Cemalettin EFE Avusturya’dan yazdı – Slovakya güvenlik birimleri cihadist saldırgan Kujtim Fejzulai’nin silah ve mühimmat temin etmek için Slovakya’ya geldiğini Avusturya Anayasa’yı Koruma ve Terörizme Karşı Mücadele Birimi’ne bildirmelerine rağmen hiçbir işlem yapılmadı.
Saldırı 2 Kasım akşamı tam saat 20.01’de, Viyana’nın en işlek bölgesi olan Schwedenplatz’a başladı. Avusturya’nın karantinaya girmesinden önceki son akşamıydı. Saldırının failinin daha sonra 20 yaşındaki Kuzey Makedonyalı Kujtim Fejzulai olduğu ortaya çıktı. Uzun namlulu kalaşnikof, bir adet tabanca ve belinde patlayıcı madde kemeriyle (daha sonra kemerin sahte olduğu ortaya çıktı) cihatçı saldırgan Seitenstettengasse’den şehrin en büyük sinagogunun bulunduğu sokağa doğru gördüğü insan kalabalıklarına rastgele ateş açtı. Kısa bir süre bu şekilde yoluna devam etti. 8 dakika içinde polisin açtığı ateş sonucunda ölen cihatçı bu süre zarfında 4 kişinin ölmesine, 23 kişinin yaralamasına sebep oldu. Halen 3 ağır yaralı komada, hastanelerde tedavi görmeye devam ediyor.
Saldırıda ölenler 24 yaşında garson bir Alman kadını, Avusturyalı 45 yaşında bir kadın ile 39 yaşında bir erkek. Dördüncü kişi ise 21 yaşında genç bir Makedonyalı erkek.
Olayın aydınlatılması karanlıkta mı kalacak?
3 Kasım’da Avusturya Şansölyesi Kurz, “Neden cezasının sadece üçte birini yattıktan sonra katil serbest kaldı?” sorusuna, “Kanımca suikastçı içerde kalsaydı belki de bu olay olmazdı” diyerek cevap verdi. Sebastian Kurz bu açıklaması ile önümüzdeki süreçte gençlik ve terör yasalarında ciddi bir revizyona gidileceği ve cezaların yükseltileceği sinyalini vermiş oldu.
Bunun akabinde 4 Kasım’da Avusturya İçişleri Bakanı Karl Nehammer Slovak basınının verdiği önemli bir habere yorum yapmak zorunda kaldı. Saldırganın Temmuz 2020’de kız arkadaşıyla Slovakya’ya gittiğini ve oradan mühimmat ile silah temin etmek istediğini, ama ruhsatı olmadığından verilmediğini, bunun üzerine Slovakya birimlerinin bu meseleyi Avusturya Anayasa’yı Koruma ve Terörizme Karşı Mücadele Birimi’ne bildirmelerine rağmen hiçbir şey yapılmadığını kabul etmek zorunda kaldı. Nehammer, konunun aydınlatılması için bağımsız bir araştırma komisyonunun kurulacağını ifade ederek, adeta zevahiri kurtarmaya çalıştı. Saldırganın kullandığı iki silahı nereden aldığına ve saldırı alanına nasıl geldiğine dair hiçbir açıklamada bulunmadı. Bu tutumla hükümetin, olaydan kısa bir süre sonraki, saldırının tek kişi tarafından gerçekleştirildiği teorisi de bir bakıma çökmüş durumda. Çünkü, silahların nereden temin edildiği açıklanmadığı gibi, Kujtim Fejzulai’nın Temmuz ayında İsviçre’ye gittiği ve orada iki İsviçreli cihatçı ile, bunun akabinde Almanya’dan Viyana’ya gelen cihatçılarla görüştüğü de ortaya çıktı. Olay gecesi saldırganın kaldığı 11. Viyana’daki evinden silahla donanmış halde olay yerine gelmesine kimin yardım ettiği bilinmese ve olayı tek başına gerçekleştirmiş olsa da, en azından onunla işbirliği yapanların ve ortak planlayıcıların olduğu kesinlik kazanmış durumda.
Alman Federal Polisinin 5 Kasım’da yaptığı açıklamaya göre geçen Temmuz ayı içinde Almanya’nın çeşitli bölgelerinden cihatçıların Viyana’da Kujtim Fejzulai ile görüştükleri sosyal medya hesapları üzerinden teyit edildi.
Avusturya, Suriye Savaşı’nda tarafsız kalmayı başaran bir ülke olarak, Rusya, Fransa, Almanya, ABD gibi ülkelere göre, doğrudan İslamcı bir terör saldırısına uğramamıştı. Gerek devlet idaresi gerekse toplumun büyük çoğunluğu sükun içinde bunun böyle devam edeceğini öngörmek istedi, ta ki olay patlak verene kadar.
El Kaide örgütü artıkları süreç içinde İslam Devleti’ne (IŞİD) transfer olmuş, bunların hatırı sayılır bir bölümü Suriye iç savaşında katılmıştı. Suriye’ye savaşa giden 320 cihatçıyla Avusturya Avrupa sıralamasında 4. durumundaydı.
Viyana Saldırısını bu bilgilerin ışığında değerlendirdiğimizde bile, cihatçıların buharlaşmadığını, devletlerin her dönem aşırı sağcı radikal unsurları sadece kendi politik, ekonomik ve diplomatik ilişkilerinin bir enstrümanı olarak gördüğünü anlamak mümkün.
Kujtim Fejzulai kim?
HTL (Teknik Yüksek Okul) öğrencisi olan ve bir Türk kulübünde bir süre futbol kariyeri de yapan Kuzey Makedonyalı göçmen bir ailenin çocuğu olarak Avusturya’da doğmuş Kujtim Fejzulai, Mayıs ayından beri Viyana Şehir Toplu Konutları’ndan birinde yaşıyordu. Annesi ile babası İslamcı olmadığı halde oğullarının böyle şiddet yanlısı bir İslamcı olması, son yıllarda birçok Avrupa şehrinde yaygın olan bu tür vakaların yeni bir halkası olarak, herkesi düşündürüyor
Kujtim Fejzulai ergen yaşında göçmenlerin özellikle de Türkiyelilerin yoğun yaşadığı 16. Bölgede bulunan merdiven altı İslamcı camilerinden biriyle kurduğu ilişki üzerinden beyni yıkanan ve IŞİD sempatizanı olan bir gence dönüşüyor.
Olay IŞİD sempatizanı olmakla kalmıyor ve yeni boyutlar alarak gelişmeye devam ediyor. 2018 Sonbaharında omuzuna attığı spor çantasıyla Hatay üzerinden Suriye’deki cihatçılara katılmak için Türkiye’ye gidiyor. Aile oğullarının aniden kaybolmasının şaşkınlığı içindeyken ilk akıllarına gelen sosyal medya üzerinden onun kaybolduğunu ilan etmek oluyor. Baba Yusuf Fejzulai’nin yoğun çabası sonucunda Kujtim Suriye’ye geçmek üzereyken yakalanıyor. Dört ay tutukluluktan sonra Avusturya’ya geri gönderiliyor. Bunun üzerine Avusturya makamları Kujtim Fejzulai’yi terör örgütüne üye olmaktan 22 iki ay hapis cezasına çarptırır. Fakat Kujtim Fejzulai duruşma sırasındaki iyi halinden ve pişmanlık göstermesinden dolayı toplam yedi buçuk ay yatarak dışarı çıkar.
Yargılanma ve hapis sürecinde sakal bırakan Kujtim Fejzulai içerde bir savaşa hazırlanır gibi spor yapmaya devam eder. Hapisten çıktıktan sonra cihatçı ilişkisine devam etmekle kalmaz, var olan ilişkilerini daha da güçlendirerek, bir “İslamcı savaşçı” olarak Suriye’de yapamadığını burada yapma yolunda yeni arayışlar içine girer. Olay sonrasında gazetecilere konuşan komşularının onu “saygılı ama içine kapanık” bir genç adam olarak tarif etmelerinin, radikalleşen İslamcı gençlerde sıkça karşılaşılan bir özellik dışında, olayın karanlık yüzünün aydınlatılmasına maalesef fazla bir katkısı yok.
Avusturya basını ve siyasi partilerin tutumu
Saldırıya ilişkin Avusturya basınının öne çıkan ortak noktası, Avusturya’nın terörden azade bir barış adası olmadığı ve bu saldırıyla birlikte İslamcı terör dalgasının etkisi altına girdiği doğrultusunda. Aşırı sağcı Hürriyet Partisi’nden (FPÖ) merkez sol SPÖ’ye kadar siyasi partilerin yaptığı açıklama ve değerlendirmeler özellikle Avusturya ulusalcılarının duygularını okşamaktan öteye gitmiyor. Bu daha çok “Avusturya’ya boyun eğdiremezler”, “Alçak saldırı” ve “Korkak saldırganlara karşı geri adım atmayacağız” gibi söylemler şeklinde ifadesini buluyor.
Avusturya Devleti’nin olaydan sonra neredeyse 24 saat boyunca olayın faili ve perde arkasına ilişkin kamuoyuna doğru dürüst bilgi vermemesi en çok da sansasyon taciri bulvar basın tarafından bolca kullanıldı.
Ö24, Heute ve Die Neue Krone Zeitung gibi popülist gazete ve televizyon basını her sahte haber ve dedikoduyu sürekli tekrarlarken, ulaştıkları, kan gölü ve açık yaraları gösteren fotoğrafları gündemde tutarak toplumun şok yaşamasına katkıda bulundu.
Der Standard ve Fater, Kurier gibi sağ ve sol liberal gazete ve dergiler bile, gerek Avusturya gerekse AB’nin gerici İslamcı totaliter devletlerle olan, başta silah satışları veya diğer grift ekonomik çıkarlarının ne anlama geldiğini sorgulamaktan uzak, sadece Avusturya ulusunun içinde bulunduğu dramatik saldırı havasını vermekle yetindiler. Cihatçıların yaygın olduğu Ortadoğu coğrafyasının bizzat Batılı ülkelerin katkısıyla militarize edilmesini ve bol miktarda milyarlarca dolarlık silahın satılmasını sorgulamak akıllarına gelmiyor.
Viyana’daki Tevhit camii kapatıldı
Katliamın kurbanlarından arda kalan
Kurbanlardan veya kurbanların trajedisinden bahsedildiğinde çoğunlukla “yanlış zamanda yanlış yerde” olma deyimi kullanılır. Fazla düşünülmeden kullanılan bu deyim aslında gerçeğe hiç de uygun değil. Kamunun hareket ettiği bir alana gitmek veya orda olmak neden yanlış olsun ki? Bu bağlamda Viyana saldırısında ölen dört kişiden biri olan 45 yaşındaki kurbanın kız kardeşi Irmgard Pretzner, Der Standard gazetesinin konuk köşesi için kaleme aldığı yazıda, bu deyimi sorgulayarak bize empoze edilen algıyı yeniden düşünmemizi sağlıyor. Olaydan sonra çok okunan yazıda Pretzner Avusturya kamuoyuna da seslenerek, Müslümanlara ve göçmenlere yönelik öfke ve nefretten uzak durulması, göçmenleri dışlamaya olanak verilmemesi gerektiği çağrısında bulundu.
Saldırının diğer kurbanlarından birinin de saldırganın geldiği memleketten, yani Kuzey Makedonyalı olmasının, terörün ayrım yapmaktan uzak ve gözünün kör olduğunu anlamamız açısından düşündürücü olduğu aşikar.
Sonuç
Diğer ülkelerde olduğu gibi Avusturya’da da aşırı sağcılık sadece cihatçılık veya selefilik üzerinden oluşmuyor. Neofaşist ve ırkçı radikalleşme ve yabancı düşmanlığı bu ülkede son yıllarda türemiş değil. Günümüzün medya ve internet olanakları sayesinde pekâlâ her genç kendi odasından rahatlıkla radikalleşebilmektedir. Son yılların basını kısaca tarandığında bile göçmen kökenli olmayıp da radikalleşen çok sayıda “normal” Avrupalı gencin olduğunu görebiliriz. Bu konuda Avusturya için iki yıl önceki Lorenz K. örneğini verebiliriz. Lorenz K, IŞİD taraftarı genç bir kişi ve göçmen geçmişi olmayan radikalleşmiş bir Avusturyalı. Lorenz K, IŞİD için milis gücü kurmaktan ve çocuk yaştaki gençleri suikast yapmaya teşvik etmekten, geçen Ağustos’ta 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Avrupa için bir örnek verecek olursak, ki bu okurlar açısından rahatça hatırlanacaktır, Norveç’ten Anders B. Breivik var. 2011 Temmuz’unda küçük bir adada sürek avıyla 77 insanı öldürmesi halen zihinlerden silinmiş değil.
Bu iki örnek gösteriyor ki sorunun temelinde yatan göçmenlik değil, temel insan hakları, sosyal eşitlik ve var olan demokrasinin yetersizliği ve buna karşı örgütlü bir anti- faşist, anti-ırkçı alternatifin olmayışıdır.
İdari kurumlardaki eksik ve hatalar zinciri bir bakıma kamuoyu nezdinde Avusturya Hükümeti’ni bir ölçüde zora sokmuş durumda. Kamuoyunun homurdanmasını dindirmek maksadıyla ilk elden Viyana Eyalet Anayasa Koruma ve Terörle Mücadele Kurumu başkanı Erich Zwettler görevden alındı ve fazla geçmeden bunun akabinde suikastçı Kujtim Fejzulai’nın önceleri gittiği 16. Viyana’daki Melit İbrahim ve 12. Viyana’daki Tevhit camilerini kapatıldı. İçişleri Bakanlığı’nca “1000 polisle” çeşitli yerlerde, sayı verilerek, “60 operasyon gerçekleştirildi” gibi haberler, olayın üzerinden sık sık yapılan açıklamalar. Bu ve benzeri palyatif önlemlerin sadece buz dağının su yüzüne çıkmış zirvesini kapatmaya çalışmak dışında bir anlam ifade etmediği aşikâr. Yukarda da değinmeye çalıştığımız gibi asıl mesele, özellikle yeni kuşak gençliği için gerici ve faşist radikalleşme bataklığının kurutulmasından geçmektedir. Bu bataklık; sosyal gettolaşma, göçmelerin dışlanması ve eşit haklardan yoksun bırakılması, sosyal devletin her gün biraz daha budanması, özelleştirmelerin tetiklediği işsizlik olarak kendisini gösteriyor.
Thomas Schimindinger
Son olarak somut bir şekilde acaba Viyana Saldırısı önlenebilir miydi diye herkes gibi biz de soruyoruz. Bu soruyu cevaplaması için Avusturya’da IŞİD ve İslamcı terör üzerine yetkin bir kişi olan Thomas Schimindinger’e sormak istedik. Kendisi İslamcı terör ve Rojava’nın özgünlüğüne ilişkin, bazıları Türkçe, Kürtçe, Arapça veya İngilizceye çevrilmiş çeşitli kitapların yazarı. Thomas Schimidinger Viyana’da yaşasa da Güney Kürdistan ve Rojava’ya çeşitli görüşmelere bulunmak ve Ezidilerle ilgili yapılan projeyi takip etmek için sık sık gidip geliyor.
Thomas Schimidinger sorularımızı birkaç cümleyle şöyle yorumladı:
“Eğer Avusturyalı makamlar doğru düzgün işlerini yapabilmiş olsalardı ve Alman ve Slovak polisini ciddiye alsalardı bu saldırı önlenebilirdi. Siz de biliyorsunuz, olaydan kısa bir müddet sonra Saldırganın geçen Temmuzda Alman ve İsviçreli cihatçılarla görüştüğü ortaya çıktı. Kujtim Fejzulai Slovakya’da silah ve mühimmat almaya yeltenmiş, alamamış ve oranın yetkilileri bunu Avusturya makamlarına iletmiş. Bu ve benzeri açmazlar eksikliğin Avusturya’nın yetkili eyalet ve merkezi Anayasayı Koruma ve Terörle Mücadele (BTV) makamlarında olduğunu açıkça gösteriyor. Dolayısıyla ileride olası suikastların önenebilmesi için şu anda çokça dillendirilen yeni yasa yapma talebi hem anlamsız hem de buna gerek yok. Bize gerekli olan, doğru işleyen, işini yüzüne gözüne bulaştırmayan bir polis teşkilatıdır.”