ÇEVİRİ – Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in katli, egemen sınıfların işçi sınıfına ve onun önderlerine nefretinin somut göstergesi olduğu kadar, milliyetçilikle zehirlenmiş “komünistlerin” alçaklaşmalarının da hikayesidir. Solculuğu ulusalcılıkla bulamaçlamaya kalkışanlar bu hikayeyi dikkatle okumalıdır.
Sosyal Demokrat bakan Noske’nin örgütlediği Freikorps (Gönüllü Birlikler) tarafından katledilmesinden bir gün önce Rote Fahne (Kızıl Bayrak) gazetesinde yayınlanan yazısında devrime olan inancını böyle haykırıyordu Rosa Luxemburg. Ve bugüne kadar yaşanan her karanlık dönemde enternasyonalist komünistlerin meşalesi olacak şu sözlerle bitiriyordu yazısını:
“Berlin’de düzen hüküm sürüyor!” Sizi budala zaptiyeler! Kum üzerine kurulu sizin “düzeniniz”. Devrim daha yarın olmadan, “zincir şakırtıları içinde yine doğrulacaktır!” ve sizleri dehşet içinde bırakıp, gür sesi ile şunu haykıracaktır: “Vardım, Varım, Varolacağım!”
Rosa Luxemburg Vakfı tarafından yayımlanan Klaus Gietinger’in “Rosa Luxemburg’un Ekonomik ve Politik Eserleri” adındaki kitabının Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in katledilmesiyle ilgili “Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in öldürülmesinin arkasındaki siyasal nedenler” başlıklı bölümünü Cemalettin EFE çevirdi.
Siyasi Haber olarak eserin yazarının iznini alarak ilgili bölümün çevirisini “Milliyetçilikle zehirlenmiş komünist nasıl yoldaşlarının katili olur?” başlığıyla yayımlıyoruz.
Gietinger, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in katledilmesi olayını etraflı olarak araştırmış bir yazar. Cemalettin Efe, yazarın olurunu alarak bu uzun makalenin kimi bölümlerini çevirdi.
Kitap bilgileri: Rosa Luxemburg. Ökonomische und historisch-politische Aspekte ihres Werkes: ISBN-10 : 3320022334, ISBN-13 : 978-3320022334
Çevirmenin kısa notu:
Bu yazıyı çevirirken Türkiyeli okurlar için önemli olabilecek bir iki küçük notun yararlı olacağını düşündüm.
5-12 Ocak 1919 Genel Grevi ve devrimci ayaklanmaya ilişkin Rosa Luxemburg’un itirazı belgelidir. Ama Spartaküstlerin ayaklanma için yaptığı oylamada çoğunluğu Karl Liebknecht tarafının kazanmasına Rosa Luxemburg’un uyum içinde davranmış olduğunu hep akılda tutmak lazım. Karl Liebknecht’in Rosa Luxemburg gibi derin sosyal ve ekonomik analizler yapmaktan çok bir eylem insanı olduğunu da not etmemiz gerekiyor.
Bu iki devrimci liderin katlinden sadece iki ay sonra Almanya’nın birçok yerinde asıl büyük ayaklanmalar ve devrimci durum ortaya çıkmıştı. Ocak Ayaklanması iki ay ertelenseydi, belki de tarihin yönü farklı gelişebilirdi. Bu durumda ayaklanmalar sırasında Rosa ve Karl gibi iki parlak devrimci şahsiyet yaşıyor olacaktı.
Alman işçi sınıfının SPD’nin parlamenter sistemini desteklemesine karşın Spartaküs ve Alman devrimcilerin boykot çağrısının ne kadar anlamlı olduğu tarihsel olarak tartışmaya değer bir olgu.
Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg ölümsüzdür!
Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in katlinin organizatörü Waldamar Papst, 24 Aralık 1980 tarihinde Berlin’de öldü. Waldamar Papst, Kadettenanstalt’ı (Kadro Yetiştirme Okulu) bitirerek Prusya Ordusu’nda subay oldu ve sonrada Kriegsakademie’de (Savaş Akademisi) eğitim aldı.
Savaş Öncesi
Alman İmparatorluğu Genelkurmay Başkanlığı’nın 1907 yılında “asi” şehirlerdeki isyanlara ilişkin karar altına aldığı gizli bir emre göre, “elinde silah bulunduran her asi önder” görüldüğü yerde öldürülmeliydi. Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) milletvekili olan ve savaştan sonra Almanya Savunma Bakanlığı’nı yapacak olan Gustav Noske, SPD’ye karşı alınmış olan bu gizli emri protesto etti.
Birinci Dünya Savaşı
4 Ağustos 1914’de Belçika’nın üstüne çullanan Alman kuvvetlerinin içinde Waldamar Papst da bulunmaktaydı. Papst savaş sertifikasını Rossignol’da aldı. Alman güçleri Belçikalı sivillerin kendilerine karşı gerilla savaşı yürüttüğü gerekçesiyle bir katliam gerçekleştirdiler. Almanlara karşı böyle bir direniş gerçekleşti ama bu olay daha sonra açığa çıkmış olduğu üzere kesinlikle bir öz savunma girişimiydi. Papst daha sonra, “Sivil halkı korumak maksadıyla kendi askerlerine yönelik evlerden gelen silahlı saldırılara karşı silah kullandığını ve nadiren hedefe vurulduğunu” ifade edecekti.
Buna rağmen olayın ertesi günü Rossignol’de 122 kişi gerilla savaşı yürüttükleri şüphesiyle onar kişilik gruplar halinde idam mangası tarafından katledildiler. Sona kalan siviller, önceki kurbanların cesetleri üstüne tırmandırıldıktan sonra onlar da katledildi. İşgalin ilk günlerinde gerilla oldukları şüphesiyle içinde çocukların da olduğu toplam 6 000 suçsuz Belçikalı ve Fransız vatandaşı öldürüldü.
Rosa Luxemburg
Papst’ın kuvvetlerinin Belçika’ya giriş yaptığı günlerde iki gazeteci Belçika’ya bir ziyaret gerçekleştirmektedir. Bu iki gazetecinin biri Gustav Noske diğeri Adolf Köster’dir, ikisi de SPD’lidir. Belçikalı sosyalistler bu iki gazeteciyi Belçika Sendikalar Evi’nde Alman kuvvetlerinin işlediği savaş suçları hakkında bilgilendirirler. Noske bir savaş suçunun olmasının imkânsız olduğunu ileri sürerek bu bilgilendirmeye itiraz eder çünkü “Alman kuvvetlerinin yarısı” Sosyal Demokrat’tır. Noske savaş günlüğünde devamla şöyle bir not düşer; “savaşın acı gerçeği; suçsuzların suçluların zulmü altında inledikleridir.” Burada Noske “Savaşın acı gerçeği” ifadesi ile, 1899’da imzalanan Den Hag Barış Konferansı’nda tanımlanan “savaş suçu”ndan çok “Not kennt kein Gebot” (zorunluluk, kanun tanımaz) manasındaki Alman deyişle uyumlu şekilde “asıl suçlu”yu da netleştirilmiş oluyordu; “Gerçek anlamda Belçika Hükümeti bu savaşla birlikte kendi ülkesine ne yaptığını bilmiyordu!”.
Noske’den kısa bir süre önce Karl Liebknecht de Belçika’ya gitmiş ve dehşete düşmüştü. Karl Liebknecht’in Aralık 1914’de savaş kredilerine tek başına karşı oy vermesinde Belçika seyahatinin tartışmasız etkisi olmuştu. Belçika seyahati yüzünden Liebknectht Parti Yönetimi’nce çok sert şekilde eleştirilirken, Noske’ye herhangi bir eleştiri yöneltilmemişti.
Diğer yandan Papst Fransa’dayken şunları not ediyordu: “Burada ilk defa ağırlığı sosyal demokratlardan oluşan askerlerle görüştüm.” Papst sevecen bir havayla şöyle devam ediyordu: “Elbette gelecekte onunla teşriki mesaide bulunacağımı o zamanlar tahmin edemeyeceğim, o sıralar sık sık okuduğum Chemnizer Volksstimme’nin[1] yönetici redaktörü Sayın Noske de vardı.” İyi de bu Volksstimme’de ne vardı? “Düşman öyle bir parçalanmalı ki, onun çemberi kırılmalıdır (…) Bu savaşta belirleyici olan tek amaç Almanya’nın çıkarları olacaktır. Bu özel hassasiyet yüzünden hiç kimseye karşı bir sorumluluğumuz olmayacaktır.”
Karl Liebknecht
1918/19 Kasım Devrimi
9 Kasım 1918’de Berlin’de Devrim… Friedrich Ebert’in[2] iradesine rağmen Cumhuriyet ilan edilir. Bu sıralarda Friedrich Ebert halk temsilcilerine kendisini seçtirir ve İmparatorluk Şansölyesi makamına yerleşir. 10 Kasım günü kendisini Yüksek Ordu Komutanlığı’ndan General Groener arayıp, Ebert’e sadakatini belirtir ve Mareşal Hindenburg’un selamını iletir. Ebert daha sonraları, 1925’de yemin altında verdiği ifadesinde şunu diyecekti; “Bu ittifakın amacı (…) Devrim’in kökünden kazınmasıydı.”
Tam devrimin başladığı bu sıralarda Papst’ın başında olduğu Muhafız-Süvari-Nişancı Alayı (Garde-Kavalarie-Schützen Division) hızlıca Almanya’ya dönüp Devrimi boğma hazırlığı içindeydi.
10 Aralık’ta Berlin’de Friedrich Ebert, Papst ve askerlerini “Alman hürriyetinin umudu olan yenilmezler” diyerek selamlandı. Papst’ın kuvvetleri Alman silahlı kuvvetleri içinde hükümetle anlaşan yegâne güç olarak Freikorps[3] vurucu gücü biçiminde reorganize edildi. Freikorbs vurucu gücü, Hugo Stinnes, Friedrich Minoux ve genel müdür Marx gibi finans kapital çevrelerince cömert biçimde finanse edildi.
Noel 1918: MSPD’li[4] Berlin Şehir Komutanı Otto Wels, Halk Denizci Alayı’nın çözüm için Vatan Savunma Gücü olarak kabul edilmesine karşı çıkar. Bunun üzerine denizciler Wels’den komuta yetkisini geri alılar. Kısa bir süre sonra denizcilerden ikisi Papst’ın Komuta personeli tarafından üniversitenin içinden dışarıya açılan ateş sonucu vurulurlar. Bu gelişme üzerine denizciler Wels’i esir almakla kalmazlar, komuta konutuna dönüştürülmüş olan sarayı da ele geçirirler. Aynı gece Friedrich Ebert görüşme yürüttüğü USPD’li[5] Halk Temsilcilerine bilgi vermeden saraya saldırı ateşi açılması emrini verir. Saldırıya sahra topları ve gazlı el bombaları ile Waldamar Papst komuta eder. Neyse ki olay yerine akın eden büyük halk kitlesi saldırının durdurulmasını sağlar. Bu olay üzerine USDP hükümetten ayrılır. USDP’nin hükümetten ayrılmasını Papst “Bundan böyle temiz kararların alınabilmesinin başlangıcı” olarak değerlendirerek sevincini dışa vurur. Alman İmparatorluğu’nun Şansölyesi durumundaki Friedrich Ebert o sıralarda Kiel’de bulunan Noske’yi arayarak, devrimi nasıl bastırmaya çalıştığını anlatır ve onun Berlin’e gelmesini rica eder.
Gustav Noske
İlk defa Gustav Noske ile Papst Savaş Bakanlığı’nda karşılaşırlar. Noske küçük boylu yüzbaşı Waldemar Papst’ı tanıdığından gayet memnundur. Noske’in bizzat kendisi Papst’ı en aktif subayı olarak ifade etmişti.
Ocak 1919: Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in devrimin ikinci aşaması için kitleleri harekete geçirmemeleri üzerine Noske ve Papst, Dahlem’de bunu fırsat bilip karşı atak hazırlığına giriştiler. Noske gerekli olan “Her türlü aracın kullanılmasına izin” vermişti. Bunun için Noske “Sonuçta biri kan kokusu alan köpek olmak zorundaydı” diyecekti. Halbuki daha kısa bir süre önce Friedrich Ebert “Şiddet kimden gelirse gelsin her durumda gericiliktir” demişti ama şimdi bu sözünü tersine çevirerek, “Artık hesaplaşmanın saati geldi çattı” diyecekti. Bu söylemin dolaylı cinayet talep eden versiyonu, SPD’nin Merkez Yayın Organı olan Vorwärts (İleri) Gazetesi’nde Artur Zickler’in şiiri olarak yayımlandı. Bundan daha az tanınan bir diğer şiir ise Hermann Wilke’ninkiydi. O şiir de yine SPD’nin Merkez Yayın Organı’nda yayımlandı:
“Onlar kanlı idollerinin önünde,
Karınları üstünde sürünerek, insanlığı alaya alarak,
Rusya’nın, Asyalıların ve Moğolların önünde dize geldiler.
Bronstein’in, Luxemburg’un, Sobelsohn’un önünde.”
Bu şiirde üç “Yahudi kışkırtıcı”dan söz edilmektedir. Bronstein ve Sobelsohn, Troçki ile Karl Radek’in soyadlarıydı. Bu tarif etme biçimiyle Vorwärts sağ cenahın sola karşı kışkırtıcılık için kullandığı “Yahudi Bolşevizmi” (anti Semitizm ile anti Bolşevizm karışımı) kavramına bir biçimde onay vermiş oluyordu. Zaten savaş öncesinde SPD’nin sağ kanat çevrelerinde ve sendikal hareketin öncü kadrolarında anti Semitik söylem vardı ve bu savaş esnasında da gözlemlenen bir durumdu. Noske, 1907 yılındaki SPD Parti Kongresi’nde Yahudi düşmanı ifadelerinden dolayı August Babel ve Rosa Luxemburg tarafından azarlanmıştı.
Zaten 1916 Mart’ında SPD milletvekilleri Gustav Bauer, Carl Legien, SPD sol kanat lideri ve sendika önderi Hugo Hasse’nin Reichstag’da[6] olmasını kast ederek, “Yahudi delikanlıları def olmalı! (Bauer) “Yahudi çetesi ile hesaplaşılmalı!” (Legien) diyerek asıl niyetlerini dışa vurmuşlardı.
Rosa Luxemburg ile Karl Liebknecht’in cenazeleri 200 bin Berlin’li tarafından uğurlandı.
İnfaz
15 Ocak 1919’da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht yasalara aykırı bir şekilde tutuklanır ve Waldamar Papst’ın 70 adamıyla kaldığı Hotel Eden’e getirilirler. Papst Liebknecht ve Rosa’nın hapishaneye nakil yolunda öldürülmelerini kararlaştırmıştır. (Papst daha sonraları otelin kapısında nöbet tutan Otto Runge’nin iki Spartküs liderini subay Petri tarafından verilen rüşvet karşılığında ağır yaraladığı yalanını anlatır.) Buna rağmen katliam planı gerçekleştirilir. Liebknecht askeri araçla Tiergarten bölgesine doğru götürülürken, kaza süsü vermek için Karl Liebknecht serbest bırakılır ve arkadan vurularak öldürülür. Karl’ı kurşunlayanlar deniz yüzbaşısı Horst von Pflugk-Harrtung, deniz üsteğmeni Ulrich von Ritgen, yedek teğmen Rudolf Liepmann ve deniz yüzbaşısı Heinrich Stiege’dir. Stiege mahkemede, hakim “Nereyi hedef aldınız?” sorusunu sorduğunda, “Bedenini, eğer doğru ifade etmek gerekirse belini.” diyecektir.
Diğer taraftan Rosa Luxemburg, Otto Runge tarafından dipçik darbeleriyle ağır yaralandıktan sonra Pirimus marka bir arabaya atılarak, Hotel Eden’in daha birkaç adım ötesinde aniden yerinden sıçrayan deniz yüzbaşısı Hermann Souchon tarafından yakın mesafeden vurularak öldürülür. Cesedi deniz üsteğmeni Kurt Vogel’in talimatıyla Landwehrkanal’ına (Su kanalı) atılır.
Waldamar Papst daha sonraları defalarca bu çifte cinayetin arkasındaki siyasal nedenlere ilişkin açıklamalarda bulunur: “Bunun mutlaka yapılmasına sayın Noske’nin ısrar ettiğine dair hiçbir şüphem yok.” (..) “Bu meselede tutum ortaktı.” “Sonuçta sayın Noske bunun için emir veriyor musunuz diye sorduğumda: ‘Bu benim meselem değil! Böyle bir durumda parti bölünür, bunun için zaten tedbirler benimle alakalı değil, bunu General yapmalı, onlar onun tutsakları.’” Bu sözleriyle Noske açıkça “benden yazılı talimat beklemeyin, işi halledin” demiş oluyordu.
Papst, 1969 yılında Avukat Otto Kranzbühler’e, 15 Ocak 1919’u 16 Ocağa bağlayan gece olaya ilişkin yapılan telefon görüşmelerine dair olarak “bizim aramızda” (of de record) kaydıyla şunları söylüyordu: Savunma Bakanı olan Noske, “General Lüttwitz’in izninin alındığından ve tutukluların infaz için getirilmesi talimatından söz ettiğinde”, Waldemar Papst “Böyle bir talimat hiçbir zaman gelmedi” şeklinde itiraz etmiş, bunun üzerine Noske “O zaman neyi yapacağına kendisinin karar vermesi” gerektiği karşılığını almıştı.
Noske “Kiel’den Kapp’a Kadar” adlı kitabında bunu teyit eder: “Eden Hotel’de bulunan Süvari Alayı idaresinin yapılması ön görülen planları olduğunu ve bunun ‘Papst’ın iradesini aşan şeyler olduğunun bilincindeydim.’” Olayın ertesi gün Papst Ebert ile ve Noske Papst ile tokalaştılar. Böylece olayın faili olan Muhafız-Süvari-Nişancı Alayı (Garde-Kavalarie-Schützen Division) yani katil güçleri katili araştırması için görevlendirdiler. Parti’nin bu karara ilişkin itirazlarına rağmen SPD’nin üst yönetimini görüşünü hiçbir şekilde değiştirmedi.
Sonuçta savaş mahkemesine olayı örtbas etmek ve cinayeti karanlığa gömmek üzere Paul Jorns atandı. Papst, mümkün olandan daha fazlasını yaptığı için daha sonra Paul Jorns için “Adam ağır görevini parlak bir şekilde yerine getirdi” diyecekti. Savaş mahkemesi heyetinde yer alan SPD ve USPD’liler (Bağımsız SPD), davanın bu şekilde yargılanışına karşı bir protesto kararı yayınlayarak heyetten ayrıldılar. Buna rağmen Friedrich Ebert ve hükümet “Davanın objektif hukukçu ve subayların kontrolünde olduğunu” ileri sürerek hiçbir şekilde müdahale bulunmayacaklarını söyleyerek katı tutumlarını devam ettirdiler. Rosa Luxemburg’un ayrılmış olduğu hayat arkadaşı Leo Jogiches KPD’nin[7] yayın organı Rote Fahne’de[8] (Kızıl Bayrak) olayı yazmamış olsaydı, olayın üstü daha rahat bir şekilde kapatılmış olacaktı. Leo Jogiches’in Rote Fahne’de böyle bir yazı yazması onun da ölüm fermanı oldu; bu yüzden tutuklandı ve ardından polis Tamschick tarafından öldürüldü. Ölümünden kısa bir süre önce onunla konuşan ve tartışan Karl Radek, Jogiches için “On yıl birden yaşlanmış” diyecek ve Leo Jogiches’in “Sosyal demokratların direksiyonu artık bizim yok edilmemiz için üstümüze kırdıklarını” söylediğini belirtecekti.
Mart 1919 devrimi başlamış ve Waldemar Papst gelişmeler üzerine iğrenç hikayeler yaymaya çalışmakla meşguldü.
Devrimcilerin Lichtenberg’deki Polis Merkezi’ne hücum etmeleri esnasında orada bulunan tüm insanlar “hayvan gibi telef edildi” diyecekti. Sayı ilkin 57, daha sonra 60, en son 150 polis denilerek tümüyle gerçekdışı yalanlar uyduruldu.
Mart Devrimi’nin bugünlerinde Papst, Savunma Bakanı olan Noske’nin SPDli olarak zamanında şiddetle karşı çıktığı 1907 yılına ait Genelkurmayın “Hükümet güçlerine karşı elinde silah mücadele edenlere rastlanıldığı yerde anında öldürülmelidir!” emrini önüne koyar ve Noske bu emri pişkin bir yüzle imzalar. Ardından bu yeni emri Reichstag’da[9] okuduğunda “Çoğunluk ve sağ parti sıralarından coşkulu alkışlar” şeklinde bu gelişme parlamento protokolünün kaydına geçirilir. Noske Belçika katliamında söylediği “Zorunluluk kanun tanımaz” sözünü yeniden tekrarlar. Ama Waldemar Papst bununla yetinmeyip, emri daha da sertleştirip Noske’ye imzalatmaya çalıştı. Bu yeni emre göre evlerinde silah bulunduranlar hemen öldürülüyordu. Önceleri sadece bir iddia olan, ama zaman içinde Gustav Noske’nin Savunma Bakanı olarak Papst’ın bu düzenlemesini de onayladığı ispatlandı ve böylece Noske insan katletme lisansı (izin) vermiş oluyordu. Bu emir sayesinde Mart Devrimi’nde birkaç gün içinde Berlin’de 1200 insan katledildi.
Friedrich Ebert’in 7 Nisan 1919’da kurulan Münih Sovyet Hükümeti’ne karşı şiddetin uygulanmasına ilişkin bir telgrafı da, Noske’nin bu politik emriyle tam örtüşmekteydi. Bu telgrafta “Görülen o ki askeri yaklaşım tek çözümdür. Ne kadar çabuk ve ne kadar şiddetli olunursa direniş ve kan dökülmesi de o düzeyde az olacaktır, zaten başka bölgelerde bu deneyim kendisini ispatlamış bulunmaktadır” diyecekti.
Münih Mayıs 1919
Savunma Bakanı Noske’nin yer yer gamalı haç kullanan Freikorps (Gönüllüer Alayı) güçlerinin tamamen serbest hareket etmelerini sağladığı günlerdi.
6 Mayıs günü 30 kadar Katolik arkadaş grubu Freikorps devriyelerince “Spartaküst” olma şüphesiyle tutuklanıp bir bodruma kapatılırlar. Ardından hükümet kuvvetlerince silahlarındaki bütün kurşunlar bitene kadar ateşe tabi tutulurlar. Grubun içinde sağ kalanlar da kasaturalarla öldürülürler. Öyle ki bu katliamda gençlerin kafatasları açılmış ve beyinleri yere saçılmış bir manzara ortaya çıkarılır. Ardından alışılmış bir şekilde üstlerindeki özel eşyaları çalınır. Kayıtlara geçen bu katliam 700 ila 1000 insanın hayatını kaybettiği Alman Hükümeti’nin sayısız katliamlarından sadece biriydi.
Gustav Noske süreç içinde ”Senin de bir gün benzeri suçlamayla yargı önüne çıkmayacağın ne malum?” şantajıyla birçok düzmece tanık sayesinde aralıklı olarak birçok katliam sanığını serbest bıraktırmış ve davalar düşmüştü.
Friedrich Ebert ve Gustav Noske’nin militarist politikalarını hicveden bir karikatür: “Kim daha ileri giderse vurulacak!!!”
Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in katillerinin yargılanması
Rosa Luxemburg’un cesedinin kanala atılmasından yargılanıp, 28 ay hapse mahkum olan üsteğmen Vogel, Spartaküstlerin kendisini hapishaneden alıp öldürüleceğinden korktuğunu söyleyince mahkeme heyetinde olan ve aynı zamanda Waldamar Papst’ın arkadaşı olan Wilhelm Canaris, Vogel’i normal bir teğmenmiş gibi hapisten çıkarıp, cebine gereğinden fazla para da koyduktan sonra Hollanda’ya göndertir. Askeri mahkemenin atadığı bilirkişiler Karl Liebknecht’in katillerinin serbest kalmasını isterken Vogel hakkında yeni bir davanın açılmasını talep ederler. Bilirkişilere göre katil olanın Vogel mi yoksa o zamana kadar arkada gizli tutulan Souchon mu olduğu belli değildi. Ama tabi Vogel’in Hollanda’dan geri istenmesi bilinçli olarak askeri mahkeme tarafından geciktirildi. Noske Askeri mahkemenin yeni dava açma girişimi kararını savunma bakanı olarak bilinçli bir şekilde onaylamayı geciktirdi, böylece Vogel’in Hollanda’dan getirilmesi anlamsız kılınmış oldu.
Noske İmparatorluk Bakanı olarak Vogel’in itirafta bulunmasından, Vogel Papst’ın arkasındaki gücün Noske olduğunu ve bunun da onu SPD’den ihracına kadar götüreceğinden korkuyor muydu? Bununla ilgili Papst yayıncısına: “O zaman öyle bir davanın açılması bir alçaklıktı, çünkü buna ne Noske ne de Ebert istekliydi. Bu satırlarımdan SPD’nin benim hukuki olarak neden kovuşturmaya uğramadığımı pek ala çıkarabiliyorlardır. Ha keza Canaris ve diğerleri de benimle aynı zorluklar içindeydi. Hatta Canaris, Vogel’i Hollanda’ya göndermesinin ardından konuşmamasını sağlama almak için Noske onu bakan yardımcılığına atadı. 50 yıldan beri susuyordum, şimdi bu konuda ağzıma açsam büyük bir skandal olacağının bilincindeyim.” Waldemar Papst aynı yıl içinde Stuttgart Mahkemesi’nde cinayet emrine ilişkin ifade vermek durumunda kaldığında:
“Bu eylemi Noske’nin onayını almadan ve arka planda Ebert’in olmaması durumunda gerçekleştiremezdim, ayrıca ben kendi subaylarımı da korumak durumundaydım. Süvari subayı olarak SPD’nin bana karşı davranışına, 50 yıl boyu ağzımı kapalı tutarak karşılık verdim. Stern[10] ve Spielgel’[11] domuzlarının bu eylemin arkasında kimin olduğunu pek ala hararetle bilmek istedikleri çok açık. Ola ki gerçeğe yaklaşıp, beni hukuki ve bürokratik çemberin içine alsınlar, her ne kadar SPD’nin bundan zarar görmesini istemesem de, elbette gerçeği söylemek zorunda kalacağım.”
Gustav Noske 1930’lu yıllarda yazdığı hatıralarında, “Ben zamanın imkân veren çabukluğu içinde konuya ilişkin bütün pisliği temizleyip, ortalığı toparlayabildim.”
CDU’lu[12] Roland Pofalla 29 Mayıs 2008’de Frankfurter Rundschau’da[13] “Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra SPD de yürekten bir cumhuriyet için mücadele vererek Spartaküstler ve komünistlerin Almanya’nın geleceğini belirlemesini engellediler.” Bunun için Kiel CDU Örgütü 1982’de, Gustav Noske için bir anıt yapılmasını talep etti. Aynı şeklide FDP[14] de Berlin için aynı talepte bulundu. Ve NDP[15] de Berlin’de bir alana Noske adının verilmesi için müracaat etti.
[1] Halkın Sesi
[2] 1913-19 yıllarında SPD’nin Parti lideri ve 1919’dan 1925 yılındaki ölümüne kadar Weimar Cumhriyeti Cumhurbaşkanı
[3] Gönüllüler Alayı
[4] MSPD- Mehrheitssozialdemokratische Partei Deutschlands (Alman Sosyal Demokrat Partisi- Çoğunluk Partisi) savaş Kredilerini onaylayan SPD’nin çoğunluğunu tanımlamak için kullanılan bir deyim.
[5] USPD-Unabhänginge Sozialdemokratie (Bağımsız Sosyal Demokratlar) Aralık 1914’de sadece Karl Liebknecht’in karşı oyuna rağmen savaş kredilerini onaylayanların içinde olup da, daha sonra yeni savaş kredilerinin verilmesine karşı çıkan ve bu yüzden SPD’den atılanlar.
[6] Alman Parlamentosu
[7] Alman Komünist Partisi
[8] Kızıl Bayrak
[9] Alman Parlamentosu
[10] Haftalık siyasi dergi
[11] Haftalık siyasi dergi
[12] Hristiyan Demokratlar Birliği-Parti
[13] Gazete
[14] Almanya Hürriyet Partisi (liberaller)
[15] Almanya Ulusal Partisi (Neo Nazi Partisi)