleri için öldürülmüşlerdi. “Ulusal birlik çağrısı” bir kez daha canımı sıktı o an. Sabırsızlıkla alternatif yürüyüşün kortejini beklemeye başladım.
Sol Partisinin kortejinin öncüllüğünde başlamış olan alternatif yürüyüş, kortejini kırmızı halatla ayırmıştı. Korteji yaklaştıkça o kadar heyecanlandım ki biraz ileride duran otobüs durağının üzerine çıkıp yukarıdan görmek istedim her şeyi. HDK Paris’ten Demokrat ağabeyin omuzlarına basarak çıkmaya başladım. Otobüs durağının üzerinde iki tane genç vardı, hemen bana yardım ettiler. Durağın tepesine çıkmayı başardığımda üçümüz sarılıp zıplamaya başladık. Cam olan durak çatısı titreyince yürüyüştekiler tedirgin olup uyardılar bizi. Çocuklardan biri “merak etmeyin, bu duraklar bizi Antifa eyleminde de taşıdılar” dedi. “Hadi be!” dedim, “ben de aynı eylemdeydim!” Bastille Meydanı’ndaki bir otobüs durağının tepesinde iki yoldaşla sohbet etmek! Eylem kültürü, protesto yoldaşlığı böyle bir şeydi işte. Radikal sol, belki birleşemiyordu ama her yerde birbirini buluyordu. Durağın tepesinden Bastille Meydanı’na baktığım an, sanırım hayatımda yaşadığım en duygusal anlardan biriydi. Eylemde kaç kişi olduğunu bilmiyordum, sonradan öğrendik ki 1.5 milyon kişiymişiz! O an tüm dünya sanki meydanda gibiydi benim gözümde. Aşağıdaki alternatif yürüyüşü izlerken farklı örgütlerden arkadaşlarımı gördüm, selamlaştık. Duraktan inerken gençlerden biri bana Türkçe olarak “seni seviyorum” dedi. “Ben de seni seviyorum” diyerek sarıldım tekrar. Antifaşistlerden biri sevilmez mi?
Alternatif yürüyüş korteji Bastille itibariyle ana yürüyüşün arasına karıştı. Planladıkları bu muydu bilmiyorum. Bizse République’e doğru yürümektense, Bastille’in ara sokaklarına daldık elimizde pankartlarla. Yaşlıca bir teyze elimdeki pankarta odaklanmıştı. “Lazkiye, Şengal, Kobanê, Paris hepsinin katilleri aynı!” Yüzünü buruşturarak öfke dolu baktığını gördüm bana. “İşte bu nedenle esas yürüyüşle alternatif yürüyüşün karışması iyi oldu,” diye düşündüm. Farklı sesler, popülist zihinler tarafından duyulabildi diye.
Eylemden sonra DIDF-Jeunes (Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu Gençlik Kolu) yönetim kurulu üyesi olan arkadaşım Özge Altun ile konuşma fırsatımız oldu. Alternatif yürüyüş toplanma alanında bulunabildiği için oradaki atmosferi sordum ona. Zira polis onları 2 saat beklettiğinden ötürü kendi aralarında bolca sohbet etme fırsatları olmuş. Fransızcada récupération diye bir kelime var, bir olayı/olguyu politik çıkar için sahiplenerek tekrar inşa etmek anlamına geliyor. Çoğunluğun tepkisi de bunaymış. Hatta Sol Partisinin kendi amblemleri ile dağıttıkları “Je suis Charlie” yaka etiketlerine bile kızanlar olmuş. Bu sahiplenme durumunu hiçbir partinin kendi politik ajandası üzerinden gerçekleştirmelerini istememişler.
Evet, gerçekten de Fransa tarihinde yıllar boyunca anılacak kalabalıkta bir yürüyüş gerçekleşti bugün. Büyük bir birlik hissi vardı Paris’te. Tek bir ırkçı söylem duymadım, saldırgan bir pankart görmedim. Gördüğüm tek bir arbede olmadı, nitekim herhangi bir yaralı haberi de yok. Hoşgörü, birlik, özgürlük için bir yürüyüştü daha çok. Organize eden, önlerde yürüyenler kim olursa olsun. Ama yine de sanmıyorum ki Türkiye’de alternatif yürüyüşün varlığından bahsedecek bir gazeteci, bir programcı olsun. Bu nedenle de yazmak istedim. Fransa’yı bugünkü Fransa yapan radikal solun varlığı, protesto kültürünün yaygınlığı ve eleştirilerin her daim var olabilmesidir. Kutsalları yıkarak düşünce özgürlüğünü güçlendiren onlardır. Bu nedenle bugün gerçekleştirilen alternatif yürüyüşü ve önemini sizler de bilin istedim.
Bu yazı T24 sitesinden alınmıştır.