Murat AKSOY yazdı: Sıradanlaştırılmaya ve çürütülmeye çalışılan ilişkiler karşısında Ulaş’ın Mahir’e sarılmasındaki yoldaşlığı örgütlemek, Marksizm-Leninizm’de ısrarcı ve Ulaşların direngenliğiyle 21’nci yüzyıl sosyalizmini pusula edinmiş yeni ihtilalci genç kuşakları yaratmak bugünün yakıcı görevlerindendir.
“Cevap vermediğim kimliğime gelince, adım Ulaş Bardakçı.
1947 doğumluyum. THKP ve THKC’nin bir savaşçısıyım.”
Dev-Genç ve THKP-C’nin kurucu önderlerinden, Ulaş Bardakçı’nın katledilişinin 49’uncu yılındayız. Devrim ve sosyalizm mücadelesinde teslim olmayan militanlığı, öncülüğü, örgütçülüğü ve Marksizm-Leninizm’de ısrarcılığıyla yaşadığı dönem yoldaşlarına, bugün ise bizlere önderlik etmeye devam eden Ulaş Bardakçı; kapitalizme karşı kavganın her alanında, her barikatta birer Ulaş olan devrimcilerin mücadelesinde yaşamaya devam ediyor.
1947 yılında Nevşehir’in Hacıbektaş kasabasında doğan Ulaş Bardakçı, İlk ve orta öğreniminin ardından girdiği ODTÜ’de sosyalizm fikriyle tanıştı. Fikir Kulüpleri Federasyonu ve Türkiye İşçi Partisi’ne katılan Ulaş, sonrasında Dev-Genç’in kuruluşunda aktif rol oynadı. Gençlik içinde Milli Demokratik Devrim tezlerinin tartışılmasında ve yayılmasında etkili etkili oldu.
Ulaş Bardakçı, ABD’nin Vietnam Kasabı lakaplı Ankara Büyükelçisi Robert Komer’in makam aracının ODTÜ’de yakılmasına katılan gençlerdendi. Üniversitelerin kapılarının emperyalizmin sözcülerine açılamayacağını savunan ODTÜ öğrencileri, dönemin ABD Ankara Büyükelçisinin arabasını yakarak süregelen bir kavganın da ateşini harlarken Ulaş da kavganın en önündeydi. ODTÜ’de yanan yalnızca Komer’in arabası değil üniversite gençliğinin, üniversiteyi de aşacak bir şekilde kapitalizme ve emperyalizme karşı verdiği, vereceği mücadelenin fitili oldu.
1970 yılının sonlarında devrimin ihtilalci bir partiyle yapılacağını düşünen Ulaş, Mahir Çayan’la birlikte THKP-C’nin kurulması için çalışmalara başladı. THKP-C’nin ilk genel komitesinde yer aldı ve 12 Şubat 1971’de THKP-C’nin ilk silahlı eylemi sayılan Küçükesat Ziraat Bankası soygununa katıldı.
17 Mayıs 1971’de Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu önderleri Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın serbest bırakılması amacıyla İsrail Başkonsolosu Ephraim Elrom’un kaçırılması eyleminde bulunan Ulaş, 12 Mart darbecilerinin başlattığı Balyoz Harekatı’nda yakalanarak tutuklandı. Fakat sonrasında, “Tutsak olan devrimcinin ilk görevi tutsaklığından kurtulmaktır” diyerek Mahir Çayan, Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna ile tünel kazarak cezaevinden kaçtı. Devrimci faaliyete İstanbul’da devam eden Ulaş Bardakçı 19 Şubat 1972 tarihinde Arnavutköy’de bulunan Üvez Sokak’ta saklandığı eve yapılan operasyonda polislerle girdiği çatışmada vurularak öldürüldü.
Ulaş’tan bize kalanlar
Ulaş Bardakçı, düşünceleri, yaşamı ve devrimci pratiğiyle başta gençler olmak üzere günümüz devrimcileri için kutup yıldızı olmaya devam ediyor.
Ulaş’ı tinsel bir bakış açısıyla değil günümüz devrimci gençliğinin görevleri ve devrimin güncelliği bağlamında ele almak, onun arzuladığı sosyalizm düşüne ulaşmanın en sahici yolu olacaktır. Devrimciliği, yoldaşlığı ve direnci ile gençliğin mücadelesinde önderliğin ve yoldaşlığın nasıl olacağını, devrimciliğin hayattan ve pratikten kopuk, salt söylemle yapılamayacağını gösteren gerçek bir önderdir Ulaş. ODTÜ’de Komer’in arabasını yakan üniversite gençliğinin, mücadelenin yükselmesi ile devrimci kopuşu gerçekleştirip sermayenin üstüne örgütlü biçimde yürüyebilmesidir.
Ulaş Bardakçı yoldaşlığı ile de günümüz devrimcilerine örnek olmaktadır. Yoldaşlık bugün postmodern saldırının kavramların içini boşaltma ve hakikatinden koparma amacına rağmen hala yılların birikimiyle doludur. Yoldaşlık devrimciler için yalnızca aynı yolda yürümek değildir. Yoldaşlık, Ulaş Bardakçı’nın mahkeme salonunda Mahir Çayan’a sarılmasıdır. “THKO’lu Denizler idam edilecekse, THKP-C’li Mahirler onların yolunda ölür” diyerek yürümektir.
Kapitalizmin ‘en önde sen ol, kendine bak, kendini düşün’ propagandası karşısında eşit, adil bir düzen talebini yükseltebilmek, yoldaş olmanın teoride anlatısı ve pratikte gösterilmesi ile sağlanabilecektir. Sıradanlaştırılmaya ve çürütülmeye çalışılan ilişkiler karşısında Ulaş’ın Mahir’e sarılmasındaki yoldaşlığı örgütlemek, Marksizm-Leninizm’de ısrarcı ve Ulaşlar’ın direngenliğiyle 21’nci yüzyıl sosyalizmini pusula edinmiş yeni ihtilalci genç kuşakları yaratmak bugünün yakıcı görevlerindendir.
Kapitalistler, günümüz gençliğinin kırılgan, kolay vazgeçen ve yenilgiyi kabullenen bir bilince sahip olması ve böyle yaşaması için var gücüyle uğraşmaktadır. Bunu da elbette sermayenin ve onun koruyucusu devletin devamlılığını sağlamak için yapmaktadır. Devrimci gençliğin bünyesinde taşıması ve örgütlemesi gereken inancın kaynağı Ulaş Bardakçı’nın kavgasında parlamaktadır. Ulaş’ın cezaevine girdikten sonra bir an bile durmadan arkadaşları ile kaçma planı yapmaya başlaması, umutsuzluğa yer vermemesi ve yenilgiyi kabullenmemesi ile ilgilidir. Cezaevine düşmek veya başka bir durumla karşılaşmak yeni bir umudun örgütlenmesinde engel değildir. Mücadelenin sonunu bugünden görenler yer ve durum fark etmeksizin direnmeye devam edeceklerdir. Ulaş’ın Arnavutköy’de bir bodrum katında teslim olmadan savaşması, kavganın bayrağını sırtlayacak yoldaşlarının olduğunu bilmesidir. Ulaş Bardakçı’nın bıraktığı bayrağı onurla taşıyan devrimci gençler olarak sosyalizmin zaferine kadar umutsuzluğa kapılmadan, Ulaş gibi direnmenin bir vazife olduğunu bilmeliyiz.
Ulaş gibi
Bugün AKP-MHP Faşist İktidar Bloku, faşizmi bir devlet biçimi olarak kurumsallaştırmak için başta Kürt halkı ve sosyalistler olmak üzere toplumun bütün demokratik mücadelesini yok etmek, sindirmek, karşıtlarını baskı ve şiddet yoluyla susturmak istiyor. Buna rağmen işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar, LGBTİ+’lar, doğa ve yaşam savunucuları susmuyor, her an farklı biçimler alsa da farklı direniş biçimleriyle AKP’ye bu fırsatı vermiyor.
Bugün bu mücadeleleri birleştirmek ve faşizme karşı en geniş antifaşist direnişi örgütlemek Ulaş’ın bize bıraktığı mirasın en güncel görevi olacaktır.
Ulaş Bardakçı, bıraktığı devrimci miras ile hala gençliğe ve sosyalizm mücadelesine ışık tutmaktadır. Gezi’den Boğaziçi direnişine, gençliğin baskıya, kayyumlara, bilim düşmanlarına ve sermayeye başkaldırdığı her yerde Ulaş’ın kararlılığı ile bir adım daha öne çıkmaktadır ardılları.
Devletin üniversiteleri tamamen ele geçirmek için başlattığı kayyum rektör atamalarından birisi olan Boğaziçi kayyumuna karşı gösterilen direnişle Ulaş gibi olmanın ne olduğunu hep birlikte gösterilmiş oldu herkese. Bugün buradan yükselen direnişi büyütmek ve yaygınlaştırmak, üniversite gençliğinin, devrimcilerin Ulaş’a hem borcu hem de sözüdür.
Boğaziçi Üniversitesine atanan kayyum rektörle ortaya çıkan direnişi zafere götürmek için Ulaş’tan bize kalanları iyi yorumlamak gerekmektedir. Gençliğin kutup yıldızı diye tarifliyorsak Ulaş Bardakçı’yı onun kararlılığıyla mücadeleyi yükseltmeliyiz. Kısa süreli yenilgiler veya baskılar karşısında umutsuzluğa kapılanlar sıkıştığı bodrum katında teslim olmayan Ulaş’a bakmalıdırlar. Mücadele içinde motivasyonu düşenler mahkeme salonunda ağır suçlamalarla yargılanırken gülerek Mahir’e sarılan Ulaş’ı görerek yanındaki arkadaşına sarılmalıdır.
68 gençliğinin ve 71 devrimci atılımının önderlerinden Ulaş Bardakçı, dün ve bugün olduğu gibi yarın da mücadelenin en ön saflarında bizimle olmaya devam edecektir. Boğaziçi’nde, Kadıköy’de, Ankara’da, Alsancak’ta, gençliğin sözünü haykırdığı her yerde Ulaş gibi direnenler olacaktır. Bazen gür bazen daha sessiz çıkan sloganlarımızla, kampüste ve sokakta seni haykıracağız Ulaş yoldaş ve andımız olsun kurulan tüm barikatlarda senin cüretinle, senin gibi direneceğiz.
Yaşatacağız seni genç yüreklerimizde!