Eylem CAN* yazdı – Sizleri bu günden tam on yıl önceye götürüyorum. 3 Şubat 2011’de ne olmuştu, hatırlıyor musunuz? O gün Ankara’da 20 haneye ateş düştü.
Bırakın öyle kalsın,
ağıtlar azaltmasın bu acıyı.
Şimdi de bu acıdan öğreneyim
başka yüreklere açılmayı.
Ölümüyle bile öğretti diyeyim,
Boşuna ölmedi diyeyim.
Bırakın öyle kalsın.[1]
Sizleri bu günden tam on yıl önceye götürüyorum. 3 Şubat 2011’de ne olmuştu, hatırlıyor musunuz? O gün Ankara’da 20 haneye ateş düştü. Aynı gün aralarında neredeyse bir kilometre bulunan iki ayrı işyerinde patlama oldu. Sekiz saat arayla. Televizyonlarımızdan canlı yayında savaş alanına dönen işyerlerine, arama kurtarma faaliyetlerine, yetkililerin açıklamalarına, yakınlarının akıbetini öğrenmek için patlama alanına koşan insanların çaresizliğine şahit olduk. Biz belleklerimizin derinlerine itsek de, o acı, o yas bugün hâlâ bazı hanelerde taptaze.[2]
Uzay Çağı’nda iş cinayeti
Tarih: 3 Şubat 2011. 11:00 suları. Ortadoğu Sanayi ve Ticaret Merkezi (OSTİM) Uzay Çağı Caddesi’ndeki dört katlı bir iş hanında, Hasan Özkan’a ait Özkanlar Hidrolik İmalat San. ve Tic. Ltd. Şirketi’nde meydana gelen patlamada 9 işçi öldü, 30 işçi yaralandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer: “İşletmenin işletme belgesi olmadığını öğrendim. Gerekçelerini, sebeplerini inceliyoruz. Biz yapısal ve teknolojik tedbirler alsak bile, eğer insanlar kendi hayatlarını önemsemiyorlarsa bu çok büyük bir zafiyettir” dedi. İşletme belgesi olmadığını belirten Bakan, 2009’da bağlı bulunduğu Bakanlığın yeni bir yönetmelikle işletme belgesi şartının 50’den fazla işçi çalıştıran işyerlerine getirildiğini unutmuştu. Daha önceleri 10’dan fazla işçi çalıştıran işyerleri için işletme belgesi şartı aranıyordu.
Aynı gün, yaklaşık sekiz saat sonra, 19:20 sularında İvedik OSB’de, 25. Cadde’de, Metsan Yedek Parça Otomotiv San. ve Tic. Ltd. Şirketi’nde meydana gelen patlamada 11 işçi öldü, 13 işçi yaralandı. Şirketin faaliyet konusu otomotiv yedek parça / traktör hidrolik parçaları üretimiydi. Patlamanın olduğu işyerinin işyeri açma ve çalışma ruhsatı yoktu. İşyerindeki oksijen, LPG ve karışım gaz tüpleri peş peşe patladı. Metsan’ın ruhsatsız faaliyet gösterdiği için daha önce iki ay kapatıldığını da patlamadan sonraki günlerde öğrendik. Vali: “Elini uzatıp bizi kurtarın diyen insanlar varken atölyenin durumunu konuşamayız” derken, aslında tam da o anda atölyenin durumu konuşulmalıydı. “Bizi kurtarın” diyen insanlar neden enkaz altında kalmıştı?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik: “Devlet nereden bilecek kaçak merdivenaltı işlem yaptığını. Kaçaksa çoğu sigortasızdır. Orada çalışanlar bunu neden ihbar etmiyor? (…) Kaçak işletmeler konusu, sadece devletin ve hükümetin sorumluluğunda görülecek bir konu değildir. (…) Halk ihbar etmeli. İhbardan sonra bu iş olmamışsa, idare sorumlu olur” dedi. Yeterli denetim yapılmadığının itirafı olan bu cümlelerle, devlet denetim sorumluluğundan sıyrılarak, sorumluluğunu çalışanların üstüne yıkmaya çalıştı. Patlamalardan sonra Bakanlık bölgede hayati tehlikeye neden olabilecek gaz dolumu yapan 18 işyerinden 14’ünün faaliyetini durdurdu. OSTİM-İvedik Patlamaları’ndan önce bu adım atılmış olsaydı 20 işçi ölmeyecekti.
Kafkesk duruşmalar cumhuriyeti
OSTİM-İvedik Patlamaları’nda yakınlarını kaybeden aileler yan yana gelerek mücadele etmeye başladılar. Savcılıkla görüşen aileler adına, patlamada kardeşi Dursun’u kaybeden Sibel Kavak, gaz raporunun çıktığını, tüplerde doğalgaz kalıntısı tespit edildiğini, bilirkişi raporunun araştırma safhasında olduğunu öğrendiklerini aktardı. İş cinayetinin üstünden beş ay geçmişti, soruşturma süreci uzadıkça ailelerin acısı katmerleniyordu.
Bilirkişi raporları patlama ve yangınların oksijen tüpleri kullanılırken meydana geldiğini ortaya çıkardı. Oksijen tüplerinin OSTİM’de faaliyet gösteren, doğalgaz dolum ve satış lisansları bulunmayan Ersoy Gaz Sanayi ve Ticaret AŞ ve yan kuruluşu As Gazsan Ltd. Şti.’den alındığı tespit edildi. Bu tüpler lisanslı EMDA isimli firmada doldurtuluyor, boşaldıktan sonra yeniden dolduruluyordu. Patlamaların meydana geldiği iki işyerine de 2-3 Şubat günlerinde bu oksijen tüplerinden satılmıştı. Ersoy Gaz Sanayi yönetim Kurulu Başkanı Kasım Ersoy: “OSTİM’de 550 ayrı işletmeye oksijen tüpü dağıtımı yapıyoruz. Bunların hiçbirinde bugüne kadar sızıntı gibi bir problem yaşanmadı” dese de, 2-3 Şubat tarihlerinde aynı partiden oksijen tüpü alan 100 firma, patlamalardan sonra yetkililerce uyarıldı.
Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi tüp satıcısı Ersoy Gaz ile patlamaların meydana geldiği işveren firmaların dokuz yetkilisini kusurlu bularak, “tedbirsizlik ve dikkatsizlik sebebiyle ölüme ve yaralanmaya sebep vermek; tehlikeli maddeleri izinsiz taşıyıp bulundurmak” suçundan 12 Eylül 2011’de kamu davası açtı. Bilirkişi raporunda bir işyerinin ruhsatsız olduğu, işyeri açma ve çalıştırma izninin bulunmadığı, basınçlı kapların kullanımı ve iş güvenliği yönünden denetimlerin yapılmadığı gibi birçok eksiklik tespit edilmesine rağmen sorumluluğu olan Ankara Büyükşehir Belediyesi, Yenimahalle Belediyesi, İvedik OSB Yönetimi, OSTİM OSB Yönetimi, Bilim Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na olayla ilgili herhangi bir kusur yüklenmedi. Kaderci bir bakış açısıyla “Bu kurumlar görevlerini tam olarak yapsalardı dahi bu patlamalar yine de önlenemezdi” dendi.
Tanık işçiler, patlamalardan önce kamu kurumlarından hiç kimsenin denetime, kontrole gelmediğini, ancak patlamalardan sonra her hafta denetim ve kontrol yapıldığını, boş mu dolu mu olduklarını anlamak için tüpleri kokladıklarını, herhangi bir eğitimden geçmediklerini, sertifikaları olmadığını beyan ettiler. Kamusal denetim ve kontrol yükümlülüğünü yerine getirmeyen kamu idarelerinin de iş cinayetlerinin meydana gelmesinde sorumluluğu apaçık ortaya çıktığı hâlde mahkeme huzuruna kamu görevlileri çıkarılamadı. Devlet bir kez daha memurlarını yargılatmadı. Aileler ve avukatları tüm sorumluların yargılanması için itiraz ettiler. İtirazlarını Danıştay’a, Anayasa Mahkemesi’ne ve sonunda AİHM’e taşıdılar. Hâlâ sonuç bekliyorlar.
Ailelerin mücadelesi sonucunda sanık sayısı 18’e yükselmişti. 9 Eylül 2015’te görülen 28. duruşmada 18 sanıktan 13’ü hakkında beraat, gaz firması yetkilisi olan beş sanık hakkında 10 ila 37 yıl 6 aylık hapis cezaları verildi. Aileler verilen karara itiraz ettiler. Ruhsatsız işyerine ve denetimsiz tüp dolumu-satışına ilişkin denetim sorumluluğu olduğu hâlde bu görevlerini yapmayan kurum yetkililerinin yargılamaya dahil edilmemesi, iş cinayetlerinin meydana geldiği işyerlerinin sahibi patronların beraat ettirilmesi kararını temyiz ettiler. 2017’den beri Yargıtay Ceza Genel Kurul kararını bekliyorlar.
Yası mücadeleye çeviren aileler
Ostim ve İvedik Patlamaları’nda yakınlarını kaybeden aileler ilk günden beri “Bu memleketin geleceği için, iş güvenliği için, sağlıklı yaşam koşulları için, kanundışı çalışma koşullarını sona erdirmek için davamızın takipçisi olacağız” dediler. Acıları, yasları taptaze olduğu hâlde adalet mücadelesi verdiler. Yanlarında çok da fazla destek bulamadılar. Tüm beyanlarında OSTİM-İvedik Patlamaları’nda sorumlu olanların tamamı yargılanıp hak ettikleri cezaları alsaydı benzer iş cinayetlerinin olmayacağını vurguladılar. Haksız mıydılar?
Daha üç gün önce, 31 Ocak 2021, Davutpaşa Patlaması’nın 13. yıldönümüydü. 20’si işçi 21 kişinin öldüğü patlamada yakınlarını kaybedenler, üç yıl sonra OSTİM-İvedik’teki Patlamalarla kendi acılarını da yeniden yaşamış, patlamada hayatını kaybeden işçilerin ailelerine taziye ziyaretinde bulunmuş, sonrasında “Başka Davutpaşa’lar, Başka OSTİM’ler, Başka İvedik’ler olmaması için” birlikte mücadele etmeye başlamışlardı.
Zaman maalesef aileleri haklı çıkardı. İş cinayetleriyle ilgili hiçbir tedbir alınmadığı, denetimler yapılmadığı, ihmaller sürdüğü için, örneğin 19 Temmuz 2015’te Gemlik Gübre Sanayi AŞ’ye ait fabrikada patlama oldu. Kalsiyum amonyum nitrat PRİL kulesindeki patlama nedeniyle Uğur Çavdar öldü, Mustafa Karakol yaralandı. 1. dereceden gayri sıhhi müessese statüsünde, ağır tehlikeli işkolunda faaliyet gösteren bir firmaydı. Bitişiğindeki bina olmasaydı tüm Gemlik nüfusunu yok edebilecek bir facia da Türkiye’nin kara defterine not düşülecekti. Daha yenilerden mi söz açalım? Sakarya’nın Hendek ilçesinde faaliyet gösteren Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda 3 Temmuz 2020’de patlama meydana geldi, yedi işçi öldü, 127 işçi yaralandı. Aynı fabrikada daha önce beş patlama olduğunu da bu süreçte öğrendik. Basit bir google araştırması yaparak bile onlarca benzer iş cinayetine rastlayabilirsiniz.
OSTİM-İvedik Patlamaları’nın 10. yıldönümünde hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum. İş cinayetleri son bulsun diyen herkesi Başka OSTİM’ler, Başka İvedik’ler olmaması için mücadele etmeye, isimlerini anarak bitireceğim yazım aracılığıyla, yarım kalmış hayat hikâyelerini hep beraber tamamlaya davet ediyorum.
OSTİM’de ölen işçiler:
Abdullah Karakulak, 1961, Bala-Ankara, Abdulkadir Kurt, 1970, Bayat-Çorum, Ahmet Özdemir, 1969, Ankara, Ali Yiğit, 1979, Mecitözü-Çorum, Bayram Özkan, 1964, Niğde, Dursun Kavak, 1983, Ankara, Mükremin Atmaca, 1967, Sincan-Ankara, Necdet Ali Tanışma, 1980, Çaykara-Trabzon, Satılmış Şimşek, 1984, Tosya-Kastamonu.
İvedik’te ölen işçiler:
Aydemir Çapraz, 1974, Alaca-Çorum, Aydın Çapraz, 1972, Alaca-Çorum, Aytaç Akkaya, 1991, Haymana-Ankara, Cengiz Soyalp, 1974, Keskin-Kırıkkale, Cihan Çiftçi, 1961, Haymana-Ankara, Deniz Demirbaş, 1978, Yozgat, Dilek Gürer, 1973, Şarkışla-Sivas, Hazim Çavdar, 1971, Nevşehir, Hüseyin Okçu, 1972, Ankara, Hüseyin Yıldız, 1987, Kars, Servet Yurtdaş, 1962, Ankara.
* Düzeltmen, editör.
[1] Kemal Özer, “Öyle Kalsın”, Oğulları Öldürülen Analar, Yordam, 1995
[2] Yazı boyunca İş Cinayetleri Almanağı (2012-2019, Birumut Yayıncılık); Bianet, Evrensel ve Birgün’den yaralandım. Davanın avukatlarından Murat Kemal Gündüz’e desteği için teşekkür ederim.