Ertuğrul KÜRKÇÜ yazdı – Tarihin ilk muzaffer sosyalist devriminin önderi Vladimir İlyiç Lenin’in 97. ölüm yıldönümünde Ertuğrul Kürkçü, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’nde yayımlanan makalesi “Lenin”i Siyasi Haber için gözden geçirerek yeniledi.
Geyorgiy Plehanov, Tarihte Bireyin Rolü adlı makalesinde, toplumların tarihinde bireylerin oynadığı rolün gene toplumsal ve tarihsel şartlar tarafından belirlendiğini, eğer Napoleon olmasaydı, Fransız burjuvazisinin emrine kılıcını verecek bir başka generalin ortaya çıkacağını, Cromwell olmasa bir başkasının onun İngiliz devriminde oynadığı rolü oynayacak olduğunu söyler.
Gerçekten de, büyük tarihsel dönüşümlerin, kendilerini yaratan maddi şartlarla birlikte, bu şartların bilgisine sahip bir insan rezervini ve bütün insanlar arasında da önderlik kapasitesine sahip birden çok bireyi yaratacağı, maddeci tarih anlayışı için artık ispatı gerekmeyen bir postulat gibidir. Ancak daha derinden bir bakış, olmuş bitmişliklerinin, çoğu zaman daha fazla ispatı gereksiz kıldığı varsayılan bu gibi mülahazaların sınırlarını görmemize yardımcı olacaktır. Bu tip belirlemeler, ancak büyük tarihsel dönüşümleri kavramak için gerekli olan üretim tarzları ölçeğindeki genelleştirmeler için bir kabul çerçevesi sunar. Bu ilkenin, bireylerin toplumsal dönüşüm süreçlerinde oynayabilecekleri rollerin zenginliği ve bu rollerin gerçekleşme imkanlarının çokluğu ve çeşitliliği bakımından daha ötede bir üst sınır getirmiş olduğu yargısı, bizzat bu bireylerin eylemlerinin içerdiği imkanların da tarih tarafından belirlendiğinin üzerinin örtülmesine yol açar.
Öte yandan, çok büyük tarihsel dönemleri kapsayan maddi dönüşümlerle, bu dönüşümler içinde gerçekleşen, büyük ölçüde maddi temelden görece özerk, insan iradesinin ve aklının rol oynadığı bir alan üzerinde gerçekleşen ve temel üzerinde mukabil etkide bulunan siyasal ve entelektüel süreçlerin tümünün tek bir deterministik ilke ile açıklanması yalnızca bir metodolojik hata olmakla kalmaz. Bu yaklaşım, bireylerin oynamış oldukları, onlar olmasa oynanmayacak rollerin de çoğu kere gözden kaçırılmasına ve değerinin azımsanmasına yol açar.
İşçi Sınıfının Kurtuluşu için Mücadele Birliği Petersburg Komitesi Toplantısı (1897), Soldan sağa, P. K. Zaporozhets, A. A. Vaneyev (ayakta); Victor V. Starkov, Gleb Krzhizhanovsky, Vladimir Lenin and Julius Martov.
Bu açıdan, maddi olgular, Plehanov’un yöntemini sürdürerek varabileceğimiz, Ekim Devrimi'ni yaratan maddi şartların, Lenin olmasaydı, bir başka Lenin'i ortaya çıkartmış olacağı “maddeci” varsayımının, bizi artık geçmişte kalmış bir imkansızlığa değilse bile, en çoğundan geçmişte varolduğu pek kuşku götürür bir imkana götürebildiğini gösteriyor.
Zira, Lenin, Ekim Devrimi'nin yalnızca önderi değil, en başta gelen nedenlerinden biridir. Ekim Devrimi'nin tarihine ilişkin bütün kayıtlar, Rus Çarlığının yıkıldığı Şubat 1917'de bütün Rusya'da bir sosyalist devrimin mümkün olduğunu düşünen yalnızca iki kişiye işaret ediyor: Lenin ve Troçki. Düşünceler de tarihsel mücadelelerin izleyeceği yol üzerinde mukabil etkide bulunur ve çoğu kere onların alacağı biçimi belirlerler ama ikisi de Şubat 1917'de Rusya'da bir sosyalist devrimi öngören iki kişiden Troçki'nin değil de Lenin'in Ekim Devrimi'nin nedenlerinden biri olmasının, bu noktadan sonra bireylere bağlı olmayan bir başka özgül maddi nedeni vardı. Düşüncelerin kendi kendilerine harekete geçen bir gücü yoktur, onlar ancak “kitleleri kavradıkça birer maddi güç haline gelirler”. Lenin, yalnızca kitlelerin tarihsel özlem ve güçlerine denk düşen bir düşünceye sahip olmakla kalmamış, bu düşüncelerin kitleleri kavraması için gereken organizasyonu da daha 1901'den başlayarak kurmak, korumak ve geliştirmek için bütün güçlerini seferber etmişti. Aralıksız 16 yıl sürmüş olan bir mücadele içinde birbiriyle kaynaşmış, bir toplumsal devrimi gerçekleştirecek olan tarihsel aksiyon yeteneğine sahip sınıflarla bağlar kurmuş, dolaysız bir tecrübe birikimini yeniden üretecek mekanizmalarla donanmış bir siyasal örgütün Bolşevik Partisi'nin, nihai karar anında otoritesi tartışılmayan önderiydi. Kendi kararını öteki Parti önderlerinin çoğunluğunun eğiliminin karşısına her koyuşunda daima o kazanmıştı. Bu yüzden, Lenin, yalnızca doğru bir düşünceye sahip olduğu için değil, düşüncesinin doğruluğunu tarihte, pratikte kanıtlamak için maddi güçlere dayandırabilme yeteneğine sahip olduğu için de Ekim Devrimi’nde belirleyici bir rol oynayabildi.
Bolşevik Partisi'nin ve Rus sosyalist hareketinin öteki önderleri de Avrupalı sosyalistlerin tarihin ayrıcalıklı kıldığı özel bir tabakasını oluşturuyorlardı. Hemen hepsi bilgileri, yetenekleri, yetişme tarzları ve davalarına bağlılıkları ile ayırt edilebilen aydınlar arasından geliyorlardı. Plehanov, Akselrod ve Petrosov gibi eskilerin yanında, Martov, Troçki, Bogdanov, Lunaçarskiy, Zinovyev, Kamenev, Pyatakov, Buharin ve diğerleri yalnızca Rusya'da değil uluslararası sosyalist hareket içinde de öne çıkmışlar ve değer kazanmışlardı. Ancak bunlar arasında bir tek Lenin, Rusya proletaryasının insanlık tarihinde oynaması mümkün olan rolü yalnızca herkesten önce kavramakla kalmamış, bu rolün gerçekleşmesinin aracını inşa için de olağanüstü bir irade göstermiş, hem entelektüel hem maddi güçleri birbirine bağlayacak bir konumu elde tutabilmişti. Bu konum ona tarihte eşi görülmeyen istisnai bir rol sağladı.
Lenin daha 1901-2'de Ne Yapmalı’da şunları yazmıştı:
“Tarih şimdi karşımıza herhangi bir ülkenin proletaryasının karşısındaki tüm acil görevlerin en devrimcisini getirip koydu. Bu görevin yerine getirilmesi, yalnızca Avrupa değil, (artık denebileceği gibi) Asya gericiliğinin de en güçlü kalesinin yıkılması, Rusya proletaryasını uluslararası devrimci proletaryanın öncüsü kılacaktır.”[1]
Lenin, bu görevi yalnızca Rusya çerçevesinde değil uluslararası bir çerçeve içinde kavradığını daha 1894’te yazdığı Halkın Dostları Kimlerdir…? başlıklı, o zaman yayımlanamamış kitabında şöyle kaydetmişti:
“Rus işçisi, tüm demokratik öğelerin başını çekerek mutlakıyeti devirecek ve Rusya proletaryasını (bütün ülkelerin proletaryasıyla yan yana) açık siyasal mücadelenin düz yolundan, komünist devrimin zaferine götürecektir.”[2]
Lenin, Gramsci'nin ifadesiyle “hakikaten yerel ve hakikaten enternasyonal” olan bu kavrayışa Rusya'daki devrimin bütün iniş çıkışları içinde her zaman sımsıkı sarılmış olarak kaldı. Bolşevik Partisi'ni her zaman örgütsel olarak sağlam tutabilmek, ideolojik olarak devrimci Marksizme dayandırmak ve onu işçi hareketine bağlayan kanalları açık kılmak için, kendi tarihleri içinden bakıldığında kavranması çoğu zaman zor görünen ayrılıklar ve uzlaşmalar ve bunun çevresinde dönen tartışmalara harcanan enerji Nisan 1917’ye gelindiğinde Lenin'e “dünyayı yerinden oynatacak kaldıraç” olarak Bolşevik Partisi'ni vermişti. Lenin bu kaldıraca sahip olabildiği için Ekim Devrimi'ne de sebep olabildi.
Lenin ve Krupskaya, Lenin'in kızkardeşinin oğlu Victor ve bir işçinin kızıyla, hastalığı sırasında kaldığı Gorki'de
Lenin’in Marksizme katkıları
Lenin'in Marksizme yaptığı en önemli katkı da bütün hayatının en önemli mesaisini verdiği siyaset teorisi alanında oldu. Ne Marx, ne Engels, ne de onların ardından Alman sosyal demokrasisinin ve uluslararası sosyalist hareketin “babası” rolünü üstlenen Kautsky, sosyalist mücadele için özel bir siyaset teorisi geliştirmişlerdi. İlk kez Lenin’le birlikte, uluslararası alandan aktarılan teorik aygıt Rusya'daki kronik devrimci kavgayla birleştirildiğinde maddeci tarih anlayışının temel ve üstyapı arasındaki başlıca bağıntılarını ayrıntılandıran bir kavramsal sisteme doğru geçilebildi.
Sınıf mücadelesinin, iktisadi, politik ve teorik momentleri arasındaki karşılıklı ilişkiler, işçi sınıfının mücadele örgütleri arasındaki özgül bağlar, kendiliğindenlik ve bilinç, siyasal önderlik ve ittifaklar, ajitasyon ve propaganda arasındaki bağlantılar ve bunlar için araç inşası ve kullanımı, siyasal kriz, krizin evreleri, devrimci kriz ve devrimci durum, taktik ve strateji, parlamenter mücadele ve parlamento dışı mücadele arasındaki ilişki dizileri ve bütün bunların çevresinde toplandığı merkezi aygıt olarak parti ve onun işleyiş diyalektiği ile ilkeleri ve özgül yapıları gibi işçilerin siyasal sınıf mücadelesinin her bir cephesi Lenin'de bir teorik bütünlüğe kavuşmuş oldu. Çok büyük ölçüde Çarlık Rusya'sının özgül koşullarında süren toplumsal mücadelelerin dolaysız izlerini taşıyor olmakla birlikte ilk kez Lenin, Marksizme özgül bir siyasal mücadele teorisi kazandırmış oldu.
Ne Yapmalı?, Bir Adım İleri İki Adım Geri, İki Taktik, Savaş ve Sosyalizm, Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı, Proletarya Devriminin Askeri Programı, Nisan Tezleri, Devlet ve Devrim, Marksizm ve Ayaklanma, Sol Komünizm gibi bu alana hasredilmiş başlıca eserlerinde Lenin, kilit taşını “somut durumun somut tahlili” kavrayışının oluşturduğu sınıf ve öncünün maddi ve manevi güçleri arasındaki ilişkinin tarihsel maddeci teorisini geliştirdi. Daha önce askerlik, iktisat, sosyoloji vb. disiplinlerden devralınarak kullanılan, “taktik”, “strateji”, “med”, “cezir”, “bunalım”, “güç”, “aygıt” vb. birçok kavramın içeriğini siyasal olarak belirlenmiş bir tarzda yeniden formüle ederek işçi sınıfı mücadelesinin kavramsal aletleri haline getirdi.
Merkezinde siyasal partinin bulunduğu bu teorik sistem Lenin'in sağlığında Bolşevizm olarak biliniyor ve yalnızca proleter siyasetinin özgül bir kavranışını değil, bir politik üslubu ve kültürü de dile getiriyordu. Lenin'in kişisel damgasını büyük ölçüde taşıyan bu teori ve kültüre ölümünden sonra özellikle Stalin ve öteki Sovyet önderleri tarafından “Leninizm” denmeye başlandı. SBKP'nin damgası Komintern üzerinde gittikçe daha büyük bir güçle kendisini duyurmaya başladığı dönemde “emperyalizm ve proletarya devrimleri çağının Marksizmi” olarak uluslararası harekette de Marksizm-Leninizm'den söz edilir oldu. Lenin'in, hayattayken Marx'ın teorisinden kendi adının Marx'ınkinin yanına eklenerek söz edilmesine hoşgörüyle bakmayacağı tahmin edilebilir, çünkü Lenin, kişi tapıncına hiç bir alan bırakmayan olağanüstü alçak gönüllüğü yanında hiçbir zaman Bolşevizm'den siyasal anlamı dışında söz etmiş değildi. Ancak Lenin, ne kendisine özgü bir felsefi teoriden, ne de bir iktisat düşüncesinden söz etmiş olmakla birlikte özellikle iktisat alanında Marx’ın düşüncesine hatırı sayılır bir katkıda bulundu. Gerçi bu katkısı da saf teorik olmaktan ziyade, 20. yüzyılda bir devrimin imkanlarını öngörmek bakımından sunduğu siyasal avantajlar bakımından önem kazandı.
Emperyalizm, çürüyen kapitalizm
Lenin’in emperyalizm teorisi, daha önce ana hatları bakımından iki akademik iktisatçı Hobson ve Hilferding'in öngörmüş ve belirlemiş oldukları bir gelişmeyi tesbit ediyordu: 1903 dünya bunalımı ile birlikte dünya kapitalizmi serbest rekabet evresinden çıkarak tekellerin ve tekelci grupların egemen oldukları bir evreye girmişti. Bu gelişme yol açtığı bir dizi yeni gerilim ve çelişki ile birlikte bütün ülkelerde yeni devrimci imkanlar yaratıyordu. Birinci olarak, meta ihracı yerine sömürge ve bağımlı ülkelere sermaye ihracına dayanan emperyalizm sömürgelerde eski yerel sanayileri çökertirken, yeni sanayilerin kurulmasına ve bir proletarya sınıfının oluşmasına yol açıyordu; öte yandan emperyalistler arası rekabet kapitalizmin eşitsiz gelişiminin ihtilaçlarını şiddetlendiriyor ve büyük sıçramalarla ileriye ve geriye doğru yer değiştiren emperyalistler arasındaki güç ilişkilerini savaşa doğru yönlendiriyordu; bütün ülkelerin birbirine olan bağımlılığını artırarak kapitalizmin alanını ulus-devlet çerçevesinin dışına taşırarak, bir dünya devriminin şartlarını olgunlaştırdığı gibi, sanayi proletaryası sayıca nispeten az geri ülkeler (bu arada Rusya) için de sosyalist devrimi -kapitalizmin son haddine kadar gelişmesini beklemeksizin- imkan dahiline sokuyordu.
Lenin, kapitalizmin bu yeni evresinin yarattığı yeni imkanları kavradığı andan başlayarak, bir yandan durumun nesnel bir iktisadi açıklanışının teorisini kurarak Marksist iktisat teorisine büyük bir katkıda bulunduğu gibi, kapitalizmin “en yüksek aşaması”, “çürüme aşaması” dediği bu yeni iktisadi ilişkiler çağının Rusya ve bütün öteki emperyalist ülkelerin işçilerine yarattığı devrim imkanlarını belirledi ve enternasyonalist Marksistlerin bir devrimle önleyemedikleri savaştan bir devrimle çıkmaları için harekete geçti. Bunun ürünü yalnızca 1917 Devrimi değil, III. Enternasyonal, proletaryanın devrimci partilerinin kurduğu ve Avrupa'nın işçi sınıflarıyla sömürgelerin köylü halklarının tek bir dünya devrimi çevresinde birleşecek mücadelelerini örgütlemeye yönelen dünya devriminin partisi oldu.
Lenin'in Finlandiya Garı'na varışı (temsili resim)
Gericilikle felsefi mücadele
Lenin’in 1905-07, I. Rus Devrimi’nin yenilgisini izleyen gericilik yıllarının yol açtığı kafa karışıklıklarının ve siyasal mücadelelerin yatışıp yerlerini bütünüyle spekülatif teorik tartışmalara bırakmış olmasının zorunlu kıldığı felsefi çalışmaları içinde de kayda değer bir miras bıraktığı bilinir. Bu dönemde ortaya koyduğu başlıca eseri Materyalizm ve Ampriyokritisizm'in daha çok felsefî tartışmaların pratik vargılarıyla ilgili polemiksel havasına karşılık Lenin, o dönemde yayınlanmamış not ve çalışmalarını içeren Felsefe Defterleri’nde Marx ve Engels'ten yola çıkarak, Feuerbach, Hegel ve Aristo'yu yeniden okurken birçok önemli belirleme ve saptamada bulunmuştu. Bu defterlerde dikkati çeken yön, felsefi kavramlarla insan pratiği arasındaki bağı her seferinde yeniden inşa etmekte gösterdiği fikri takiptir. Örneğin “Mantık Kategorileri ve İnsan Pratiği” başlığı altında çerçeveye aldığı bir aforizmada şunları yazar:
”İnsanın pratik faaliyeti, insan bilincini, çeşitli mantık kalıplarını, bu kalıplar aksiyomlar halini alıncaya kadar, milyonlarca kere tekrarlamaya yöneltmiştir”. [3]
Formel mantık kalıplarının maddeci tarihle açıklanma girişimlerinden, diyalektiğin bir düşünme yöntemi olarak ayırt edici özelliklerinin maddeci bir sınıflandırması çabalarına kadar geniş bir felsefe ve felsefe tarihi alanını kapsayan bu çalışmasında da Lenin, bir teorisyen olarak gücünü ortaya koyar. Ama Lenin için, felsefe, politika, tarih vb. bütün entelektüel çalışma alanları, yalnızca işçi sınıfını ezilen konumundan egemen konumuna çıkartacak sınıf mücadelesinin içinde bir anlam taşır ve onun asıl ilgisi ve çabası her seferinde politikaya yönelir. Çünkü işçi sınıfının kurtuluşu siyasal mücadele içinde ve siyasal biçimler alarak gerçekleşecektir.
Lenin, işçi sınıfının kurtuluşunun siyasal biçimini Devlet ve Devrim 'de Marx ve Engels'ten devralarak araştırmaya girişir ama burada da “somut şartların somut tahlili” onu kendi kafasından icat ettiği biçimlere değil, bizzat Rus devrimci hareketinin yarattığı biçimler olan Sovyetler'e yöneltir. Paris Komünü'nden çıkan işçi devleti ilkelerini Sovyetler içinde yeniden keşfederek Rusya şartlarında bir işçi devletinin alacağı biçimi gösterir.
1917 Devrimi, büyük çoğunluğu köylülerden oluşan, bir yandan en gelişmiş kapitalizmin ilişki ve sömürü biçimlerini öte yandan en arkaik ilişkileri bağrında taşıyan Rusya'da gerçekleşti. Lenin, kapitalist devletler sisteminin bu en geri ülkesinde zayıf halkanın koparılması şansı doğduğu an bunda tereddüt etmeyen yegane Bolşevik önderdi. Bolşevikler dışında kalan öteki Marksistler arasında aynı tavrı gösteren ikinci kişi ise Troçki’ydi. Lenin 1903'ten beri sık sık polemik yürüttüğü ve hatta bir dönem “Janus”, mitolojinin iki yüzlü tanrısı, olarak nitelediği Troçki ile birleşmekte bir an için tereddüt etmedi. Tıpkı, 1909'da “Tanrı Yaratıcılar'a karşı felsefi materyalizmi savunmada Plehanov'la birleşmekte tereddüt etmediği gibi, ya da 1898'de Narodnikler'e karşı liberalizme meyleden Struve ile birleşmekte tereddüt etmediği gibi.
Troçki
Dünya devrimi
1917 Devrimi ile birlikte Lenin ve Bolşevikler yeryüzünde bir işçi devletini tesis edip yönetmeye girişen ilk Marksistler oldular. Böylelikle bir işçi devletinin işleyişi pratiğini tanıyan ve bunun bir teorisini yapmaya ilk girişen kişi de Lenin oldu. Lenin ve Bolşevikler, iktidara geldikleri andan başlayarak, Rus devriminin uluslararası alanda tamamlanacağı düşüncesiyle hareket ettiler ve kendi devrimlerini dünya proletarya devriminin bir parçası olarak gördüler. Brest barışını imzalarken umutları yaşar kalabilen Sovyet Devrimi'nin Alman Devrimine katılabileceğiydi. Kızıl Ordu'yu kurarken ve düzenli orduyu yeniden tesis ederken, kuşatma altında ayakta kalabilmenin kendilerini dünya devrimine, dünya devrimini Sovyet Devrimi'ne yaklaştırabileceği umudunu besliyorlardı. Sovyetler Birliği'ni sanayileştirmeye girişirlerken, kendi içinde bir son olarak görmedikleri Sovyet Devrimi'nin dayanaklarını sağlamlaştırmak düşüncesini gütmüşlerdi. Bu yüzden Lenin, “ileri ülkelerdeki ilk muzaffer devrimin ardından biz gene geri bir ülke olacağız” diyor ve Komintern bir dünya sovyet cumhuriyetini başlıca amacı olarak ilan ediyordu.
Ne var ki, tarih Lenin'in umduğu gibi seyretmedi, Batı Avrupa'da bir devrim Sovyet Devrimi'ne eşlik etmedi. Emperyalist kuşatma altında ayakta kalma kaygısı, üretimin yeniden örgütlenmesi zorunluluğu işçileri doğrudan üretim görevlerine iade ederken, işçi sınıfının Bolşevik öncüsü de devlet görevlerini birer birer yığın örgütlerinden devralmaya girişti. Bunun yol açtığı bütün sakatlıklara ilk isyan eden de Lenin'den başkası değildi.
Lenin’in vasiyeti
Hastalığının ülkenin ve partinin yönetimine katılmasına el vermediği ölümünden önceki iki yıl içinde Lenin’in Merkez Komitesi’ne yazdığı, Sovyet Devrimi’ni bekleyen tehlikeler ve alınması gerekli önlemleri kapsayan ekleriyle birlikte üç mektup, Lenin’den bu güne kalan son yazılı belgelerdi. Lenin, bu mektupların ilkinde partiyi bekleyen tehlikeye dikkat çekiyordu: “Partimiz, iki sınıfa [işçiler ve köylüler] dayanıyor ve dolayısıyla bu iki sınıf arasında bir anlaşma olmadıkça partide istikrarsızlık doğması mümkün ve çöküş kaçınılmaz hale gelir. Bu olduğunda da şu ya da bu tedbiri alıp almamak ve Merkez Komite’nin istikrarına ilişkin bütün konuşmalar beyhude bir hal alır. Ama bunun çok uzak ve gerçekleşmesi hakkında konuşulması fuzuli bir ihtimal olduğunu umuyorum […] Bu açıdan istikrarsızlık bahsindeki başlıca etmenlerin Merkez Komitesi’nin Stalin ve Troçki gibi üyeleri olduğunu düşünüyorum. Ayrılık tehlikesinin büyük ölçüde ikisi arasındaki ilişkiden doğduğunu düşünüyorum ve bunu önlemek maksadıyla, başka önlemlerin yanı sıra Merkez Komitesini 50 ya da 100 üyeyle genişletebiliriz.”
Kuşatmayı yaran Kadınlar Taburu Kışlık Saray'a ulaşıyor
Son mektubunda da devletin eski düzenin pisliklerinden temizlenmesi ve partinin “ezilen uluslara” yönelik politikasının enternasyonalistleştirilmesi ihtiyacına dikkat çekiyordu: “[…] bizim dediğimiz bu aygıt, gerçekte bize halen oldukça yabancıdır; bu çarlık ile burjuvazinin bulamacıdır ve öteki ülkelerin desteğinden de mahrum kaldığımız geçtiğimiz beş yıl boyunca ondan kurtulmak da mümkün değildi çünkü, bu zamanın çoğunda askeri çatışmalarla “meşgul” olmak ve açlıkla savaşmak zorunda kaldık.”
“Doğu uyanır ve ayağa kalkarken bizim Rus-olmayan milletlerimize yönelik şu kadarcık olsun kabalık ya da adaletsizlikle bu halklar nezdinde itibarımızı zedelememiz affedilemez bir oportünizm olur. Kapitalist dünyayı savunmakta olan Batının emperyalistlerine karşı bir araya gelme ihtiyacı bir şeydir. Buna hiç kuşku yok ve bunu kayıtsız şartsız onayladığımdan söz etmem bile gereksiz. Ama ezilen milliyetlere karşı azıcık da olsa emperyalist tutumlara kendimizin saplanarak tüm ilkeli samimiyetimizi, emperyalizme karşı mücadeleyi ilkeli savunuşumuzu baltalamamız bambaşka bir şeydir.”[4]
Lenin’in mektupları, parti içi mücadelenin keskinleştirdiği idari tedbirler bağlamında yayınlanmadı, not alınmasına izin verilmeksizin toplantılarda okundu; parti ve uluslararası komünist hareket, özgün metinlere ancak 1956’da vakıf olabildi. Lenin, yaşaması halinde olayların alacağı seyre ilişkin bütün tartışmaları açık bırakarak 21 Ocak 1924'te öldü. Lenin'in bizzat kendi eserine ve kendi mesai arkadaşlarına karşı açtığı eleştiri kampanyası, her zaman kaçınmış olduğu kişiliğinin yüceltilmesi edebiyatının gerisinde gündemden kaldırıldığında Sovyet Devrimi artık donmuştu.
Oysa, Marx, daha 1852'de şöyle yazmamış mıydı: “(…) proletarya devrimleri)…) durmadan kendilerini eleştirir, her an kendi akışlarını durdurur, yeni baştan başlamak üzere daha önce yerine getirilmiş gibi görünene geri dönerler, kendi ilk girişimlerinin kararsızlık, zaaf ve zavallılığı ile alay ederler (…) kendi amaçlarının muazzam sonsuzluğu karşısında boyuna daima yeniden gerilerler, ta ki, her türlü geri çekilişi olanaksız kılıncaya ve bizzat koşullar bağırıncaya kadar:
Hic Rhodus, hic salta!”[5]
[1] V. I. Lenin, Ne Yapmalı [ingilizce baskı], Foreign Languages Publishing House, 1961, Moskova, C. 5. ss. 347-530.
[2] V. I. Lenin, Halkın Dostları Kimlerdir …[İngilizce baskı] Progress Publishers, Moskova, C. 1, ss. 129-332.
[3] V. I. Lenin, Toplu Eserler, Cilt 38, s. 191. İngilizce baskı, Progress Publishers, Moskova 1976.
[4] V. I. Lenin, Son Vasiyet [Aralık 1922-Ocak 1923] Toplu Eserler, Progress Publishers, Cilt 36, s. 593-611, Moskova
[5] Karl Marx, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Marx-Engels Toplu Eserler, https://www.marxists.org/archive/marx/works/1852/18th-brumaire/ch01.htm