Covid-19’un etkisiyle ekonomik kriz 2020 yılında daha da derinleşti. Bir yandan büyüyen işsizlik ve hayat pahalılığı ile yoksulluk nüfusuna 1,5 milyon daha eklenirken, diğer yandan ise 100 bine yakın yeni milyoner ortaya çıktı.
Mezopotamya Ajansı’ndan Selman Güzelyüz’ün hazırladığı habere göre ekonomik krizin Covid-19 ile dahada derinleştiği Türkiye’de yoksulluk nüfusuna 1,5 milyon kişi daha eklendi. Covid-19 yasakları nedeni ile iş yerini kapatan, işinden olan milyonlarca kişi geçinebilmek için devletin düşük faizli kredilerine başvurdu. Geçen seneye göre borçlu sayısı 2,1 milyon artarak 33,4 milyon oldu.
Yoksulluğun arttığı 2020 yılında artan diğer şey ise milyoner sayısı oldu. Milyoner sayısı yılın ilk 10 ayında 96 bin 784 arttı.
1,5 milyon yeni yoksul
Koronavirüsü (Kovid-19) pandemisine bu ekonomik kriz koşullarında yakalanan Türkiye toplumu, iyice yoksullaştı. Dünya Bankası’nın verilerine göre, Türkiye’de 1,5 milyonluk yeni bir yoksullar katmanı oluştu.
Verilere göre; Türkiye’de yoksul hanelerin oranı yüzde 10,4’ten yüzde 14,4’e çıktı. Yeni oluşan bu 1,5 milyonluk yoksulluk katmanı içinde yer alanların yüzde 23,4’ü herhangi bir sosyal yardım almıyor. Yine DİSK-AR’ın, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) yöntemini esas alarak Kovid-19’un yarattığı gerçek istihdam kaybını ve işsizliğe ilişkin yaptığı hesaplamada, Kovid-19 etkisiyle yenilenmiş geniş tanımlı işsiz sayısı ve iş kaybı Eylül 2020’de 10 milyona yaklaştı. Revize edilmiş geniş tanımlı işsizlik ve iş kaybı yüzde 27,6 olurken, son bir yılda 733 bin kişinin daha azalmasıyla istihdam oranı yüzde 44,1 geriledi.
‘Ümitsiz’ işsizlerin sayısı da yine son bir yılda 630 binden 1 milyon 402 bin kişiye yükseldi.
Devlet-toplum çelişkisi ayyuka çıktı
Yaşanan yoksulluk ve işsizlik krizinde ortaya çıkan en önemli gelişme ise, devlet ile toplumun ilişkisi oldu. Özellikle pandemi sürecinde ücretsiz izin ya da kısmi çalışma yöntemleriyle işçi ve emekçiler açlığa terk edilirken, diğer tarafta sermayeye yönelik ardı ardına yardım paketleri çıkarıldı.
“Devlet, sermaye içindir” anlayışının tüm çıplaklığıyla kendisini görünür kıldığı 2020 yılı, aynı zamanda devlet-toplum ilişkisinin geniş kitlelerce en çok sorgulandığı yıl oldu. Devletlerin virüsle mücadele adı altında açıkladığı tedbir paketlerinde ortaya çıkan bu gerçeklik, devletlerin tercihinin yurttaştan yana olmadığını tüm çıplaklığı ile gösterdi. Öyle ki koronavirüs salgınına karşı iktidarın açıkladığı tedbir paketlerinin büyük çoğunluğunu sermayedar kesimine giderken, işçiler ise ‘ücretsiz izin’ adı altında günlük 39,24 lira verilerek açlık sınırının altında yaşamaya zorlandı. Hane halkına ise dört ay boyunca 1000-1500 TL’lik yardımlar yapıldı. Böylece yardım yapılan hane halklarına aylık 300 TL düştü.
Hazine ve Maliye Bakanı’nın detaylarını açıklamadan salgın sürecinde yurttaşlara verilen desteğin 200 milyar lirayı geçtiğini iddia etmesine rağmen, bu desteklerin yüzde 75’i vergi ve benzeri ödemelerin ertelenmesi şeklinde oldu.
Söz konusu destek paketi kapsamında ayrıca havayolu yolcu taşımacılığını ve turizmi destekleyecek vergi indirimleri, konut kredilerinin peşinat oranının düşürülmesine gidildi. İç havayolu taşımacılığında 3 ay süreyle KDV oranı yüzde 18’den yüzde 1’e indirildi.
Toplumun geleceğine ipotek
Yoksulluğun, hayat pahalılığın ve işsizliğin tarihi seviyelere çıktığı 2020 yılında dikkat çeken bir diğer gelişme ise, toplumun geleceğinin ipotek altına alınması oldu. Mevcut iktidar ekonomideki baş aşağı didişin önüne geçip, iç tüketimi canlandırmak için yurttaşları düşük faizli kredilerle borçlandırdı. Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi verilerine göre, bireysel kredi müşterilerinin sayısı 2019 Temmuz’da 31,3 milyon kişi iken, 2020 Temmuz’da 33,4 milyon kişiye yükseldi. Yani son bir yılda 2,1 milyon kişi birden arttı.
Yine Temmuz 2019’da 527 milyar TL olan bireysel kredi borçları, Temmuz 2020’de 769,2 milyar TL’ye ulaştı. Son bir yılda ihtiyaç kredisi kullananların sayısında ise yüzde 200’ü aşan artış dikkat çekti. Buna göre, ilk defa ihtiyaç kredisi kullanan tüketicilerin sayısı 2019 Temmuz’da 105 bin kişi iken, 2020 Temmuz’da 392 bin kişiye ulaştı. Aynı dönem aralığında bankalara olan ihtiyaç kredisi borçları da 220,9 milyar TL’den 365,8 milyar TL’ye yükseldi.
97 Bin yeni milyoner
Açıklanan üçüncü çeyrek ekonomi büyüme verilerinde de işçilere düşen pay bir önceki seneye oranla yüzde 32,9’dan yüzde 29,9’a düşerken, net işletme artığı karma gelirin payı ise yüzde 50,5'ten yüzde 55,3'e yükseldi. Yine 10 milyon civarındaki işsiz, hızla batmakta olan küçük esnaf ve iyice mülksüzleşen çiftçi gerçekliğine karşılık, hesabında 1 milyon lira veya üzeri parası olan mudi sayısı bu yılın ilk 10 ayında 96 bin 784 arttı, milyonerlerin toplam mevduatı 2 trilyon TL’nin üzerine çıktı. Yine TÜİK verilerine göre, son üç ayda en fazla büyüyen sektör yüzde 41 ile finans sektörü oldu.
Savaş ekonomisi
2020 yılına ilişkin Merkezi Yönetim Bütçesi ödeneklerinde de anlaşıldığı üzere Türkiye ekonomisinin krizde çıkmamasının en temel nedenlerinden biri de Kürtlere karşı içten ve dıştan geliştirilen savaş konsepti.
Aselsan, Roketsan, Savunma ve Hava Sanayi, TAİ, STM gibi Askeri-Sanayi Karmasının yerel örneklerini oluşturan şirketlerin güvenlik hizmetine dönük üretimleri için kullandıkları kaynak olan 98,5 milyar TL ile birlikte 2020 bütçesinde güvenliğe ayrılan pay 249 milyar TL oldu. Çoğunluğu MİT faaliyetlerinde kullanılan ve adına da “örtülü ödenek” denilen harcamaların dahil edilmesiyle bu rakam daha da yükseliyor. Ekonomik krizin savaştan kaynaklı derinleştirildiği meselesi bu nedenle 2020 yılında en çok konuşulan konular arasında yer aldı. Öyle ki, doların tüm zamanların rekorunu kırdığı 7 Ağustos 2020 tarihinde yükselen toplumsal tepkiler karşısında açıklama yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ekonomideki kötü gidişat için “Terörle mücadele ücretsiz yapılmıyor. Ciddi manada harcamalarımız oluyor” ifadeleriyle yürütülen savaşı politikalarının yüksek maliyetini itiraf etmek zorunda kaldı.
Sonuç itibariyle 2020 yılında sermayeyi kurtarmak için üst üste destek paketleri açıklayan iktidar, diğer tarafta devletin içerisine girdiği mali krizi toplumun yoksul kesimlerinin omuzlarındaki yükü arttırarak aşmaya çalıştı. Ucuz kredi yoluyla toplumu borçlandıran iktidar, daha sonra politika faizlerini yükselterek, yurttaşları oranı yüzde 20’ye ulaşan ihtiyaç kredisi ile baş başa bıraktı.